Ağustos sıcağı ve gölge pandemi

Bir yaz daha geçti. Pandemi sonrası normale dönme çabaları ile yeni bir salgın arasında sıkışan toplum ekonomik krizle birlikte yazı daha da sıcak yaşadı.  Bu yaz özellikle kadınlar açısından bu dönemin ne kadar sıcak geçtiğini gösteren birçok olaya tanıklık ettik.  Bilinen şu ki, kadınlar ve çocuklar krizlerden her zaman daha çok etkileniyorlar. Zaten var olan sorunlar ve ayrımcılık birkaç kez daha katlanarak kadınların ve çocukların hayatını etkiliyor. Baskıcı düşünce ve totaliter rejimlerin bedenler üzerindeki tahakkümü tüm gücüyle devam ediyor. Toplumun yönetilmesi ve algı üzerine sosyal medya üzerinden yürütülen kutuplaşma ise gündemi kadınlar üzerinden neredeyse insani değerleri yok edecek şekilde belirliyor.

Bize dayatılan gündeme derinlemesine bakmaktan, sebep-sonuç ilişkisini aramaktan, sorgulamaktan her geçen gün uzaklaşıyoruz. Kişileri bir anda göklere çıkarıp bir anda yerin dibine batırmak, bir anda linç etmek veya yüceltmek, bunu alışkanlığa ve duyarsızlığa dökmek, dayanışma ve yardımlaşma yerine ötekileştirmek insani sorunları beraberinde getiriyor. Bu aynı zamanda bir özgürleşememe ve kendimizden kaçma problemi olabilir mi?

Kadınların ve çocukların bu kadar olumsuz etkilendiği bir dönemde özgürlük, eşitlik ve adalet gibi kavramları ve bunların toplum üzerindeki etkilerini yeniden gündeme getirmek siyasi sistem ve egemen kültür üzerinde toplumsal cinsiyet sisteminin devamını sağlayan mekanizmaları açığa çıkarmak aynı zamanda gerçekle yüzleşmek demek.

Tam bu noktada yaz aylarında yayımlanın iki rapordan bahsetmek istiyorum.

Bunlardan ilki Dünya Ekonomik Forumu’nun düzenli olarak çıkardığı Küresel Toplumsal Cinsiyet Uçurumu raporu. Rapor dünya genelinde cinsiyet eşitsizliğine getirdiği temel kriterler üzerinden oluşturduğu veriler ile ölçülebilir ve değerlendirilebilir bir bakış açısı sağlaması açısından çok önemli. Küresel Toplumsal Cinsiyet Uçurumu Endeksi, Ekonomik Katılım ve Fırsat, Eğitime Erişim, Sağlık ve Hayatta Kalma ve Siyasi Güçlenme olmak üzere dört temel alan üzerinden toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin mevcut durumunu ve gelişimini kıyaslamakta. Rapor dünya genelinde mevcut ilerleme hızıyla, tam eşitliğe ulaşmanın 132 yıl alacağını ifade etmektedir. Dünya geneline baktığımızda İskandinav ülkeleri cinsiyet eşitliğinde gene en üst sıralarda,  Finlandiya, Norveç, Yeni Zelanda, İsveç, Ruanda, Nikaragua, Namibya, İrlanda ve Almanya sırasıyla ilk onu oluşturuyorlar. Son beş ise Çad, İran, Kongo, Pakistan ve Afganistan. Türkiye’nin durumu sıcak günlerin sıcak siyasetini yansıtır şekilde: Türkiye 146 ülke içersinde 124. sırada yer alıyor.  (Raporun tamamına ve daha önceki raporlara    https://www.weforum.org/reports/global-gender-gap-report-2022/adresinden ulaşabilirsiniz)

