Eczanelerde yeni dönem! Artık E-Nabız sistemine kaydedilecek.
Bilinen o ki, Cumhur İttifakını oluşturan ana damar AKP’nin ta kendisidir! Desteği ise göründüğünden daha az oy alması muhtemel MHP’dir.
Daha az oy alması dedim, peki neden dedim?
Malumunuz MHP kurulduğundan bugüne kadar en çok oyu Abdullah Öcalan’ın yakalanmasıyla beraber zirve yapan DSP’nin ardından yüzde 17 ile ikinci sıraya yerleştiği 1999 seçimlerinde aldı. Türkiye’nin büyük bir ekonomik buhran sonrası girdiği 2002 seçimlerinde ise yüzde 8 il baraj altında kalmıştı. 2007 seçimlerinde yüzde 14’e düşen MHP düşüşünü bir türlü durduramadı. Ve aynı MHP en sonunda ortağına dayatarak barajı yüzde 7’lere düşürmelerde çıkış yolu aradı, buna da muvaffak oldu.
Buradan çıkan sonuç şu; “İktidarı kaybediyoruz bari meclis dışında kalmayalım!”
Siyasette “en güçlü olduğun zaman en güçsüz, en güçsüz olduğunda ise en güçlü” olabilirsin!
Şu anda iktidar olmasına rağmen Cumhur İttifakı’nın Millet İttifakı’ndan daha güçsüz hale geldiğini tüm anketler istatistikler bangır bangır bağırıyor.
Peki, Millet ittifakı iktidar olmaya hazır mı?
Pek öyle durmuyor!
“Neden öyle durmuyor?” dediğinizi duyar gibiyim.
Yıllardır CHP’yi yakından izleyen İyi Parti’yi ise kurulduğu günden beri takip eden bir gazeteci olarak bendeki izlenim; kimseyi küstürmemek adına “kervan yolda dizilir” misali bir yol izlendiği kanaatindeyim.
1950’den sonra toplasan 5 sene hükümet etmemiş bir CHP’de yeni kurulmuş bir İYİ Parti’de hiç kimse boşuna yetişmiş üst düzey kadro aramasın. Var diye de kendini kandırmasın. İktidar olamadın ki; tecrübeli kadron olsun!
Ancak bu yönetici sıkıntısı demek değil. CHP’de olsun, İYİ Parti’de olsun oldukça çok vasıflı yönetici var. Ancak vasıflı insanın olması sorunu kökten çözmüyor. Vasıflı insanın olması sadece vasfının olmasıdır. O vasfı uygulayacağı bir kurum yoksa hiçbir işe yaramaz!
Peki Millet ittifakı ne yapmalı?
Parlamenter sisteme geçmek isteniyorsa, bizce; Millet İttifakı’nı oluşturan partilerin Genel Başkan yardımcıları, Belediye Başkanları hiç bu işe karışmamalı karıştırılmamalı. Onların işi partilerini belediyelerini yönetmek olmalı. Olası bir bakanlığı akıllarından bile geçirmeliler. Onlar örgütlerini, teşkilatlarını ya da yerel yönetimlerini kısaca sorumlu oldukları görevlerini sürdürmeli. Bunun yerine uygun görülen isimler ile gölge kabine kurmalı. Her partinin kendine özgü bir gölge kabinesi olmalı. Bu kabineyi oluşturan isimler “Genel Koordinatör, Baş Danışman, Danışman” gibi sıfatlar ile Genel Başkanların etrafında faaliyet yürütmeli. Bu kişilere Genel Başkanların dışında daha önceleri Bakanlık, müsteşarlık yapmış bazı isimler (her iki partide de geçmişte Bakanlık ve Müsteşarlık yapmış isimler oldukça az) tecrübe kazandırmalı ve bu kişilere hiç kimse herhangi bir dayatmada bulunmamalı. Bir nevi staj yaparak Bakanlık gibi Müsteşarlık gibi görevlere hazır hale getirilmeli.
Yukarıda bahsettiğim nedenlerden dolayı Genel Başkanlar şimdiden özellikle danışmanlar konusunda bir revizyona giderek olası görevlere gelebilecek vasıflı kişileri etrafında toplamalı ki; bir süre evvel yapılan yerel seçimlerden sonra hemen hemen tüm büyükşehirlerde hatta ilk kez kazanılan birçok belediye de dahi şahit olduğumuz; “O mu Genel Sekreter olacak, şu mu Başkan Vekili olacak, şu isimler mi iştiraklerin başına ya da yönetim kuruluna geçecek” kargaşası yaşanmamalı(!)
Aksi durum zaman kaybı olur. Zaman kaybı siyasette en hassas konudur. Zaten önceki iktidarlar giderken gelene enkaz bırakır. Enkazla mı uğraşacaksın yoksa yönetecek kurumların sorumlularının tecrübe kazanmasıyla mı?
Bizden söylemesi!