Her devrin adamları!

Bir araya geldiğimiz zamanlarda dostlarımızla siyaset konuşurken bazı aklıselim ufku geniş arkadaşlar, “Bu yapı böyle devam etmez ya karşılarına liste çıkartıp maçı alırız, ya da onurumuzla kaybederiz” düşüncesini savunur.  Diğer taraftan ise malumunuz günümüzde her dernek, cemiyet vede bilumum siyasi partilerde ne yazık ki mevcut yapıdan beklentisi olanlar o yapıya çoktan sığınmıştır. Onlar için methiyeler düzüp, laf söyletmiyor, bırakın toz kondurmayı ellerine birer sineklik almış, sinek bile kondurmuyorlardı. İşin garibi seçkin olmak, seçilmiş olmak, temsilci olmak yetkisini kopartamayınca başlıyordu figanı feryat.

Heyhat, heyhatttttt! Önce vurdular arabeskin demine;


“Nerde sevdiklerim hani sevenler
Ağlatıyor beni acı gerçekler
Bitmiyor isyanlar, bitmiyor suçlar
İnliyor başımı vurduğum taşlar...”


Yinede uğraşır belki bir yanlışlık olmuştur, bu iş bensiz olur mu?

Ben yoksam hiçbir şey yoktur.

Ben varsam sizde varsınız.

Benden daha akıllınız var mı?

İmarı en iyi ben bilirim! Yerel yönetimler yasasını en iyi ben bilirim!

Ben bilirim, ben bilirim diyerek benliğini ortaya koyar.

 

Lakin oda işe yaramayınca! Hemen ardından yeni şarkılara başlar!

“Eyvah!

Yine bana hüsran
Bana yine hasret var
Yine bana esmer günler düştü eyvah!


Eyvah ki ne eyvah!

Deve güdücülerin barındığı yerlerde geçerli olan kuraldır bu. Kafalarını gömdüğü kumdan çıkarıp da etrafına bakınmazlar, bakınmadığı için de görmezler. Doğru da onlardır, haklı da onlardır. Herkes aynı düşünceye sahip, aynı kalıbın içinde, yol aldığını sanmaktadır. Mevcut düzen tekeri patlamış araba gibi ite kaka yürütülmeye çalışılırken, bu alışılmışlık da görmezlikten gelmeye devam eder.

Yatılan yere pislememek misali, sığınağına sığınmaktan başka çareleri de yoktur. Biri çıkar da bir laf demeye kalkarsa, hemen tırnaklarıyla tel örgüleri çekerler. Aslında çok küçüktürler, bakmayın öyle kalabalığa, hani derler ya “kuru kalabalık” misalidirler. Ayık halleri de uyku halleri de bir olduğu için, düşledikleri düşten uyanamazlar.

Gel zaman git zaman öyle bir dürtme yerler ki, ne düş kalmıştır, ne sığınak. Ahde vefa denilen borç, ödenmemiş, veresiyelerin üzerine çizgiler çekilmiştir. Sığındıkları yer çatısını toplayıp gitmiş, dımdızlak, cıscıbıldak kalmışlardır ortalık yerde. Kabukları da yoktur ki kaplumbağa misali içine çekilecek.

Hak, kapanın elinde kalan bir getiri değildir. Hak, kazanılıyorsa hak’tır. Doyumsuzların sofrasında, kazanlarında kaynatılmaya devam edilirse birileri mutlaka kazan ateşinin üzerine su serpecektir.

Neydi?

Memleket ‘Yağma Hasan’ın Böreği’ değildi ya kapanın elinde kalsın!

08052014