Cengiz Aytmatov’un “Gün uzar yüzyıl olur”adlı romanında bahsedilen “mankurtlaşma” hali “sahte, yapay” değerlere tapan ve onların liderlerinin peşinde koşturanlar için günümüze bakalım ne kadar uygunmuş…
Bugüne kadar Mankurtizm için birçok gazeteci çeşitli yazılar yazdı, sanırım bundan sonrada Mankurtlaşmak üzerine çok yazılar yazılacaktır. Bizde elimizden geldiğince güne uyarlamaya çalıştık. Bakalım 2012 Mayıs ayıda yayınlanan yazımızda bahsi geçen ‘Mankurtizm, mankurtlaşmak’ neymiş!
Sarı-Özek’i işgal eden Yuan-Yuanlar (Juan-Juanlar), Naymanlardan aldıkları tutsaklara korkunç işkenceler yaparlarmış. Bazen de onları komşu ülkelere köle olarak satarlarmış. Satılanlar şanslı sayılırmış, çünkü bunlar bazen bir fırsatını bulup kaçar, ülkelerine dönerek Yuan-Yuanlar’ın yaptığı işkenceleri anlatırlarmış. Ama asıl işkenceyi, genç ve güçlü oldukları için satmadıkları esire yaparlarmış. İnsanın hafızasını yitirmesine, deli olmasına yol açan bir işkence usulleri varmış. Önce esrin başını kazır, Bunu yaparken usta bir kasap oracıkta bir deveyi yatırıp keser, derisini yüzermiş. Derinin en kalın yeri boyun kısmı imiş ve oradan başlarmış yüzmeye. Sonra bu deriyi parçalara ayırır, taze taze, esirin kan içinde olan kazınmış başına sımsıkı sararlarmış. Böylece sarılan deri, bugün yüzücülerin kullandığı kauçuk başlığa benzermiş. Buna “Deri geçirme işkencesi” derlermiş. Böyle bir işkenceye maruz kalan tutsak ya acılar içinde kıvranarak ölür, ya da hafızasını tamamen yitiren, ölünceye kadar geçmişini hatırlamayan bir “Mankurt” yani geçmişini bilmeyen bir köle olurmuş.
Deri geçirilen tutsağın boynuna, başını yere vurmasın diye, bir kütük ya da tahta kalıp bağlar, yürek parçalayan çığlıkları duyulmasın diye uzak, ıssız bir yere götürürler, elleri ayakları bağlı, aç, susuz, yakan güneşin altında öylece bir kaç gün bırakırlarmış.
Yuan-Yuanlar’ın bir tutsağı mankurt yaptıkları duyulur, öğrenilirse, artık onu en yakınları bile gerek zorla, gerek fidye vererek kurtarmak istemezlermiş. Çünkü bir mankurt, eski vücuduna saman doldurulmuş bir korkuluktan farksız olurmuş onlar için.
Sarı-Özek’in kızgın güneşine ‘Mankurt’ olmaları için bırakılan tutsakların çoğu ölür, beş-altı kişiden ancak bir ya da ikisi sağ kalırmış. Onları öldüren açlık ya da susuzluk değil, başlarına geçirilen soğumamış deve derisinin güneşte kuruyup büzülmesi, başlarını mengene gibi sıkıp dayanılmaz acılar vermesiymiş. Bir yandan deve derisi büzülüyor, bir yandan da kazınan saçlar büyüyüp başına batıyormuş. Asyalıların saçları fırça gibi sert olduğu için kıllar üste doğru çıkamayınca içeri doğru uzar ve diken gibi batarmış. Bu dayanılmaz acılar sonunda tutsak ya ölür ya da aklını, hafızasını yitirirmiş.
Bir mankurt kim odluğunun, hangi soydan, hangi kabileden geldiğini, anasını, babasını, çocukluğunu bilmezmiş. İnsan olduğunun bile farkında değilmiş. Bilinci, benliği olmadığı için efendisine büyük avantaj sağlarmış. Ağzı var, dili yok, itaatli bir hayvandan farksız, kaçmayı düşünmeyen, bu yüzden de hiç tehlike arz etmeyen bir köle imiş. Köle sahibi için en büyük tehlike, kölenin başkaldırması, kaçmasıdır. Ama mankurt isyanı, itaatsizliği düşünemeyen tek varlıkmış. Efendisine köpek gibi sadık, onun sözünden asla çıkmayan, başkalarını dinlemeyen, karnını doyurmaktan başka bir şey düşünemeyen bir yaratık.
