Söğütözü cephesinde değişen bir şey yok!

Lidersever ile partisever farkı!

CHP 32. Kurultayında oy kullanan 1065 delegeden 695'inin oyunu alan Mehmet Sevigen 68 kişilik listenin en alt sırasında yer almıştı. Genel sekreter Önder Sav ise toplam kullanılan oy oranına göre az sayılabilinecek 817 delegeden oy aldı.

33.Kurultayda ise Önder Sav Kurmaylığını korurken Lidersever Mehmet Sevigen yoktur. Sadece Sevigen değil, Mustafa Özyürek, Yılmaz Ateş, Algan Hacaloğlu, Bihlul Tamaylıgil, Savcı Sayan, Onur Öymen gibi daha birçokları tasfiye edilmiştir. İşin ilginç yanı bu isimlerin etrafındaki delegasyon bu kez düne kadar oy dahi vermediği Önder Sav’ın saflarındadır. Çünkü arttık güç Önder Sav’dadır, güçlü olanın yanında olmak ise kazanmanın ilk şartıdır. Parti meclisi ise bizce birkaç istisna dışında yapılabilecek en makul liste olmuştur. İstisna ise; CHP’de gelenek olmuştur, sanki partide yokmuş gibi parti dışından birilerini en kritik yere taşımak!

Biz dönelim 33. Kurultay salonuna. Salon hınca hınç dolu. Basına ayrılmış olan orta alan’ı basının on katı partili doldurmuş. Basının işi her zamanki gibi zor. Kılıçdaroğlu tribünde Önder Sav ve Gürsel Tekin’le oturuyor.

Sıra geldi Kılıçdaroğlu’nun kendisine ayrılan yere gitmesine. Aman Allahım o da ne! Geçen kurultaylarda gördüğümüz Baykal için ölüp dirilen liderseverler çevirmiş Kılıçdaroğlu’nu. Kılıçdaroğlu kendine ayrılan yere yürüyemez bile. Simalara ve çizdikleri profile bakıyorsunuz bunlar 31. 32. kurultayda Baykal’ın etrafındaki profil. Siz şaşırıyorsunuz 'nasıl böyle bir şey olur' diye.

Evet, CHP’de 12 Eylül sonrası kabul gören zihniyet olmuştur bazıları için liderseverlik. Kimileri ise, lideri putlaştırmış sonrada kendi yarattığı putuna taparak putperest olmuştur. Alışkanlıktır cüzdanı sağda gönlü solda olmak, ya da çevre baskısındandır bu takiye.

Bazıları ise 12 Eylül depolitizasyonuna ve her şeye rağmen halen parti severdir menfaate inat!

Ne demiştik?

Liderseverlik ve partiseverlik.

Liderseverlik derken ne demek istediğimizi sanırım anlatabilmişizdir.

33.Büyük kurultayda bu liderseverlik denilen alışkanlığın bir tezahürünü yine gördük. Lakin biz inanıyoruz ki; yeni Genel Başkan Kılıçdaroğlu, Liderseverlerle partiseverlerin çok kısa zamanda ayırtına varacak ve Lidersever kültürü yasaklayarak onun yerine gerçek partiseverliğin partidaşlığın yer almasını isteyecektir.*

Partiseverlik adından da anlaşılacağı biçimde partisini sevmek, partidaş olmak, çıkarsız bir şekilde partinin kazanımları başarısı için çalışmaktır.

Liderseverlik ise, kişinin menfaatini sağlayarak oradan alınacak edinimler karşılığı gösterilen içi boş jelâtinli göstermelik sevgidir!

Lidersever, liderini sevmek için onun lider nüfusundan faydalanmak amaçlıdır.

Lidersever, liderini sevmek için liderinden talebi olmaktır.

Lidersever muhakkak ki bir edinim karşılığı sever. Bunlara bakın en az edinimi delegeliktir. Bunlar delegelikle başlar, lidersever katsayısına göre Genel Başkan Yardımcılığına TBMM’de ise Grup Başkan Vekilliğine kadar ulaşabilirler. 

Bu liderseverlere sormak gerek; Siz ne biçim şeysiniz?

Şimdi gelelim 33 ün 32 den farkına; Bir kere 33. Kurultayda umut vardı.

Bu umut CHP’deki eski yapının yenileşmesinden çok ülke geleceğine umutlanmaktı.

Bu umut CHP’nin 30 yılı aşkın bir süredir ulaşamadığı iktidara ulaşma umuduydu.

Bu umut 32. Kurultayda kararı alınıp bu kurultayla reddedilen sekretaryanın tasfiye edilerek tam yetkili egemen lider partisinden geri dönülerek yeniden güçlü sekretaryalı sol parti kimliğine kavuşma umududur!

