Başarıya övgü yapmayıp sessiz kalmak ne kadar kötüyse, eleştirilecek bir olaya methiye düzmekte o kadar kötüdür. Veya bir durumda sessiz kalmak ne kadar kötüyse, methiye düzmekte o kadar kötüdür.
Bir insana sürekli, gelişigüzel her durumda; "harikasın, süpersin, müthişsin, on numarasın" demek ona yapılacak en büyük kötülüklerden biridir. Bir kurum için ise daha da büyük bir kötülüktür. Kendini gerçeğinin dışında görmesi onu ne yazık ki başarısızlığa götürecektir.
Siyasi partilerde bolca gördüğümüz bir durum olup, yüz yüze övgüler düzerek sırıtmanın, birbirinin arkalarından fazlaca küfür, hakaret, dedikoduyla karışık birbirini halletme hali de demek mümkündür!
Överek yağlamanın yerine, mantığa dayalı eleştiriyi kullanmak, bir arada yaşamanın, insani bir ilişkinin parçası olmaktan ziyade kendi başına bir sanattır. Eksikleri bulup tamamlayan gideren, sorunların tespitini yapıp çözümler üreten, analitik geliştirici bir sanattır eleştiri.
Ancak bizler her zaman olduğu gibi “sorun olduğunu bile kabul etmiyoruz” ki “soruna” çözüm üretebilelim.
Bir yerde güzel bir toplantı düzenlenir. Kimi zaman kahvaltılı, kimi zaman içkili yemekli toplantılar yapılır. Siz özgür demokrat bir ortamda olduğunu sanırsın. Toplantıda bulunan kişilerin görüş ve düşüncelerini açıklaması için yapılacak tartışmalar, analizler sonucu en iyi ve en doğru olanı elde etmeye yönelik olarak çaba sarf edilmesini amaçlar, lakin belli bir görüş ve düşünceye sahip olan katılımcıların; birbirilerine methiye düzmek dışında bir faaliyet göstermediğini görür ve şaşarsınız. Sanatçıların ödül töreninde yağ fabrikalarının tam kapasite üretim yaptığı söylentileri de oldukça yaygındır.
Karşılıklı övgülerle birbirine göklere çıkartanlara, yani bu duruma bizde; “Enişteler baldızlar birbirini ağırlar” derler. Hatta daha yaygın haliyle “Körler sağırlar, birbirini ağırlar” denilir(!)
Birbirlerinin tüm eksiklerini bilerek, her şeyin farkında olarak ya da tam tersi farkında olmayarak mazur görenler. Çoğu zaman birbirlerine yağ çekmek isteyen ve bu yağlardan çıkar sağlamayı umut eden kişi, kişiliği deforme olmuş bir şekilde de çıkar karşımıza.
Hayatın her alanında gerçeklerin görmezden gelindiği durumlarda yaşanan, yaşatılan olaydır birbirini yağlamak. Genellikle burjuva sanatçılarda görülür. TV’lerde ödül törenlerinde birbirlerine çektikleri yağlar nedeniyle o ara yağ sıkıntısının olduğu dahi tespit edilmiştir. Birbirlerini ağırlayan bu tipler hemen fark edilseler de riyakârlığın kalın kalkanı arasında yaşamayı ve çoğalmayı sürdürürler.
Karşılıklı menfaatlerin ve akıllarınca beklentilerinin sonucunu karşılayacağını sananların arasında zuhur eden bu durum için birbirlerine tuzlukla koşarlar. Bazen çift tuzluk taşıyana da rastlanmıştır(!)
Buna yıllar süren maskeli balonun ardında yaratılan tozpembe sahte dünyalar ve tüm sonuçlarıyla yaşanılan harikalar sirki de diyebiliriz(!).
Yatay ve dikey olmak üzere iki bileşenden oluşan eylemdir. Eğer ki siyasi kariyerinizde yükselmek istiyorsanız hem “kendi seviyenizdekilere” ki bu yatay olandır, hem de “üstlerinize, delege ağalarına, üst düzey baronlara” işte buna da dikey denilir, yağ çekmenizde fayda görülmektedir.
Bakınız geçmişten bugüne gelen bir fıkra bu konuda nasılda yol gösterici olmuş…
“Eskiden konaklarda dalkavuk bulundurmak adetmiş. Konağın birinde bir gün bey demiş ki:
– bir dalkavuk alacağım, filan gün imtihan var, sağa sola haber salınız. Derken o gün gelmiş, kapının önünde dalkavuk adayları sıra olmuş. Biri içeri alınmış. Bey sormuş:
– sen dalkavuk musun?
– evet efendim.
– ama sen dalkavuğa hiç benzemiyorsun.
– olur, mu efendim? Ben filan bey’in yanında şu kadar, feşmekân bey’in yanında da bu kadar sene dalkavuk olarak çalıştım.
Bey:
– olmadı, sen çık. Demiş.
Derken ikinci, üçüncü… Adaylar gelmiş, konuşma hep aynı, cevaplar hep aynı. Bey, dalkavuğunu bulamayacağını düşünmeye başlamış ki, içeri biri girmiş. Bey:
– söyle bakalım sen dalkavuk musun?
– evet efendim.
– ama sen dalkavuğa hiç benzemiyorsun.
– hayır, hiç benzemem efendim.
– dur bakayım, biraz da benziyorsun galiba.
– evet efendim. Ben biraz da dalkavuğa benzerim.
Bey hemen dışarı haber salmış:
– tamam ben dalkavuğumu buldum…”
Arşivden seçmeler... İlk yayın Tarihi: 23.05.2012 Haberdar