Mirasyediler ve sol!

Bugün ortaya çıkan foncuların nasıl nakitlendiğini biz 2012 yılında yazmışız. Yazmışız da bakın ne demişiz:

“İnsanlık tarihi ve siyasi geçmiş, geleceği doğru belirlemek amacıyla incelenir. Politikada amaç geleceğe ışık tutmak değilse ne geçmişin özeleştirisi ne de geçmiş tarihle öğünmek, gelecek için hiçbir anlam ifade etmez.

Değerlendirilmediği sürece bugünden geçmişe bakmak, acı veya tatlı, hoş veya hoş olmayan bir anı olarak kalmaktan farklı bir anlam taşımaz.

Geçmişini geleceğin aynası yapma becerisini gösteremeyen, o­ndan gereken dersi çıkartarak gelecek yolculuğuna devam etmeyen bütün toplumlar, sadece tarihin tozlu sayfalarında kalarak kaybolmuşlardır.

Tarihine çakılıp kalan, sürekli o­nun mirasını yiyen, yeniye açılmayan, daha iyi bir gelecek yaratmak için kendini sürekli yenilemeyen durağanlıkta aynı akıbete uğramıştır.

Kısaca yarınını inşa etmek istemeyenler dünün anılarını yarının hayalleri ile süsler ve sadece bugünü yaşarlar.
Bütün tarihimize özellikle de Türkiyeli solcuların çağımızdaki çalışmalarına bakarak dersler çıkartıp, günümüz koşullarına ve geleceğe daha realist bakmalı diye düşünüyorum.

Geçmişte, politika yapanlar “zıtları” üst üste yazıp sıralayarak önünde bir “karşı” veya “sosyal” yazar, devrimci veya karşı devrimci, sosyalist veya sosyal faşist yapıp fazla düşünme hamallığından kurtulur, birliktelikler bile bu zıtlar üzerine oturtulmaya çalışılırdı.

Ama bu kavramların içeriği tümüyle boş ve söylem olarak kalırdı.

Zaten daha sonra yaşananlar ve hayatın gerçeği solculara bunun böyle tatlı ve romantik hayallerden ibaret olmadığını acıda olsa gösterdi.
Bugüne baktığımız zaman, dünkü ırkçı, kafatasçı, faşizan söylem ve düşünceye sahip olanlar ve solcuları katledenler, bugün geçmişte devrimcilerin sloganı olan “kahrolsun emperyalizm yaşasın tam bağımsız Türkiye” sloganını atabiliyor veya sponsorları olan sermayeciler TV’lerde diziler yapıp bol bol reyting alıp sol mirastan sağ ceplerine nakitleniyorlar.

Öyleyse, “bunlarla” aynı sloganı atmak; ilericilik, solculuk, demokratlık, gerçekten antiemperyalist ve gerçekten “tam bağımsız” bir Türkiye istemiş olmak anlamına mı gelir?

Ne yazık ki günümüzde her önüne gelen para veya şöhret kazanmak adına kitap, dergi, haftalık aylık veya ne zaman çıktığı belli olmayan bir iki sayı gazete çıkartıp ben solcuyum deyip bu sloganlara sığınıyor.

Sadece bu sloganı atıp resmini de gazete ve dergilerinin kapağına basarak o dönemin antiemperyalist mücadelesinin sembollerinden birisi haline gelmiş olan Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının izdaşı olunur mu?

Bu dergi ve gazeteleri çıkartanlar ve onun destekçisi olanlar, Deniz Gezmiş’in mirasçısı değil, ancak o­nlar asıldıklarında idamların şerefine kadeh kaldıran zihniyetin kusmuklarıdır.

Bunlar astıkları insanların can çekişen bedenlerini sevinerek izleyip “zevk yaşayanlardandır”.
Hâlbuki insan olan her kişi ölümün karşısında zayıf ve biçare kalır.

Çünkü ölüm herkes içindir, hiç kimse ölümden muaf değildir ve herkes mutlaka bir gün ölecektir.

O nedenle de insan olan her insan öldürmeyi de sevmez ölümlerden zevk duymayı da.
Hatta askerin katı kuralları içinde mertlik denilen feodal ama bir o kadarda insani olan birçok ülkenin askeri, savaş içinde, savaş nedeniyle öldürdükleri diğer askerlerin cenazeleriyle karşılaştıkları zaman cenazenin önünde saygı gösterirler,

Bunlar o kadar insanlıktan çıkmışlar ki insan cenazesinde zevki yaşıyorlar. “Bir gazeteci öldürüldükten” sonra “Türkiye bir düşmanını kaybetti”, “iyi gidişler ola” diye başlık bile attılar.

İşte bu kafa yapısına sahip olanlar dün de Deniz Gezmiş’i öldürdükten sonra şerefine kadeh kaldırıp sevinen aynı kafa yapısına sahip insanlardır.

Çünkü ölümden sevinç ve haz duymak Deniz Gezmiş’in değil, o­nun ölümüne sevinen ve haz duyanların kültürüdür.
12 Eylül öncesi sağcı olanların bile kendine özgü bir haysiyeti vardı. Bir sağcı kendisine “ben solcuyum” demezdi.

Hatta her fırsatta solcu düşmanı olduğunu söylerdi.

Bunlar ise kendilerine hem “sol” yaftası takıyor hem de geçmişlerinden utanmadan ikiyüzlülük riyakârlık yapıyorlar.

Konumuza malzeme olan ideolojiyi Kenan Evren gibi, yeryüzünde hiçbir devlet adamının söylemeyeceği hatta aklından bile geçiremeyeceği “asmayalım da besleyelim mi?” sözünü insan öldürmenin hazzı yaşayan bir adamın ağzına emzik yapıp “Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün dünya halklarına ilham olmuş antiemperyalist mirasını” yiyip bitirdiler.

Ellerinde bir malzeme kalmayınca bu sefer de emperyalizme ve o­nun işbirlikçi uşaklarına karşı mücadele içinde ölümsüzleşen Deniz Gezmiş’in mirasını yemeye başladılar.

Bunlar, kendini yenileme yeteneği gösteremeyen, düşünsel üretimden yoksun, kapasitesi bulunmayan, kafatasçı, ırkçı hem geçmişin mirasını yiyen hem de o mirası lekeleyen sahtekârlar olup başka bir şey olmaları mümkün bile değildir.”

12052012