“Ölüm hayatta büyük kayıp değildir. Asıl büyük kayıp yaşarken içimizde ölenlerdir!”
O orada tek başınaydı, yalnızlığında hüzünlenen bakışlarını saklamak için tek başınalığını saklamak istercesine sanki çok acil bir yere yetişmesi gereken, dakikası boş geçmeyen bir sosyal adamın hareketliliğini göstermesine rağmen yalnızlığı anlaşılıyordu istasyonda sevgilisiyle kavga edip bir başına kalan yalnız adamın.
Evet yalnızlık. Herkesin başına gelmesi olası bir yaşama zorunluluk hali. Yalnızlık veya yalnız kalma bir insanın boşta kalma boşluk duygusuyla karışık kendini dünyadan soyutlanmış algılama duygusudur.
Yalnızlık zaman zaman arkadaş eksikliğinden veya başkalarıyla birlikte olma arzusundan daha da öteye giden bir duygudur. Yalnızlık çeken insan kendisini toplumdan kopmuş hisseder. Başka insanlarla anlamlı bir iletişime girmekte zorluk çeker. Yalnızlık çeken insan içinde bir boşluk veya kopukluk hisleriyle doludur. Tek başına kalmayı tercih ederler ve yalnız olmaktan zevk alırlar. Bu yalnızlık duygusundan farklı bir durumdur. Yalnızlık duygusu istek dışı bir yalnız kalma durumundan dolayı ortaya çıkar.
Yalnızlık duyan insan başta terk edilme olmak üzere, dışlanma, bunalı, depresyon, güvensizlik, umutsuzluk, anlamsızlık, değersizlik ve kızgınlık duygularıyla doludur. Kendisinin hiç kimsenin sevgisine değer olmadığını düşünür, o yüzden de sosyal yaşamında zorluk çeker. Bu durum yalnızlık duyan insanın diğer insanlarla sağlıklı sosyal ilişkiler kurmasına sekte vurabilir.
Birde siyasette yalnız kalma yalnızlaştırılma durumu vardır. Basit siyasetçilerin sıkça uyguladığı bir taktiktir. Tüm kendinden olanı yanına alıp, diğerini ötekileştirmek. Ötekileşen diğeri ya yalnızlaşıp psikolojik tramvayla karışık refüze olup bitecek, ya da direnerek süreci geçiştirecek.
Yıllar öncedir, Bölge siyasetinin renkli simalarından Hasan Çelebi’nin cenaze törenidir. Avcılar merkez camiinden alınan Çelebi’nin tabutu belediyenin önünde yapılacak tören için cami ile belediye arsındaki 30 metrelik yol yürünüyordur. Yolun kenarında tek başına yürüyen adam dikkatimi çeker. Bu adam bir zamanlar etrafında el pençe durup pervane olunup bir emri var mı diye ağzının içine bakılan Avcılar eski belediye başkanı Yüksel Çengel’dir.
Son kullanma tarihi!
Marketlerin raflarını dolduran her şeyin üzerinde yazar “ÜT” ve “SKT” yazar. ÜT, üretim, SKT ise son kullanım tarihlerinin kısaltılmasıdır.
Hayatımıza giren hemen hemen her şeyin ÜT ve SKT leri istisnalar hariç sanırım vardır.
Bu süre bazılarında çok uzun olurken, bazılarında umulmayacak kadar kısa olabiliyor.
Bu kullanım sürelerini uzatmak için bazen buzdolabına hatta derin donduruculara koyup muhafaza ederiz.
İnsani ilişkilerinde süresinin olduğunu sanırım sosyal ilişkilerimizden tecrübe etmişizdir. Bazı arkadaş ilişkileri ömre yayılıp dostlaşırken, bazı yakın akraba ilişkileri sadece soyadı taşımaktan ibaret kalabiliyor.
Zamanın bu hızlı eskitmesi karşısında dün iyi olan biri bugünde iyi olabilir mi?
Bugün iyi olanın yarına iyi olacağına dair garanti var mı?
Peki, geçmişi iyi olanın tüm geleceğinin iyi olacağına kim kefalet verebilir?
