Ağzınızın tadı bozulmasın

Aman ağzımızın tadı kaçmasın diyenlerden misiniz?

Ağzın tadı kaçması, sık kullandığımız bir deyim. Rahat ve huzurun kaçması, istikrar ve düzenin bozulması gibi anlamları var. Genellikle bir olay veya durum insanları rahatsız ettiğinde ve hoş olmayan durumlarda kullanılmakta.

Huyuna suyuna gitmek, daha fazla sorun olmasın diye mevcut durumu devam ettirme eğilimi göstermek, yeni oluşacak durumlara hazır olmamak, bilinmeyeni yaşamak yerine bilineni ve alışılanı tercih etmek, günlük hayat içinde çok sık karşılaştığımız durumlar. Statükonun devamı içinde çok alışagelmiş bir durum. Tekrarlar ile zihnimizi ve davranışlarımızı ele geçiren aldatıcı bir hal. Bazen öyle bir noktaya geliyor ki, değişimin önünde ki en büyük engellerden biri oluveriyor.  Özellikle büyük kararlar söz konusu olduğunda, eğer bu eğilim yerleşmişse değişimi yakalamak çok zor oluyor.

Tadınız zaten kaçmışsa mevcut durumu devam ettirmekten vazgeçmek neden zor olsun ki!

Şimdi de az bilinen, tat duyumuzla ilişkili bir durumdan bahsedeceğim.

Genelde yediklerimizi dört temel tat üzerinden algılıyoruz. Tatlı, tuzlu, acı ve ekşi. Bunların dışında hissedilen ancak pek bilinmeyen bir tat daha var. Bu tadın adı umami; 1908 yılında Japon bilim adamı Kikunae Ikeda tarafından keşfediliyor ve Japonca'da "lezzetin özü” “hoşa giden tat” anlamına geliyor. 1985 yılında Hawaii'de düzenlenen Umami Uluslararası Sempozyumu’nda, umami bilimsel anlamda beşinci tat olarak kabul ediliyor. Araştırmacılar, umaminin diğer dört temel tadın dışında bağımsız bir tat olduğunu ifade ediyorlar. 2002 yılında insan dilinde bulunan tatlı, tuzlu, acı ve ekşi tat tomurcuklarının yanı sıra umami tat reseptörleri de tanımlanmış oluyor. Hissettiğimiz ama tanımlamadığımız bir tat, adını buluyor. Bilinen umami gıdalar içinde domates, bazı peynirler, soya bazlı yiyecekler, bitkisel ve hayvansal gıdalar, yeşil çayı sayabiliriz. Umami aynı zamanda ilk besinimiz olan anne sütünde bulunuyor. Japon mutfağının önemli parçası olan soslar umami tadını içeriyor. Bu tadın önemli bir özelliği iştahı azaltması ve içerdiği yiyeceğe daha yoğun bir tat vermesi.

Çok zengin bir mutfak kültürüne sahip olmamız, değişik tatları her zaman bize seçenek olarak sunuyor. Dolayısıyla ağız tadı konusunda yaşadığımız coğrafya bize gerçek bir deneyim kazandırmış durumda. Yüksek enflasyon ve gittikçe zorlaşan ekonomik koşullar altında, Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu'nun yayımladığı “Ocak 2023 - Açlık ve Yoksulluk Sınırı” raporuna göre, dört kişilik bir ailede yoksulluk sınırının 28 bin 875 TL; açlık sınırının 8 bin 864 TL olduğu bir dönemde temel ihtiyaçları karşılamak, ağız tadının çoktan önüne geçmiş durumda. Bu durum kısa, orta ve uzun vadede neleri değiştirecek hep birlikte göreceğiz. Yıllar önce seçmen davranışları üzerine okuduğum bir raporda şöyle bir ifade hatırlıyorum. Seçmen sandık başına gittiğinde çok çok önemli  bir durum olmadıkça bir önceki davranışını tekrar eder. Bu ölçüde yoksullaşmış olmanın, seçmen davranışını değiştirecek kadar önemli bir durum olup olmadığını da görmüş olacağız.  

Diğer yanda da alışkanlıkların dayanılmaz cazibesine ‘‘hayır’’ demek belki de en küçük gibi görünen şeyleri değiştirmekten geçiyor. Davranışlarımızda değişim yaratma potansiyelimizi kullanmak noktasında daha cesaretli olmamız, başka şeylerin de gerçekleşebileceğini unutmamamız ve gerektiğinde alternatif yaratmamız gerekiyor. Sadece yemeklerde mi? Tabii ki hayır. Hayatın her alanında, evde, işte, sosyal hayatımızda, derneklerde, sporda, sanatta, siyasette ve yaptığımız her şeyde. Bebekliğimizden gelen tadı hatırlamak, hatta alışık olduğumuz tatları daha yoğun hissetmemizi sağlayacak politik, ekonomik ve toplumsal umamilare karşı da açık ve alıcı olmakta fayda var.

Kim bilir, belki de ağız tadımızı yerine getirecek olan bilmediğimiz ama hissettiğimiz yeni tatlardır.