Bedel ödenmeden kazanılmaz!

Tarih boyunca iktidar savaşı her kesim arasında hatta baba ile oğul arasında bile olduğunu iki satır tarih kitabı okuyan bilir. Hele ki bizim tarihimizde çok sık rastladığımız durum olmakla beraber modern dünyaya artık yakışmamaktadır. lakin işin içinde pasta ve feodal yaşam tarzı ve o kültüründen beslenen siyasetçiler olunca işin rengi karardıkça kararıyor.

Yazı başlığımızda “Bedel ödenmeden kazanılmaz!” demişiz.

Evet dediğimizde de yazdığımızda da ısrarcıyız. Dünya tarihine baktığımızda, özellikle Avrupa ülkeleri Kilisenin yüzyıllar boyu süren iktidarını halkın lehine çevirmek için üç yüz yıl bedel ödemiş ve kendi rönesansını yaratmıştır. Lakin bu rönesans Müslüman ülkelerin hiç birinde (Türkiye hariç) başarılı olmamıştır. Türkiye’de ise çağdaş demokrasi ile tanışmak Cumhuriyetle beraber başlamış olup ne yazık ki 50’li yıllarda feodaliteden beslenen toprak ağalarının halkı kandıran, tebaa yaratan bir anlayış ile yeniden baş göstermiştir. Bu durum bu güne kadar sık sık denenmiş olup ne yazık ki günümüz dünyasında pekte yer bulamamaktadır.  

Vahşi kapitalizm, zaman zaman uluslararası sermaye kılığına bürünerek kendi ülke halkına nispi haklar vererek diğer ülkeleri sömürür. Bu sömürü sırasında kendi ülkesi için istediği ekonomik rahatlığı ve yaşam özgürlüğünü sömürdüğü ülkelerde kısıtlanmasına sürekli göz yumar. Buna örnek vermek gerekirse; Kanadalı firmanın Kazdağları’ndaki siyanürlü altın madenlerini gösterebiliriz!

Yani bu demektir ki, gücünü kendi yurttaşından alacaksın, aksi halde kapitalist Avrupa seni yarı yolda bırakıp işine gelen gericileri bile hatta 12 Eylülcileri bile tercih edebilir. Sen BOP’a evet dersen seni hiç reddetmez, hatta bolca destekler.

Dönelim yeniden başlığa…

Bedel ödenmeden kazanılmaz!

Türkiye’de Atatürk, Hindistan’da Gandi, Güney Afrika’da Mandela, Küba’da Castro, Filistin’de Yaser Arafat, Ernesto Che Guevara ve daha nicelerini sayabiliriz.

Bu isimlere ve yazamadığımız birçok isme baktığımızda ortak yönleri bedel ödemekten korkmamalarıdır.

Ülkemizde ise son çeyrek asırdır siyasal İslam tarzında bir talep oluşturuldu. Sonuç olarak bugün birçok aydın ve akademisyenin ortak görüşü bu talebin gençlerimiz arasında ilgi bulamadığı gibi pekte benimsenmediği yönünde.

Millete rağmen değişim dönüşüm başkalaşım olmaz, olamaz!

İktidar koltuğu tatlıdır oturan ger kim olursa olsun demokrasiyi içselleştirememişse o koltuktan kalkmak istemez. Mevcut iktidar da koltuğunu bırakmamak için görüldüğü kadarıyla her yolu mübah görmektedir.

Lakin sandık ne diyecek ilk seçimde göreceğiz. Bugün Ekrem İmamoğlu ve birçok siyasinin cezaevinde olması Türkiye siyasi tarihinde bu zamana kadar ne görüldü ne duyuldu ne de böyle bir şeye başvuruldu.

Koltuktan kalkmama farklı farklı anlatıla bilinir. Kimisi için iktidar hırsı olurken kimisi ise devrisabık’tan çekiniyor olabilir.

Koltuktan kalkmamak denilince aklınıza sadece Cumhurbaşkanlığı Bakanlık koltukları gelmesin. Bu koltuğa Belediye Başkanı, Baro, Oda, Denek başkanlığı, hatta muhtarlığı bile katabiliriz.

Kabul görür halkın teveccühünü kazanırsanız yapın kardeşim oturun oturabildiğiniz kadar o koltukta. Lakin ülke yönetmek ilçe yönetmeye benzemez. İlçe yönetiminde dahi nispi temsil varken, yani aldığın oy kadar meclis üyesi ile seçmenini temsil ederken Başkanlık sisteminde Milletvekillerinin fonksiyonunu hepimiz görüyoruz!

Gelelim günümüze:

Bugün CHP üzerinde uygulananlar geçmişte te uygulandı. Bülent Ecevit’e “Taksim’e gelme suikast yapılacak” denildi. Belki de sınırlı sayıda insanın geleceği mitinge gelenler o gün Taksim Meydanına sığmadı!

Recep Tayyip Erdoğan’ı cezaevine attılar en kısa sürede partisi İktidar oldu.

Ekrem İmamoğlu’nu içeri aldılar, Saraçhane’yi yüzbinler doldurdu.

1999 Şubat’ında yakalanan Öcalan için; Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli, “Teröristbaşı Meclis’e gelsin DEM grubunda silah bırakıldığını ilan etsin.” dedi.

Peki Bahçeli bu açıklamayı yaparken müthiş bir tepki alacağını bilmiyor muydu?

Biliyordu ve bunun bedelini ödemeyi göze alarak bu çıkışı yaptı.

Bugün Ekrem İmamoğlu ve birçok CHP’li yada İBB çalışanı içerdeyse bunu siyaseten tarif edebiliriz. Bu tarif için en uygun cümle ise; “Bedel ödenmeden kazanılmaz!”