Ne zaman gideceksiniz bilmiyorum, lakin artık ‘gitmeniz gerek’

Kılıçdaroğlu geldiğinde sınırsız destek verenlerdendim.

Yıllarca da Baykal karşıtı yazılar yazmıştım.

O günlerde boşuna değildi Baykal karşıtı olmam, daha sonra Kılıçdaroğlu’nu desteklemem gibi.

Kılıçdaroğlu CHP’deki alışkanlığı çok çabuk kabul etti.

Kafalarında solculuk olmadığı için ya da farklı bir solculuk (‘kapitalizmin metresi’ tipinde bir solculuk) olduğundan mıdır nedir pek emin olamadığım bir çizgi veya çizgisizlik(!)

Evet, kim ne derse desin Kılıçdaroğlu CHP’yi dönüştürmüş başkalaştırmıştır.

Ancak iktidar olması için değil, güçlü bir muhalefet olarak iktidara stepne olabilecek bir payanda haline getirmiştir.

Baykal’ı sürekli eleştirdik durduk. En tutar yanımız olarak ise ‘Halk ile Baykal arasında kan uyuşmazlığı var, Baykal’ın Halkta karşılığı bu kadar’ diyorduk.

Lakin Baykal’ın muhalefet yaparken o ciddi devlet adamlığını kimse eleştirmezdi.

Baykal’ı ekibinden birini yarı yolda bıraktı diye kimse suçlamazdı.

Ancak Kılıçdaroğlu için bu kısa zaman içinde eleştirinin dozu artıkça artı.

Bu eleştirilerin başlıca nedeni ise, bizce: Kılıçdaroğlu CHP içindeki küçük krallığı çok çabuk kabul etti. ‘Dediğim dedik çaldığım düdük’ dedi ve melodisine kendini kaptırdı.

Kılıçdaroğlu, CHP’yi dönüştürdü, başkalaştırdı derken bizi kimse yanlış anlamasın.

Pozitif bir dönüşümden bahsetmiyoruz, tam aksine negatif bir dönüşüm ‘karşıtın eskisine yaklaşım’ oldu.

Zaman zaman CHP; DSP’leşiyor, CHP; SHP’leşiyor diye düşündük ve hep beraber yanıldık. CHP ne DSP’leşti ne de SHP’leşti.

CHP ne yazık ki ANAP’laştı.

Evet, ANAP’laştı ve CHP inişe geçti!

AKP neden ANAP ve DYP’nin bileşeni olmadı da yeni bir formatta çıktı?

Hemen 2002 öncesine dönelim.

AKP uzman bir grup ile çalışarak, ülke halkının ne istediğini araştırdı, buldu ve yaptı.

Özal’la beraber ‘benim memurum işini bilir’ formatında bir yurttaş figürü ortaya çıkmıştı. Toplum eskisi gibi ‘Vatan, Millet, Sakarya’ demiyor, yurttaş olma bilincinden uzak, tüketim toplumunu benimsiyordu. AKP’de bunun gereğini yaptı…

CHP ise böyle farklılaşan bir kitleye ‘10. Yıl marşı’ ile alternatif olunamayacağını kavrayamamıştı. Seçim alanlarında halen 80. yılda dahi 10 yıl marşıyla yarışı çok arkalardan takip ediyordu.

Bununla birlikte Baykal ile bu yola devam edilemeyeceği ortaya çıkınca ne yazık ki CHP’de yetişmemiş, emekli olduktan sonra siyasete giren Kılıçdaroğlu’ndan başka kimsesi kalmamış olan CHP dört elle bu dürüst emekli müdüre sarıldı.

Lakin Kılıçdaroğlu’nun; ya vizyonunun yetersizliğinden, ya da siyasi tecrübesizliğinden işte bugünkü duruma gelinmiş oldu sanılmasın. Kılıçdaroğlu etrafına örülen etten duvardan dolayı çevresinde olup bitenleri göremez oldu, asıl en büyük eksiklilte bu olmuş oldu.

Bakınız, Kurultaydan hemen evvel yazdığımız bir yazımızda Sayın Kılıçdaroğlu’na nasıl seslenmişiz:

“Görünen o ki, Kılıçdaroğlu bu kurultaya rakipsiz girecek, en azından şimdilik öyle görülüyor. Tek aday olsa dahi PM muhakkak çarşaf liste ile belirlenmeli. Kılıçdaroğlu olarak ne siz, nede size yakın olanlar anahtar liste çıkartmamalı-ki parti geleceğine kendi karar versin.

Nasıl olsa yakında seçim yok düşüncesiyle önümüzdeki kurultayda ‘geçiş süreci’ diye bir süreç başlatarak yine kendi Genel Başkanlığında Avrupa sol, soysal demokrat partilerinde ‘denenmiş tecrübe edilmiş’ bir tüzük ile yürüme kararı almalıdır.

Bu tüzük ülkenin en demokrat akademisyenleri ile hazırlanarak, parti içi eğitimi benimsemiş ve parti okulundan yeterlilik kazanmış eğitmenler tarafından siyasi becerileri pekiştirilmiş, vasıflı üyeler tarafından yönetilen il, ilçe ve genel merkeze kavuşturulmalıdır.

