Eskiden’di eski olan her şey!

Önce Radyomuzu TV ile değiştirdik, Sonra bahçe içindeki cumbalı evimizi apartmanla değiştirirken gaz ocağından tüplü LPG’li ocağa terfi etmiştik daha sonra apartmanı gökdelenle değiştik.

Eskiden annelerimiz, anneannelerimiz, kapımızın önünü süpürürdü, hatta yan komşunun kapısının önünü de süpürürdü sonra komşularla aklımızın ermediği bilinmez nedenlerle aramız açıldı.

Komşuluğu, peşinden sırayla arkadaşlarımızı, akrabalarımızı hatta ana baba ve kardeşlerimizi en önemlisi dostluğu, paylaşımı çılgın gibi tükettik.

Evet, birileri bir yerden düğmeye basmış ve bizde hızla her insana hava gibi, su gibi, toprak gibi lazım olan birliktelikleri dayanışmayı tüketiyorduk çünkü özellikle bu topraklara ait olan komşular, yakınlar, akrabalar arası dayanışma bir şekilde yok edilmeliydi.

Kimse kimseyi korumamalı savunmamalıydı “birlikten güç doğar” diye bir atasözü vardı ülkemiz insanına özgü, evet bu atasözünden kaynaklı birlikteliği paylaşımı dostluğu onlara bir şekilde unutturulmalıydılar.

Bu oyun sermayeyi elinde tutan sınıfın yüzlerce yıl evvel farkına vardığı kimi yerde Bizans oyunu denilen böl, parçala yönet, kimi yerde İngiliz oyunuydu bunun adı. Sonuçta aynı ırmaktan beslenen sermayeyi elinde tutanların tezgâhıydı.

Tıpkı bir zamanlar umut diye sahte sarı sendikacılığa özendirilen halkın şimdide ayakta kalmasını sağlayan aslında bir ihtiyaç olan dayanışmasını ve kendiliğinden gelişen bir içgüdüsel savunma mekanizmasının yok edilişinin başlangıcıydı bu tüketime özendirme çılgınlığı. Evet yalnızlaşıyorduk…

Önce yeşil lambalı ahşap kasalı radyomuzu TV ile değiştirdik, sonra bahçesinde kuyu olan evimizi apartmanla, daha sonra apartmanı gökdelenle değiştik. Peşinden siyah beyaz TV’lerimiz renklendi, biz ise griydik hala.

Eskiden kapımızın önünü süpürürdük. Hatta yan komşunun, karşı komşunun kapısının önünü de.

Mahalleli toplanır bir gün belirlenir birlikte adalara veya kıra giderdik sepette sarmalar dolmalar hatta haşlanmış yumurta bile olurdu.

Nedense şimdi ayrı ayrı gidilir oldu. Hem adı da değişti piknik deniliyor artık sarma dolma yapacak evin hamarat hanımı da yoktu. Onun için kömürde ızgara pek tutmuştu yeni moda olarak.

Sonra kıskançlık nifak girdi yüreğimize fitne güvensizlik sokuldu komşularla aramızdaki mesafeler iyice açıldı komşuluğu tükettik.

Korku ve güvensizlik bizi iyice yalnızlaştırmıştı. Bayramlaşacak kapı dostlarımız yoktu artık. Karşı komşuya çocuğumuzu gönderip bir bardak yağ, bir kaşık salça isteyemez olmuştuk. Çünkü karşı komşu bizi biz onu artık tanımıyorduk. Bizden sonra binamıza taşınmasına rağmen bir “hoş geldin’e” bile gitmemiştik. Gitmeyi çok istememize rağmen birileri tarafından içimize şırınga edilen “korku” bizi ürkütüyordu. Acaba kimdi? İn’miydi, cin’miydi? Bizi nasıl karşılardı? Biz bunları düşünürken zaten hoş geldin zamanı da geçmiş, yine biz bize ve yalnız kalmıştık.

Evet, koca şehir, şehirler yapayalnız insanlarla dolmuştu. Hatta nüfuzun yoksa eşraftan değilsen cenazeleri bile kaldırmaya taşımaya neredeyse para ile adam tutacak hale gelmiştik.

Sırayla çocukluk, gençlik, okul arkadaşlarımızı, akrabalarımızı hatta ana baba ve kardeşlerimizi en önemlisi dostluğu çılgınca tüketmiştik. Gittikçe daha da tekleşip yalnızlaşıyorduk.

Evet, biz artık çılgın bir tüketim toplumu olmuştuk, hem de en cilalısından, altı ayda TV, bir yılda buzdolabı çamaşır makinesi değiştiren bir yıl dolmadan arabaları beğenmeyenler çoğalmıştı etrafımızda. Hatta eski eşini yenisiyle değiştirenlerde oldukça fazlalaşmıştı. Olmayanlarımız konuşur oldu’ acaba “bu yoğurdun bolluğu nerden” diye,

Olanlar olmayanlara’ “olmadığından dolayı konuşuyorlar arsız dedikoducu namussular” dedi. Yokluğun, yoksulluğun adı namussuzluk olmuştu şimdi de. Evet, büyük bir hızla yalnızlaşıyorduk

ABD, IMF, Dünya Bankası ve diğerlerinin verdiği kredi denilen itibarlı kâğıt parçacığı yeşil dolarları karşılıksız yiyor ve çılgın gibide hiç düşünmeden tüketiyorduk

Kapitalizm denilen sistem de bir malı alınca bedelini de bir şekilde ödeyeceksin. Ödemeyince icra (zoralım) kapıdadır.

Emperyalizmin egemen olduğu bir dünyada ise uluslararası borç alınca ve bedelini ödemeyince çeşitli bahaneler ve peşinden işgalden kurtulamazsın,

Bu arada hem işgal ederler hem de savaş tazminatı diye yıllarca yeraltı kaynaklarına el koyarlar aynı Iraktaki gibi.

“12 Eylül Kenanizm’i” sonunda başarmıştı ispiyoncu, güvensiz, kuşkucu, tüketici, insani ilişkileri yozlaşmış ve başkalaşmış yarınlarını düşünmeyen gençliğine güvenmeyen. Depolitize olmuş, sorgulamayan, solsuz, sendikasız, bu günü yaşayan kaptıkaçtı sorumsuz bir toplum haline getirmişti bir ülke halkını.

11112008

twitter