“Darbe ölümdür, kandır, zulümdür!
15 Temmuz saat 23.14 de sosyal medyada “Tavşan darbesine benziyor. Birileri ilahlaşabilir!” demişiz.
Açıklamanın ardından sorulan sorulardan birine şöyle cevap vermişim; “12 Eylül’ü cezaevinde karşılayan biri olarak; Bir grubun başkaldırısı gibi geliyor. Yapanlar başaramazsa kime yapıldıysa yapılan kişi mağdur olup ilahlaşır!”.
Hemen peşinden şöyle bir açıklamada daha yaparak 16 Temmuz’a geçmişiz; “Bir olayın sonucundan kim ‘karlı’ çıkıyorsa o olayın olma ‘sebebi’ odur(!)”
Hangi gerekçeyle olursa olsun ‘Sosyal Hukuk Devletine’ karşı yapılan sivil ya da askeri darbeler bir ülkeye faşizmi getirir ve bunun adına faşist diktatörlük denilir. Bu Onbaşı darbe girişimini kınıyorum, hem de şiddetle kınıyorum. Kınamanın yanı sıra ülkenin bu duruma getirilmesinde payı ve sorumlulukları olanların şapkalarını önüne alıp biraz düşünmelerini de istiyorum.
Mevcut Hükümetin tüm bakanlıkları ve ona bağlı Diyanet işleri, Belediyeler, Valilik ve Kaymakamlıklar, yargı ve yürütmenin bütün imkânları, yandaş TV kanalları, kullanıp yalan ve yanlış bilgilerle Demokrasi bayramı diyerek yeni bir tiyatronun yeni bir oyununu yazıp halkı sokağa dökmek çok tehlikeli olur. Ülkedeki ayrışımı körükler. İlk gün yurttaş gerekeni yapmıştır. Bundan sonrası coşku ve tahrik olur. Devleti yönetenlerin görevi; emir altındaki ‘erat’ı’ değil onları sokağa ‘dökenleri’ önlemek olmalıdır!
12 Eylül’ü cezaevinde yaşayan biri olarak, darbenin darbesini yemiş biri olarak, 20 yaşındaki çocukların elindeki kalaslarla cezaevi koridorlarında, hücrelerinde dayağını yemiş, işkenceler görmüş biri olarak diyorum ki; darbenin iyisi olmaz, en kötü sivil yönetim cuntadan bin kat iyidir!
Evet, darbe kötüdür. Darbe öldürür, özgürlükleri buharlaştırır, köleleştirir. İşçiyi, memuru tüm emekçileri zapturapt altına alır. Demokrasiyi ayaklar altına alır. Sivil iradeyi(varsa) yok eder. Akıl tanımaz.
Gelelim darbe girişimine!
Bizim alıştığımız darbeler gece yarısı vatandaş uykudayken, tüm siyasilerin yerleri belirlenmiş istenildiği zaman alınabilecek duruma hazır, Bakanlıklar, Valilikler, Kaymakamlıklar, Belediye Başkanlıkları, siyasi parti il ve ilçe örgütleri dâhil tamamı zapturapt altına alınarak başlar. TRT’ye Orgeneral seviyesinde bir general çıkar ve darbe bildirisi okuyarak darbeyi başlatırdı.
Bu darbe girişimi nasıl oldu?
Detaylı yazmamıza gerek yok, Onbaşı darbe girişimini hep beraber naklen yandaş televizyonlardan izledik. (Nedense muhalif televizyonlar kararmıştı!) Çok sığ amatörce, yandaş televizyonlar ve sosyal medya yayını devam ediyor, polis vakur ve hazırlıklı.
Darbe girişimcileri TBMM’yi bombalıyor, Genelkurmayı hedef alıyor.
Çeşitli yerlere bomba atıyor.
Darbelere alışık olan Türkiyede silahların patlaması ilk olarak oluyor ve herkes şaşırıyor. Ülkede korku yaratılmaya çalışılıyor.
Bunların hepsi kafalara takılan çengelli sorular olarak şimdilik duruyor…
Kısacası, detayları bırakıp büyük fotoğrafa bakalım.
Birilerinin destekleyerek yarı yolda bıraktığı ‘Amerikanist’ darbe girişimde kalarak başarılı olamamıştır.
Bu durum ülke için kazanç hanesine yazılmalıdır.
Ülke için kazanç hanesine yazılan bu Amerikanist darbe girişiminde bulunanlar, ordunun bu hale düşürülmesiyle aslında onları destekleyenlere bir armağan hediye etmişlerdir.
Ve sonuca bakalım; Bu işten en karlı en üst seviyede görev yapan siyasiler olacaktır.
“Bir olayın sonucundan kim ‘karlı’ çıkıyorsa o olayın olma ‘sebebi’ odur(!)”
Şimdi gelinen son durum da kim ‘karlı çıkıyor’ kim ‘ilahlaşıyor’ siz ona bakın!
Son söz olarak; Ne darbeciler, ne de cihatçılar. Benim davam insanca yaşanır bir dünya!
Ve tekrarlıyoruz; Darbe ölümdür, kandır, zulümdür!
Evet, darbe kötüdür. Darbe öldürür, özgürlükleri buharlaştırır, köleleştirir. İşçiyi, memuru tüm emekçileri zapturapt altına alır. Demokrasiyi ayaklar altına alır. Sivil iradeyi yok eder. Akıl tanımaz.”
Darbe girişiminin hemen sonrası bunları yazmışız. Sıcağı sıcağına yazdıklarımızda elbetki doğrularımız kadar yanıldığımız da olmuş.
Bu girişimin Fethullahçı bir darbe girişimi olduğu gerçeği kesinlikle doğrudur.
Ya gerçekleşseydi!
En başta; Fethullah, Humeyni gibi ülkeye gelecek ve din devletinin ölene kadar başkanı olacaktı…
Şuana kadar, belki de milyonun üzerinde insan ölmüş olabilirdi.
Başta komünistler, sosyalistler olmak üzere; sağcı, solcu onlardan olmayan ve onlara göre münafık kafir olan herkes; ya ölmüş ya da İran’a Humeyni’nin döndüğü zamandan daha beter olan cezaevlerinde hayatta kalabilmek için çaba sarfediyor olacaklardı.
Aleviler geçmişte nasılki dağ bayır ulaşılması güç yerlerde yaşıyorsa bu kezde nasıl soyumuzu sürdürebiliriz arayışında olacaklardı. Herşeyden önemlisi Aleviyim diyemeyeceklerdi.
Kısacası; Türkiye Fethullahçı din devleti olmaktan kurtulmuştur…
Ya sonrası?
İşte bu en zor soru.
Sonrasında işler karıştı.
Erdoğan, 15 Temmuz darbe girişiminden en çok tedirgin olanların başında geliyor.
Çünkü Erdoğan, konuya herkesten daha çok hakim. “Kimsenin bilmediklerini biliyor.”
Belki de bu konudaki katı tutumu “imsenin bilmediklerini bilmesindendir…”