Aytmatov adı geçen kitapta Mankurtlaşma kavramını şu şekilde anlatmaktadır:
“Mankurt, efendisine sadık, onun sözünden asla çıkmayan, başkalarını dinlemeyen, karnını doyurmaktan başka bir şey düşünmeyen bir yaratık. Açlıktan ölmemek için yiyecek, donmamak için eskide olsa giyecek verdiniz mi, başka bir şey istemez. Ve bu mankurt, efendisinin emriyle, kendisinden, aslına dönmesini isteyen öz annesini bile öldürecek kadar kimliğinden ve kişiliğinden uzaklaşır…”
Mankurtlaşan kişi, içinde yaşadığı toplumdan uzaklaşır ve yabancı himayesine girer. Kimliksizleşir. Yabancılaşır. Dostunu düşmanını bilmez. Mankurtlaşmak, yabancılaşmaktır. Mankurt düşünmez. Başkaları düşünür ve onu yönlendirir.
Mankurt, sorgusuz sualsiz bir şekilde teslim olur. Başkaldırma, isyan, sorgulama gibi şeyler ona uzaktır.
12 Eylül döneminde faşizmin zindanlarında yapılan işkenceler, daha ötesi insan oğlunun aklına gelen her tür işkence yöntemleri kullanılarak yapılanların tek amacı ele geçirdikleri kendilerince asi olanları Mankurtlaştırmak idi. Bayrampaşa Cezaevi’ne yolu düşenler bilirler, ilk girişte yediği korkunç dayağın peşinden mahkumlar “karantina” denilen bir bölüme konulurdu. Orada kişiliğini yitirmesi için; elleriyle yerleri tuvaletleri sildirmek, karavana gelir, tabak kaşık vs gelmez, tek bir karavanaya onlarca insan elini daldırarak karnını doyurmasını, buna benzer psikolojik ve kaba dayak ile Mankurt işkencesinden geçirilir ve sonra koğuşa gönderilirdi.
Mankurtlaştığına inanmadıklarını ise parmaklıkların üzeri saç levha ile kapatılmış adına “füze” denilen yere kapatılarak tek başına aylarca kalıp burada unutuldu hissi yaratılırdı. Oradan sonra “TekTek” denilen yere konulur, bilahare de koğuşlara çıkartılırdı.
Sabah ve akşam sayımlarında dayakla söyletilmeye çalışılan (İstanbul cezaevlerinde bunu pek beceremediler) İstiklal Marşı(tüm kıtalarıyla), Gençliğe Hitabe ve çeşitli marşlar aslında bu milli değerlere döndürülmek için olmayıp sadece Mankurtlaştırma politikalarıydı. İstenilen tek şey; bu işkencelere itaat edilmesi ve onların kurallarına uyulmasıydı!
Bu ülkede insanları darbe bekler hale getirmek her ne kadar Mankurtlaştırma operasyonuysa, “ılımlı İslam”dan ve “dinde reformdan” bahsetmekte en az onun kadar Mankurtlaştırma politikasıdır. Ilımlı İslam veya İslam’da reform olmaz. Emperyalizmin uydurması olan bu konuda Müslümanların Emperyalizmin oyunlarına gelmemesi kandırılmaması için sık sık bu durumdan bahsetmekte gereklidir!
Emperyalizm insanları sosyokültürel kimliklerinden öz benliğini yitirterek kendisini kimliksizleştiren, kukla haline gelmiş zavallı insan tipi haline getirerek kendi çıkarları için kullanma şeklinde tanımlanabilecek bir Mankurtlaştırma kültürü uygulamaktadır. Günümüzde benzeriyle karşı karşıya olduğumuz durumdur. Artık kafaya geçirilen deve derisi ile olmasa da, televizyon veya bir takım yandaş medya ile başta Ortadoğu olmak üzere hemen hemen tüm dünyada uygulanmaktadır bu Mankurtizm!
Günümüzde “Mankurt ve Mankurtlaşmak” kavramları siyasal ve sosyolojik terminolojiye giren kavramlar olmuştur. Ve bu durum özellikle son zamanlarda, Türkiye başta olmak üzere tüm orta doğuyu yakından ilgilendirmektedir.
arşiv 01052012