Bu umut o günkü liderin sevmediği için partisinden bir şekilde kopartılan veya kopmak zorunda bırakılan küskünlerin küstürülmüşlerin yeniden partiye selam vermesidir!

Bu umut AKP den hükümeti alma umududur.

Bu umut sanırım sandığa yansıyacaktır, lakin bir şartla CHP 12 Eylül ve sonrası liderinin kültürü olan çıkarcı menfaatperest liderseverlikten kurtulup, partisever kültürü öne çıkartırsa.

Evet, biz CHP’de bu umudu gördük, bakalım üst yapı bizim gördüğümüzü görecek mi?

***

Evet, biz bu yazıyı yazalı 10 seneyi geçmiş. (24 Mayıs 2010 Haberdar Gazetesi)

O günden bugüne ne değişmiş?

Bizce değişen çok şey var.

Mesela CHP’de birinci adam Genel Başkan olurken Genel Sekreter partililerin nezdinde oldukça önemli bir otorite olarak yerini alırdı.

Şimdi “Genel Sekreter kim?” diye sorsam CHP üyelerinin 10 da sekizi adını hatırlamaz.

Sahi Genel Sekreter kim?

Yıllarca muhalifi olduğum Deniz Baykal tek adamdı, lakin çok önemli kurmayları vardı.

Hem üye hem de vatandaş bunları tanırdı!

Şimdi ise eski Grup Başkan Vekili Muharrem İnce’den sonra biraz kendini Özgür Özel gösterebildi!

Belki siyasetin içinde olan üyeler Engin Altay’ı tanırlar. Ya diğerleri.

CHP halka güven vermek istiyorsa "yeni bir Muharrem İnce çıkacak" korkusunu yenmeli ve kadrosunu halkın gözleri önüne sermeli.

Lider partisi izleniminden kurtulmalı.

Yurttaş; “ha bak bunlarda da yönetici varmış” demeli.

Tek adam kültüründen kurtulmayan CHP halka umut olamaz.

Bu anlayışı derhal terk etmeli.

Peki neden terk etmiyor?

Ne yazık ki “Siyasi Partiler Kanunu böyle istiyor" diye bir savunma var.

Bu işi yoluna koymak hiçte o kadar zor değil. İstersen yaparsın.

Bugün Engin Özkoç kameralar karşısında onlarca kez “Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu’nun liderliğinde” dedi.

Yahu kardeşim el insaf, insan bu kadarmı Genel Başkana yakın olma havasına girer.

Eleştirdiğiniz "Sayın Cumhurbaşkanının talimatıyla" diyenlerden ne farkınız kalıyor...?

Nasıl "Sayın Cumhurbaşkanının talimatıyla" diyenleri eleştirme hakkını kendinizde görebiliyorsunuz?

AKP’yi tek adam partisi olarak addedersin de sen ne yaparsın?

Aynen aday olup ta seçilemeyen AKP’li adaylara daha sonra devletin çeşitli kurumlarında iş vermesini eleştirdiğiniz gibi.

Hani şu seçimlerde AKP'den aday olmasına rağmen bir makama seçilemeyince parti tarafından devlet kurumlarına atanmasıyla gündeme getirdikleriniz var ya… Hah işte tamda bu. Şu anda kazanılan Büyükşehir belediyelerinin çeşitli yönetim kadrolarına aynen sizin atadıklarınız gibi!

Bazıları, meclis üyelerinin kurumların başına ya da yönetim kuruluna getirilmesine karşı duruyorlar. Ben ise onlara; “Seçilmişlere vatandaş Belediyeyi yönetme görevi vermiş, bırakalım onlar belediyeyi ve belediyenin kurumlarını yönetsin. Dışarıdan yönetim kurulu üyesi boşuna aramayın. Gerekiyorsa CHP Genel Başkanının da dediği gibi liyakate göre görev verilsin” diyorum…

Son söz olarak: Şu Belediye kurumlarının yönetim kurullarına getirilenlere şöyle bir baktım da; bu adamlar “her yere, her daim aday" olanlar değil mi?

Milletvekilliğine onlar aday.

Parti Meclisine onlar aday.

Belediye Başkanlığına onlar aday.

Meclis üyeliğine onlar aday.

İl İlçe Başkanlığına yönetim kurullarına onlar aday

Mahalle, ilçe, il vede kurultay delegeliğine onlar aday!

yoksa ben mi yanılıyorum?

Bu adamlar bana 1989 seçimlerini hatırlatıyor. Umarım sonu 1994 seçimleri hemen peşinden 1999 seçimleri gibi olmaz!

* Yanılmışız!