İdrak ile İnkar arasında bir yerde; Pandemi, Ben-demi?

Dem: Sürur ve keder sebebiyle ağlama neticesinde gelen gözyaşı

Hızla akan bir zamanda hızla yol alıyoruz. Hayatlarımız, nefes alış verişlerimiz devam ettiği sürece bize yeni başlangıçlar ve değişimler sunar. Zamanın akışkanlığını mekanların daralması ve sosyal mesafe kavramları ile yeniden anlamanın bir yolu olduğunu düşünüyorum. Bu mümkün mü? Bu durum yeni halleri önümüze çıkarıyorsa bu yeni dönemi fark etmenin ve bu konuda farkındalığın oluşmasına elbette sunacağımız bir katkı vardır. Kendimizi kendimize anlatarak bunu başlatabiliriz. Olanı biteni idrak etme, kendi varlığımızı kendimize onaylatma ihtiyacı çok net bir şekilde karşımızda duruyor. Hakikatı idrak ile inkar arasında bir yerdeyiz. İniş ve çıkışlarımız, yükseliş ve düşüşlerimiz bu yerde nasıl bir tercih yapacağımıza göre şekillenecek. Kendimi kendime kapattığım bu dönem “ben”e ne yaptı? 

Maskelerimizi taktık mı?

Ne oldu?

İnsan beş duyusu ile hayatı kavramaya çalışır. Dünya yaşamına dair veriler bu duyular aracılığı ile bize ulaşır. Görme, işitme, koku alma, tat alma, dokunma. Peki bu son dönemde bunlar ne durumda? 2020 ikibin yirmi 20=20 senesinde yaşananlar bizim dış dünya ile kurduğumuz ilişkiyi nasıl etkiledi?

Görme; teknolojinin gelişimi ile birlikte, ekrana bakma kademe kademe insanı yalnızlaştıran bir yere doğru evrile evrile gidiyor.

Sinema perdesinden cep telefonunun ekranına küçülen, bir senaryonun aktarımından doğrusu ve yanlışı ile her türlü veriye ulaşabileceğiniz bir görsel araca ve sosyal medya kullanımına ulaşan bir durum. Sokakta evde toplu taşıma araçlarında, doğada, kafede kısaca insanın bulunduğu her yerde gözlerimiz ekrana kilitlenmiş bir halde uzun bir süredir. Pandemi sürecinde  bu kendi kişisel halimizde daha artmış durumda işler, güçler her şey ekranda. Bu yazıyı da ekrandan okuyoruz. Gözlerimiz ekrana teslim olmuş durumda oradan ne gelirse. 

İnsan insanı görmez  oldu.

İşitme;  Önce kulaklıklar ile yürüyüşler yaptık. Walkman’leri hatırlayan kaç kişi var aramızda? İlk çıktığında büyük bir heyecan ile aldığımız gençliğimizin en büyük eğlencelerinden biri. 21. Yüzyılın başından itibaren taktığımız kulaklıkların kapasitesi artarak devam etti. Yürüyüşlerde yolculuklarda kullanılan kulaklık her yerde takılır duruma geldi. Kulağımız kulaklıklara teslim olmuş durumda oradan ne duyulursa. 

İnsan insanı duymaz oldu.

Koku alma, tat alma;  Yaşadığımız süreçte sorulansorulardan biri koku ve tat alma duyusu kaybının covid-19 belirtisi olup olmadığı idi. İlginç bir nokta genç hastaların öksürük ve ağır ateş gibi ciddi yaygın semptomları göstermeyip yalnızca koku ve tat kaybı bulgularını gösterdikleri gerçeğiydi.  Koku ve tat kaybının olduğu burunların tıkandığı tadın alınmadığı bir dönemden geçiyoruz.Güzel kokular, güzel tatlar insanları mutlu eder, huzur ve keyifverir.

İnsan bu tatları alamaz oldu. 

Dokunma; Hissetmek için dokunmak önemlidir. Sevginin aktarımında, paylaşımlarda, insanla, eşyayla ve doğayla kurduğumuz her türlü iletişimde çok önemli. Bedensel varlığımızın dış dünya ile bağlantı alanı.  Geldiğimiz nokta ise oraya dokunma buraya dokunma, nereye dokunduğuna dikkat et. Eldiven tak. 

İnsan insana dokunamaz oldu. Hatta insan birçok şeye dokunamaz oldu. 

Maske taktık, yüzümüz kayboldu. Bu maske günlük hayatta taktığımız tüm maskelerin üstünü örttü. Farkında olarak veya olmayarak taktığımız maskeler ve “mış” gibi yapma durumları bu maskenin altında sadece bize görünür kaldı. Biz kendimize kaldık. Maskenin altında verdiğin nefes kendine döndü. İnsan nefessiz kaldı.

Dışarıdan gelen veriler bu durumda ise içteki bilgi tüm gücü ile açığa çıkma olanağını yakalamış durumda.

Farkındalık yeniden yeşeriyor.

İdrak edenler yepyeni bir geleceğin ve umudun yapı taşlarını yeniden örmeye başlıyor.

Şimdi tam zamanı.

Dem bu dem.