Eczanelerde yeni dönem! Artık E-Nabız sistemine kaydedilecek.
Geçmişte yaşamak hızlı trende ters koltuklara oturmak gibidir. Gideceğiniz yoları değil geçtiğiniz yolları görürsünüz.
Aslında çok anlamsızdır çokta sıkıcıdır. Yollar geçer, zaman geçer ama o yolları bir türlü arkanızda bırakamazsınız. Sürekli baktığınız yöndedir!
Bazen dışarı bakmak istemezsiniz başınızı döndürür, midenizi bulandırır. Doğru olanı doğru koltuğa oturup ileriye gideceğin yöne bakmaktır.
Hayalleri sağlamlaştırmak, hayatı tanımak, yol çizmek, kendini geliştirmek adına geçmişte yaşamalı; umut edebilmek, çaba sarf edebilmek için geleceğe yol almalı. Mutluluğun kaynağı, geçmişi yaşamaktan değil oradan geçtiği için olmalı!
Umutsuz, hayal kırıklıklarıyla dolu, gelecekten hiçbir beklentisi olmayan insan ise; geleceği çoktan umutlarından atmış, sadece geçmişe takılmıştır.
Bu bir suç mu?
Asla değil.
Hayatını boş yaşamaya adamış, kimsesi olmayan birisi, tek dostu anıları olan insandan daha zavallıdır. Çünkü geçmişte yaşamak seni zamanla olgunlaştırırken gerçeklerden uzaklaştırıp içine hapseder.
Geçmişin hatırası geleceğin hayalleriyle yoğrularak ancak ‘bugün’ olabilir. Sanırım buna “geçmişin tecrübeleri geleceğin umudu bugünkü yaşam sevinci” de diyebiliriz.
Geçmişte hasbelkader bir kez yapılan başarıyı hayatının her alanına yayan başarısızların yaptığı ise, lafügüzaf üstüne üstlük birde halt etmektir!
Adam başkalarının başarısından kendine başarı payı çıkartmakta ustadır.
Gün olur vatan kurtaran aslan, gün olur şahmeran olur. Gün olur Başbakana akraba, gün olur Yugoslavya’dan eski göçmüş bir göçmen, oda yetmez Mareşal Tito’nun akrabası olur.
Gün olur Tuna boylarındaki Çingenelerin Çeribaşısının torunu, Gün olur Kafkas kartalı Şeyh Şamil’in soy ağacındandır. Gün olur Nazıma akraba, gün olur bir devrimcin kardeşi!
Bakarsın bir batının diğeri doğunun önemli ismidir! Lakin bunlarla başa çıkmakta oldukça zordur. Kendilerini tanrının bulunmaz kulu sanırlar. Kısaca “kel ölür sırma saçlı, kör ölür badem gözlü” olur!
Bunlar ona, buna, şuna hep methiyeler yazarlar, Hint kumaşıdırlar ya bulunmazlar.
Bunlar o kadar elzemdirler ki “zehiri, ilaç” diye yutturmak isteyenler bunları çok iyi bilirler ve bunları önemsediklerini “sen bu ülkeye bu memlekete bu vatana lazımsın, nasıl olurda bu güne kadar seni görmedik” diye sırtların sıvazlarlar. İşte böyle biri çıktımı bunlar kendini adam sanırlar ve başlarlar “şunun şuyuyum, bunun bunuyum” demeye.
İşte bunlar birilerinin hep bir şeyi olur. Çünkü birilerinin gölgesi olmadan onlar hiçbir şeydir! Kendi başarısıymış veya kendine verilmiş gibi bir madalyayı göğsünün üstünde taşımak onun için en kutsal en övünç verici ödüldür. Geçmişindeki Şehit veya gaziyi hep ön plana çıkartıp ondan prim yaparlar. Uzaktaki Profesör akraba yakınlaştırılırken sapık kardeş hiç yok gibi davranılır!
Bunlar, akılları sıra dünyada iz bırakma peşindedirler. Lakin kendileri hastadır, hatta teşhis bile konulmuştur. Lakin kabul etmezler bir türlü Narsist olduklarını. Onlar Narsist değil aksine Tanrını sevgili kuludurlar.
Onlara geçmişten geleceğe görev verilmiştir, dedeleri nineleri, babaları anaları geçmişin önemlileridir. Bugünü kendileri ve kardeşleri belirler. Geleceği ise çocukları torunları belirleyecektir.
Çevrenize bir bakın kendini önemli sanan kaç tane gereksiz göreceksiniz!
Evet, bu hastalar sülalelerinden kahraman yaratmakta ustadırlar. Soyağacı çetelesi tutulmayan ülkemizde bir-iki kuşak öncesini kimse bilmez, çünkü hepsi ölmüş şahit kalmamıştır. Şahit olmayınca atış serbesttir. İşte bunlar o karavanacılardır, durmadan atarlar!
Son söz olarak; Hayali kahramanlar toplumun/toplumların, “hiçbir şey” olan insanlarıyla beslenirler, bu hayali kahramanları kendileri “hiç” olanlar yaratırlar ki onların gölgesinde serinlesinler!
10 yıl evvel bugün-03 Ağustos 2010