Yıl 1977. Büyüklerimizin deyimiyle yaşım gereği aklım bir karış havada. Sanırım o günlerde bu günlere nazaran daha erken büyüyorduk. Ülkede 'Milliyetçi Cephe' Koalisyon hükümeti var. Başbakan Süleyman Demirel, yardımcıları Necmettin Erbakan, Turhan Feyzioğlu ve Alparslan Türkeş.
Pek hatırlamıyorum abilerimiz söylüyordu ‘Bir önceki yıl 1 Mayıs 1976 İşçi Bayramı gösterisi görkemli geçmiş’ bu yılında öyle olacağını sanıyoruz. Aradan geçen süreçte ülkede yaşanan devrimci karşıtı sağ eylemler ayyuka çıkmış, olaylarının kanlı görüntüsü ülke geneline yayılmaya başlamış, solcular sindirilmeye çalışılıyordu.
1977’nin 1 Mayıs’ını kutlamak için DİSK görev üstlenmiş, Taksim Meydanı için işlemler tamamlanmıştı. Daha önceleri yapılan basın toplantısında yürüyüş ve miting düzeni için özel kıyafetli binlerce işçinin görevlendirileceği, bazı grupların ise alana girmesinin istenilmediği duyuruluyordu.
1 Mayıs öncesi çıkan gazetelerden özellikle sağcı basın mitingde olay çıkacağını ileri sürmekteydiler. Buna karşın işçi, memur, öğrenci ve aydınlarda ortaya çıkan sınıfsal enerji, özellikle iktidara karşı birlikteliği sergilemek için önü alınmaz bir heyecan oluşturuyordu. Sağcı basının bu tür yayınları mitinge katılımı azda olsa etkilemesine rağmen 500 bini aşkın emekçi oradaydı.
Dediğim gibi; o yıllarda daha henüz çocukluktan yeni çıkmış gençliğimin başlangıcında 16 yaşlarındayım. İlgi duyduğum bir yapı yoktu. Kendime göre ayırımsız, örgütsüz bir sosyalist devrimciydim.
Sabah bir anda kendimi Şişhane yokuşunda buldum. Yürüyüş kortejinin toplanıp hazırlanması çok uzun bir zaman almıştı. Sekizli onlu sıralar halinde önce kol kola girilmiş, Yürüyüş kolu Taksim’e ulaşıp grup önceden belirlenen yerini aldığında hemen hemen bende dâhil herkesin sesi bağırmaktan kısılmış durumdaydı.
Meydana giren herkes aranmıştı. O güne kadar görülmemiş müthiş bir kalabalık vardı. Konuşma platformunun önündeki dev panodaki işçi resmi meydana olağanüstü muhteşem bir görüntü katıyordu.
Akşamüstü meydan tıklım tıklım dolmuştu ve 500 bini geçkin bir kalabalık lduğu tahmin ediliyordu. Ancak meydana gelenlerin ardı arkası bir türlü kesilmiyordu. Çoğu da meydanın dışında kalmıştı. Zaman zaman hep bir ağızdan sloganlar atılıyor, marşlar söyleniyordu.
Yol kenarında oluşan halktan korteje alkış ve katılım oluyordu. Görevliler dışarıdan provokasyon amaçlı sızmayı engellemeye çalışıyordu.
O ara “Kemal Türkler” olduğunu sonradan öğrendiğim DİSK Başkanı konuşuyordu. Tam o sırada birkaç el silah sesi duyuldu. Hemen peşinden silahla tarama ve insanların kaçışmaları bağırışlar can havliyle ne yaptığını bilmez bir panik ve üst üste yığılmaları bunu izledi.
Meydanda insanlar can havliyle kaçışıp ezilirlerken, paniğe bir de polis panzerleri, sirenler ve panzerlerden tazyikli su sıkmalar katkıda bulunuyordu. Sonradan idrak ettiğimiz kadarıyla yapılan katliama bir çatışma panik havası görüntüsü verilmek istendiği her halinden belliydi. Kalabalık bir an evvel dağılmak istiyor, ancak kenar sokaklara kaçış yığılmalara neden oluyordu. Çok sayıda kişi izdihamda ezilmişti.
Kaçış Tarlabaşı istikameti yönünde yoğunlaşmakla birlikte her yöne koşuşturma vardı, Ancak şu anki gibi Tarlabaşı Bulvarı geniş olmadığı için insanlar yığınlar halinde sağa sola kaçışıyordu.
Gençliğin ve yaşımız gereği tay gibiyiz bir anda kendimi Tepebaşı'nda buldum. Şu an olmuş Tepebaşı'na nasıl geldiğimi hala hatırlamıyorum. Tepebaşı, Taksim Meydanı'nın tam aksine çok sakindi. O tarihte evimiz 'Kocamustafapaşa' daydı. Evimize geldiğimde akşamın alaca karanlığı yeni başlamıştı. Herkes Radyonun televizyonun başında olayları izliyordu. Ben ne zaman olduğunu dahi hatırlayamadığım kolumdaki küçük yarayı annemin görmemesi için hemen uzun kollu bir gömlek giyip salona geçtiğimde, Taksim'den gelen biri olarak olayların bu kadar büyük olduğunu bilmiyor, birkaç yaralı belki vardır diye tahmin ediyordum.
Taksim'de yapılan 1 Mayıs kutlamasında 34 ölü, 124 yaralı olduğunu söylüyordu televizyon. Ben ise şoktaydım. Ölüm olayından sadece 5’i kurşunla olmuş, diğerleri ezilerek canlarını kaybetmişlerdi.
Ertesi gün gazete manşetlerinde ne yazık ki her zamanki gibi yine solcular suçlanıyordu!
Bayrak: Taksim’de 38 ölü,
Cumhuriyet: 1 Mayıs kanlı bitti: 33 ölü
Günaydın: Maocu vatan hainleri İşçi Bayramı’nı kana buladı: 39 ölü var!
Hürriyet: Mayıs katliamı: 34 ölü,
Milliyet: Taksim’de kanlı miting: 34 ölü, yüzlerce yaralı
Politika: 1 Mayıs töreni saldırıya uğradı – 35 kişi öldü, yüzlerce yaralı
Tercüman: Maocular DİSK’in İstanbul’da yaptığı mitingi bastılar 34 ölü var
Son Havadis: Taksim savaş alanı gibiydi – Kızıllar kudurdu,
Yeni Asya: DİSK mitinginde komünistler birbirini yedi, 40 ölü – Taksim’de savaş
Bugün 1 Mayıs 2022’ aradan geçen 45 yıla rağmen, 1 Mayıs 1977 katliamının failleri halen bulunamadı. Bulunmayacakta. Sonradan ölen 2 kişiyle beraber 36 kişinin ‘Kim vurduya gittiği’ artık kesin. 124 kişinin yaralanması sadece ölmedikleri için teselli oldu.
Bugüne kadar ne yapıldı?
Yüzlerce yazı yazıldı, ama aydınlığa kavuşmadı. Ne Sular İdaresinin çatısından nede İntercontiontal otelinden ateş açan katiller bulunamadı. Herkes beyaz bir Reno’dan açılan ateşi sadece konuştu, Kimse bu Reno’yu bulamadı!
45 yıl önce tam 36 insanoğlu can verdi, 124 kişi yara aldı.
Lakin en kötüsü de demokratik gösteri hakkına korku gölgesi düştü ve bu ülke topraklarına Korku toplumunun tohumları “bugün için o gün” den ekildi.
Yaklaşık 18 yıldır her 1 Mayıs'ta yayımladığım Taksim 1 Mayıs’ta yaşadıklarım, gördüklerim…