Kılıçdaroğlu’nun bu partiye ve ülkeye yapacağı en büyük iyilik; CHP’yi tam kapasite ile yönetecek yöneticileri seçecek bir üye yapılanmasına ve dünya standartlarıyla ülke standartlarının sentezi, içine 3 dönem kuralının da konulduğu bir tüzüğe kavuşturarak ‘Çağdaş Tüzüğe Kavuşturan Genel Başkan’ sıfatıyla Genel Başkanlığı bırakmak olmalıdır. Bunu yapan Kılıçdaroğlu özverili Genel Başkan olarak Türkiye siyasi tarihine altın harflerle yazılacak, aksine mevcut durumdaki gibi davranmaya devam ederse; sözüne güvenilmeyen, bu güne kadar PM ve MYK da onlarca yol arkadaşını yolda bırakan Genel Başkan olarak anılacaktır.

Ya ‘bu benim son dönemim, bugüne kadar yapılan tüm hataları tamir edip, partiyi yeni bir tüzüğe kavuşturup siyaseten emekli olacağım’ der ve önümüzdeki 2 yıllık süreci değerlendirir, hatta o 2 yıllık süreç öyle bir verimli olur ki ölene kadar o koltukta kalmasına kimse bir şey demez, ya da 2 yıl sonrasını da kendi varlığına endeksli devam ederek, başarısızlığına başarısızlık ekleyen bir Genel Başkan olarak bir şekilde bu makamdan yollanılır(!)

Evet, şimdi sıra Kılıçdaroğlu’nda…” Demişiz ancak Kılıçdaroğlu olumluluk yaparak tarihe geçeceğine tam tersiyle CHP’yi uçuruma götürüyor!

Bugün ne oluyor?

Kılıçdaroğlu artık koltuğunun derdine düşmüş durumda.

Nasıl mı belli oluyor?

İlk olarak lider kendisi değilmiş gibi sürekli ekip değiştiriyor. Son haliyle Sultanbeyli ilçe yönetimi ile MYK aynı ayardalar. Kimse bana bir ilçe yönetim kurulundan CHP MYK’sının daha vasıflı olduğunu söyleyemez.

MYK’yı Bypass eden Kılıçdaroğlu her yere el atıyor.

Bakınız Kılıçdaroğlu’nun danışman aşkına:

“CHP’nin 35. Olağan Kurultayı sonrasında yapılan tüzük değişikliği ile 17 kişilik MYK üye sayısını 13’e düşüren CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun danışman kadrosuna bir isim daha eklendi. Kılıçdaroğlu Seçilmiş kadın ve gençlik kollarını kendi atadığı danışmanlar ile yönetirken ‘Kılcal Damar Örgütlenmesi’ adı verdiği yöntemle de örgütlenmeden sorumlu Genel Başkan yardımcısını bypass ederek danışmanları aracılığı ile örgütü de kendine bağladı.

Kılıçdaroğlu daha önce Parti Meclisi’ne giremeyen eski Refah Partili Mehmet Bekaroğlu‘nu ‘Parlamento ile ilişkiler’den, DSP kökenli eski Kültür Bakanı İstemihan Talay‘ı ‘Siyasi İşler’den, Ahmet Akın‘ı ‘Enerji Politikalarından, 30 Nisan 2010’da Cumhuriyet Hak Partisi Havsa İlçe Örgütü’ne üye olarak aktif siyasete başlayan Okan Gaytancıoğlu‘nu ‘Tarım’dan ve daha önce CHP Genel Merkez Basın Danışmanı olarak görev yapan Veli Özdemir‘in CHP liderinin tüm programları ile dış gezi planlama koordinasyonundan sorumlu danışman yaptı.

Kılıçdaroğlu, Anıtkabir Komutan Yardımcılığından emekli Dr. Recep Cengiz‘i Genel Başkan Özel Danışmanı görevinin yanı sıra Gençlik/Kadın örgütlenmesi ve Kılcal Damar Örgütlenme Sistemi’nin oluşturulması çalışmalarını yürütmek üzere görevlendirdi.”

Tabiki Genel Başkanın danışmanları olacaktır, lakin yaratıcılık, strateji, vizyon, gelecek kurgusu gibi bir takım vasıflar liderin kendisinde olmalıdır. Liderin danışmanı tekniktir. Mühendislik hizmetidir. Genel kurulun seçtiği PM’nin içinden tespit edilen Siyasi MYK’yı bypass ederek tüm görevleri kendinde toplaması ise diktatör dediği kişi ile aynı elbiseyi giymesi anlamına gelir(!)

İkinci olarak; Parti tamamen ‘Etnik kimlik’ ayarlı. Genel Başkan buna bırakın müdahale etmeyi, bizce göz yumuyor. Nereden belli deseniz, Genel Merkezi taşıyan kurultay delegesine ve delegeyi elinde tutan ‘ara’ liderlere bakmanız kâfidir.

Yine de tarihe geçmek için geç kalmış sayılmazsınız Sayın Başkan.

Geçen yazımızdan bir bölümü tekrar tekrar hatırlatmakta fayda var: “Kılıçdaroğlu’nun bu partiye ve ülkeye yapacağı en büyük iyilik; CHP’yi tam kapasite ile yönetecek yöneticileri seçecek bir üye yapılanmasına ve dünya standartlarıyla ülke standartlarının sentezi, içine 3 dönem kuralının da konulduğu bir tüzüğe kavuşturarak ‘Çağdaş Tüzüğe Kavuşturan Genel Başkan’ sıfatıyla Genel Başkanlığı bırakmak olmalıdır. Bunu yapan Kılıçdaroğlu özverili Genel Başkan olarak Türkiye siyasi tarihine altın harflerle yazılacak, aksine mevcut durumdaki gibi davranmaya devam ederse; sözüne güvenilmeyen, bu güne kadar PM ve MYK da onlarca yol arkadaşını yolda bırakan Genel Başkan olarak anılacaktır.”