11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül 30 Ağustos Zafer Bayramı’nda ani bir çıkışla; “7 yıllık Cumhurbaşkanlığı sürem içerisinde bir kez Kırgızistan seyahatindeki rahatsızlığım sebebiyle merasimlere katılamadım. Dönünce hastanede bir hafta kadar kalmak zorunda kaldım. Böyle bir insani meseleyi bile uzun süre bilerek aleyhimde propaganda yapanları artık sizlere havale ediyorum. Bu vesileyle 30 Ağustos Zafer Bayramı’nı kutluyorum. Ve şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyorum"dedi ve burada da Atatürk’ü anmaktan imtina etti! Tabi bu arada CHP seçmenine sıcak mesaj verdiğini zannederek şark kurnazlığının geri tepeceğini hiç hesaba katmamıştı. Ve geri tepti!
Aynı Abdullah Gül, Gazeteci Şaban Sevinç’i sevince boğacak açıklamalarına Kemal Kılıçdaroğlu'nun adaylığına dair şöyle demiş; "Kemal Bey'in Türkiye'de kazanma şansı yok. Bu ismi konuşulanların hiçbiri olmaz. Bu makam çocuk oyuncağı değil.”
Gül, kendisine CHP’lilerin oy vermeyeceği söylenince ise: “Niye vermesinler, Tayyip'e mi verecekler?” deyivermiş!
Abdullah Gül’ü anlıyoruz. O halen selden kütük kapmanın peşinde.
Anlayamadığımız ise; CHP içinde çok azda olsa, bazı sığ kafaların kendi Genel Başkanlarını kötüleyerek ‘Kılıçdaroğlu kazanamaz’ diye bu kara propagandaya alet olmaları.
Kılıçdaroğlu’nun bu seçimi kazanamayacağını söylemenin altında ya bastırılmış etnitise düşmanlığı ya da ideolojik olarak partili olma kimliğini kazanamamış ‘sözde partili olanlar’ var.
Tüm şartlar Erdoğan dışında bir adayın kazanacağını gösterirken özellikle bazı CHP’lilerin Kılıçdaroğlu’nun kazanamayacağını söylemesinin altında sağcı kimliğinden kurtulamamış lakin CHP üyesi olmuş bir bastırılmışlık yatıyor olmalı.
Alevi bir adayı kabullenememek ise daha farklı bir psikolojik sorun diye düşünüyorum.
Türkiye’ye sağcı, solcu, ocu, bucu bir Cumhurbaşkanı lazım değil.
Türkiye’ye acil olarak gerekli olan; adaletli, hukuka güvenen, vatandaşını düşünen, o koltuğa zengin gelip fakir gidecek dürüst kişilikli bir ADAM lazım…
Eee, o vasıflar da Kılıçdaroğlu’nda var.
Peki, nedir bu kin, nedir bu öfke?
CHP’nin ilk yapacağı iş; parti içinde kesinlikle disiplini sağlamak olmalı!
Üye her yerde her istediğini konuşamaz. Konuşacaksa üyelikten istifa eder ve her yerde istediğini söyler.
Üye eleştirir. Hem de sonuna kadar.
Lakin eleştiri ile suçlamayı, eleştiri ile hakareti, eleştiri ile garezini birbirine karıştıramaz. Kısaca olumsuzluklar yaratarak, partideki motivasyonu bozamaz. Bozarsa da sonucuna katlanır!
Kimse şunu unutmasın; “Eleştirinin yapıcılığı başarıyı getirir!”
Şimdi gelelim Kılıçdaroğlu’nun siyasetteki yerine:
Her şeyden önce 420 kilometrelik yolu 25 günde yürüyerek dünyaya barışçıl eylemin nasıl olduğunu gösterecek kadar azimli.
Boğazından zerre kadar haram lokmanın geçmediğine kendi partisi dışındaki partilileri bile ikna edecek kadar; dürüst.
Tüm görüşlere hoşgörü ile bakacak kadar; olgun.
Çocukla çocuk olacak kadar; duru.
Kendinden küçük ya da kendiyle yaşıt kadınların elini öpecek kadar; mütevazi.
Bugüne kadar elini uzatmadığı haksız kazanıma bundan sonra da el uzatmayacağına inanılan nadir insanlardan biridir Kılıçdaroğlu.
Türkiye’nin rakamsal olarak açık ara kazanacak birine değil, dürüst ADAMA ihtiyacı var. Öyleyse CHP’lilerin ilk yapacağı iş söylem birliği yapmak olmalı ve kendi genel başkanlarını Altılı Masa’nın adaylaştırması için çalışmak olmalı…
Kılıçdaroğlu’nun aday olmasını isteyen parti içinde 'birbirine zıt' 2 grup var.
İlk grup kesinlikle ona inanan ve ülkenin adaletli bir cumhurbaşkanına ihtiyacı var diyenler.
İkinci grup ise; Kılıçdaroğlu aday olsun ister kazansın ister kaybetsin kendi makamını düşünenler.
Birinci grup ile başlayalım. Bu gruba ait olanlar gerçekten duru vatandaşlar olup, tek istedikleri; partilerinin başarısı, ülkelerinde gelecek kaygısı duymadan yaşamak olanlar. Bu grupta olanlar; şehir şehir, sokak sokak, kapı kapı dolaşıp partileri için oy isteyen partili yurttaşlardır. Bu grupta olanları yanına alan kesinlikle başarıya yakın olur.
İkinci grupta olanlar CHP içindeki en tehlikeli grup olup, Kılıçdaroğlu’nun kazanırsa; Cumhurbaşkanı olarak Parti Genel Başkanlığını bırakacağı sözünü vermesinden umutlanan, kazanamazsa seçim kaybeden birinin Genel Başkanlıkta zaten doğal olarak duramayacağı için Genel Başkanlığa göz koyanlar olup tek dertleri koltuk olanlar.
Kılıçdaroğlu bu ikinci grubu muhakkak biliyordur ya da tahmin ediyordur. Buna bir tedbir almazsa seçimler bıçak sırtında diyenler haklı çıkar. Tedbir alır ise bugünün şartlarında seçimi rahat alır.
Siyasette bir söz vardır; “kavgalı eve kız verilmez!”