Antalya Büyükşehir'e yeni operasyon. 20 kişi hakkında gözaltı kararı
Eleştiri, ‘hiç bir insan, anlaşılmadan eleştirilme saygısızlığına layık değildir’ dedirtecek kadar hor kullanılır maalesef bizim ülkede.
Eleştiri, her şeyden önce ‘derinlemesine bilgi ve yetenek’ isidir. ‘İncelik ve kabullendirme’ gücü gerektirir. Eleştirinin kendisi bile öğretilmesi çok zor bir sanattır.
Genellikle memleketimizde ‘hiçbir şey yapmayanların yaptığı bir şeydir’. Haset olup çamur atmaya, cehaletin getirdiği ‘haddini bilmezliğe’ denir bu diyarlarda.
Oysaki ciddi bir şeydir eleştiri. “Derin bilgi, tecrübe, olgunluk ve analiz gerektirir.” Bir şey hakkında iyi ya da kötü fikir beyan etmek değildir mesela. Ona, kısaca fikir beyan etmek denir. Eleştiri, eleştirilen yazı, fikir, nesne ya da kişiyi etraflıca bilmeyi, kavramayı gerektirir.
Eleştiri yaptıktan sonra doğru olan alternatifi gösterip söylediklerini beslemek, doğru düzgün bir temele dayandırmak gerektirir. Yoksa ‘gevezelikten öteye gitmez’. Eleştirinin ‘yıkmak’ gibi bir amacı yoktur. Açıklayıcı, inceleyici, gösterici kısaca yapıcıdır.
Mesela ‘yanlış’ olan bir duruma eleştirisi yapacaksanız, uygun düşmediğini düşündüğünüz yerlere çözüm üretmeniz, doğru alternatifle desteklemeniz gerekir. Tersini yaparsanız her şeye eleştiri demek olur.
Eleştiri olmayacak bir örnek:
– Bu yönetim ‘iyi’ yönetemiyor
– Neden yönetemiyor?
– Yönetemiyor işte!
– Nerden çıkardın.
– Eee öyle değil mi? Diyerek, kendi bilmediğini senden öğrenmeye çalışmak gibi!
Sanırım insanoğlunun yapmadan evvel tekrar tekrar düşünmesi gereken bir eylem.
Yapılan eleştiri olumlu da olumsuz da olsa, karşı taraf o eleştiriyi ‘ne ölçüde’ hak ediyor, insan bunu düşünmeli.
Hepsinden evvel ise eleştiren ‘kendine’ bakmalı, ‘objektif’ olmalı, ‘duygularından’ arınmalı, karşı tarafla ilgili ‘kişisel izlenimlerinden’ sıyrılmalı.
Eleştiri insanın kendine layık gördüğünü bir başkasına yapmasıdır!
Hiç bir şey yapmayanın çok şey yapanı yerden yere vurmasıdır zaman zaman.
Yapmak şart değildir bazen. Bu durumda bilgi sahibi olmayanın fikir sahibi olmasıdır. Bilgi sahibi olmak zorunda değildir kimse, bu durumda bilgi sahibiymişçesine, o işi yapanın mantığını hemen kavramışçasına “eleştirdim oldu” veya “benim dediğim doğru” mantığı ile hareket etmektir bazense.
Eleştiri, ‘saygı’ çerçevesinde ve ‘mantıklı’ yapıldığı zaman faydalıdır. Diğer türlü saldırı olur, hakaret olur, kıskançlık olur, sonra da hedef şaşar. Hatta eleştiriyi yapmaya çalışan kim neyi savunuyor, kim ne amaçlıyor, yolunu sapıtır şaşar ve hiç kimseye bir faydası olamaz.
Ön yargılı sübjektivistlerin eleştirileri ‘konular’ değil, kendi ‘fikir ve ideolojileri’ olduğundan çok rahatça çürütülebilecek bir davranış biçimidir.
Bazıları bırakın bir kitabı bir köşe yazısını bile okumadan ‘yazandan’ dolayı ‘yazıyı’ eleştirmek adına yerden yere vururlar.
Birde benim gibi taraflı köşe yazarları vardır; Sonuna kadar eleştirilmeyi hak eden!
Ülkemize ait tipik okuryazar durumu, yani Türkiyeli futbol taraftarı yaklaşımı! Olur’a belki siyasi aidiyetinin dışında fikirlerin uyanmasından korkulduğundan dolayı okunduğu dahi saklanılır. Okunmaz ama eleştirilir. Kısacası bu ülkede her kes eleştirmen doğar, sonra eleştirilen olur.
Bazılarını çok kızdırmış olabiliriz, öyleyse bizde bir fıkra ile yazımızı güler yüzlü yapalım:
Adamın biri uçakta, güzel bir sarışının yanına düşmüş. Hemen sarkmış sarışına;
‘Yan yana otururken muhabbet edilirse seyahat çok kısa sürer, hadi konuşalım’ demiş.
Sarışın okuduğu kitabı yavaşça kapatarak,
‘Ne üzerine konuşmak istersin’ demiş.
Delikanlı ‘Valla bilmem ki… Mesela nükleer enerjiye ne dersin?’
Sarışın;
‘Enteresan bir konu, olabilir, ama önce sana bir soru sorayım; At inek ve geyik aynı şeyi yerler… Yani ot… Ama çıkartırlarken geyik küçük parçalar halinde, inek lappadanak parçalar halinde, at da pişmaniye topları gibi çıkartır. Neden olduğunu biliyor musun ?’
Delikanlı;
‘Valla en ufak bir fikrim yok’ demiş,
Bunun üzerine Sarışın;
‘Henüz bir boktan bile anlamazken nükleer enerjiyi nasıl tartışabileceğini zannediyorsun?’
Günün dokundurması; Bu aralar özellikle internet medya/cı/lığında yazmaya yeni başlayan kime sorsanız; “Efendim ben yazmayı çocukluğumdan beri severim, ancak bu güne kadar çeşitli nedenlerden dolayı yazamadım(!)” derler… Lan dangalak, hadi çocukluğunu anladık, ya gençliğine ne demeli? Gençliğinde duvarlara da mı yazamadın!
07062012 Arşiv