Dün çok başarılı olan bugünde başarılı olabilir mi?
Dün sıra memuru iken bugün müdür olursa başarılı olabilir mi?
Dün iyi dediğimize bugün kötü dersek cemi cümle bizi kınamaz mı?
Biz yazarçizer kalem tutan kişilere nedense “seçim zamanı” yaklaşanların birçoğu samimi değildir.
Umumiyetle de ikiyüzlü olanları çoktur. Genelde iyi olan tarafı gösterir kötü olan yanlarını saklarlar.
Doğaldır ki bizde insanız, yanılırız.
Bazen duygularımıza fren yaptıramayız, tek değişmeyen şeyin değişimin kendisinin olduğunu unutur, dün iyi olduğu için yarınına referans olduğumuz birinin kötülüğünü görmeyebiliriz!
“Hata yapmayan insan hiçbir şey yapmayan insandır” söylemi yüzde yüz doğru bir tespittir.
Evet, biz yazarçizer gazeteciler çok düşünür, çok çalışır, çok yoruluruz. Çok koştururuz, çok kişi tanırız. Çok kişi bizi arar. Çok kişi kalemimizi över, çok kişi arkamızdan söver. Çok çok çok. Bu çokların dur durağı da yoktur her gün tekrarlanır.
Bu çok telâşe içinde yorgunlukla bazen hatalar yapılır, iyi niyetliysen sonra onarırsın; Art niyetliysen üstüne üstüne gidip bastırmaya çalışırsın. Kötüye iyi demişsindir sonra kötülüğünü anlamışsın ama inadına geri adım atmıyorsundur. Bazıları sana; amma da dik adammış helal olsun derken, bazıları ise; Namussuza bak bildiği gördüğü halde halen kabulleniyor diyebilir.
Biz dün sahip çıktığımız değerlerin tümüne bugünde sahip çıkmaya devam ediyoruz, edeceğiz de. Dost çengel sakızı gibidir, çengelini adama bir geçirdi mi artık oradan kopmaz, ama ‘iyi gün dostu’ şekerli sakıza benzer şekeri bitince atasın gelir…
Tabi bu kişi adam gibi adam ise, can ise, dost ise biz bunu daha da dikkate alırız. Evet, bunları söyleyen şahısta yabana atılacak cinsten değil, aksine bizim için “çengel sakızı” ise fazlaca önemseriz.
Vefat eden bacanağımın geçen pazar lokması vardı, bilinen adıyla yedisi. Alibeyköy Hafikliler derneğinde verilen yemek sonrası ise ikindi namazında gazeteci bir arkadaşın babasının cenaze töreni vardı. Zaman darlığıyla son anda zor yetiştim. Ben camiye geldikten birkaç dakika sonra cenaze namazı bitmişti. Dönüş için gideceğimiz araçlarımıza binmiştik. Camiden ayrılırken bir yalnız adam gördük. Bu duruma hepimiz sadece; Vay beeee, diyebildik.
Evet, vay beeee, düne kadar arabasının kapısı çevresindekiler tarafından açılan buyurun başkanım denilen, bir dakikası yalnız geçmeyen, hatta tuvaletin kapısında beklenildiğini kendi gözlerimle gördüğüm CHP İstanbul eski il başkanı Berhan Şimşek(!)
Berhan Şimşek Camiden çıkmış boş gözlerle birini arıyor tavrını sergileyerek çevreye “çok yoğunum, şu beklediğim kişi gelse de bir an evvel diğer işime yetişsem” modundaydı. Biz ise siyasette gelinen bu durumu çok iyi bildiğimiz için, içimiz buruk birazda acır bir bakışı yerleştirmiştik gözlerimizin içine. Gelinen bu son noktada kapılarda beklenilen adam; şimdi, ‘nedeni ne olursa olsun’ o bekliyordu birilerini.
İşte siyasette beşerî ilişiklerin güçsüzlük halindeki son durumu.
İşte siyasetteki ahde vefa.
İşte insanlık (!)
Arşiv yazıları 2011