Raporun en önemli noktası ise krizler çoğaldıkça, kadınların sorunlarının  büyüyor oluşu  ve küresel cinsiyet eşitliğinde gerileme riskinin daha da artması. Şimdi küreselden yerele geçerek benim de kurucularından olduğum, Küresel Eşitlik ve Kapsayıcılık Ağı’nın hazırladığı Ayşe Kaşıkırık ve Melek Toprak ile kaleme aldığımız “Pandemi Gölgesinde Kadına Karşı Şiddeti İzleme Raporu”ndan bahsetmek istiyorum. Rapor şu soruları soruyor: Pandemi döneminde kadınlar süreci nasıl yaşadı? Kadına yönelik şiddet arttı mı? Kadınlara yönelik şiddetin önlenmesinde nasıl mekanizmalar oluşturulabilir? Ve bu konuda neler yapılabilir?

Yerel yönetimler halka en yakın birimler olarak kadın erkek eşitliği sağlamada en etkin ve verimli kurumlar olarak çok önemli bir potansiyele sahipler. Dolayısıyla yerelde yapılacak çalışmaların önemi çok değerli. 3 Eylül 2021 ve 15 Ocak 2022 dönemleri arasında 12 büyükşehirde yapılan çalışmada 350 Kadına online anket ile ulaşılmış ve belediyelerin kadına yönelik şiddetle mücadelede çalışmaları önleyici/caydırıcı, koruyucu, destekleyici/güçlendirici faaliyetler olmak üzere üç ana başlıkta incelenmiştir.

Raporda pandemi döneminde kadınların şiddet ve derin hak ihlalleri yaşadıkları görülmüştür.

En yaygın şiddet türünün psikolojik şiddet olduğu ifade edilmiştir. Çalışma esnasında belediyelerin kadına yönelik şiddetle mücadelede önleyici, koruyucu ve destekleyici hizmetlerden “Evet, faydalandım.” diyen kimseye rastlanmamıştır.  Belediyelerin mevcut çalışmalarının bilgilendirme faaliyeti olarak ortaya çıktığı, bazı faaliyetlerin aktivizm üzerinden oluşturulduğu ve kadınların temel ihtiyaçları üzerinden çalışmalar gerçekleştirildiği

saptanmıştır.  Şiddetin önlenmesinde merkezlerin açılması, şiddet hattının kurulması, şehrin işlek yerlerinde izleme merkezlerin açılması, verilerin düzenli olarak tutulması ve bu veriler doğrultusunda hizmetlerin sunulması, şiddete uğrayan kadınlara istihdam sağlanması, sosyal ve psikolojik desteklerin kesintisiz sunulması, mikro kredi imkanının tanınması, kadın kooperatiflerinin desteklenmesi, sivil toplum örgütleri ve kent konseyleri ile ortak farkındalık kampanyaları yürütülmesi raporda yer alan konulardır.  Yaşanan olaylara önceden müdahale edebilme olanaklarının açılması, psikolojik, sosyal ve hukuki açıdan yeni oluşacak ihtiyaçların tespit edilmesi rapor içersinde öne çıkan durumlardır. Özellikle 6284 yasa gereğince kadınların bilgilendirilmesi ve bu anlamda farkındalık oluşturucu çalışmaların artması aciliyet taşımaktadır. Rapora https://www.esitlikvekapsayicilikagi.org/wp-content/uploads/2022/06/KAPI_Raporu_1-Haziran-2022_k.pdf adresinden ulaşabilirsiniz.

Küreselden yerele tüm süreçlerde yerel yönetimlerin yapması gereken çok şey olduğu açıktır. Dünya gittikçe küçülürken, kendi hayatlarımızı ön yargılardan ve kalıplardan kurtarmak, çeşitlilik, eşitlik, kapsayıcılık ve özgürlükler çerçevesinde ayrımcılıklara karşı doğru durmak, hukukun üstünlüğünü, temel hak ve özgürlüklerini esas almak ve bunun üzerine daha iyi bir hayat kurmak mümkün. Neden olmasın ki!