CHP ve İdeolojisiz sürecin başlangıcı

CHP Genel Başkan eski yardımcılarından Perihan Sarı sosyal paylaşım sitesi Facebook daki sayfasında; “Kimi zaman ne düşündüğünü gecikmeden söylemek gerekir. Partimizin milletvekili Adayları olarak ortaya çıkanların yarattığı tablo biraz irdelendiğinde (adlarla ilgili kişisel bir eleştiriden kaçınarak ve her birinin kişiliğine saygı göstererek) ne gördüğümüze dikkat çekmek istiyorum. Ön seçimle belirlenen ya da kontenjan adayı olarak atanan Adaylar arasında ideolojik olarak birliktelik taşıyan, ideolojik tutarlılığı olan ve birbirine benzeyen kaç kişi var? Hiç kuşkusuz herkesin birbirine benzemesi gerekmez ama, partinin ideolojisi doğrultusunda politika belirleyecek olan kaç Milletvekilimiz olacak? Son derece eklektik, nötr, yeni liberal düzenin gerektirdiği ideolojisizleştirme sürecinin bir aracı mı olacak Parti? Sanki bu doğrultuda özel bir çaba harcanmış. Üstelik yalnız Partinin kendi ideolojisinden uzaklaşmak da değil, tüm ideolojilerden uzak, sadece ekonomi yönetmeye soyunmuş; yenidünya düzeninin partisi mi olacak CHP? Seçim bildirgesi açıklandığında bunu daha iyi göreceğimizi sanıyorum” diyor.

Sayın Sarı pekte haksız sayılmaz. Türkiye sosyal demokratlarına bu güne kadar hiç güvenmemiş olan batı kapitalizmi Avrupa ile Asya’nın tam ortasındaki bu güzelim coğrafyaya artık yeni bir don biçmenin yolunu arıyorlar. Tabii ki bu tek proje değil.

Perihan Sarı’nın bu açılımına Mehmet Selim Tuncer isimli bir arkadaş ise çok anlamlı bir yorum ile katkı sunmuş. Bakın Sayın Tuncer ne demiş: Gerek YDH(Yeni Demokrasi Hareketi)girişimi, gerekse Derviş’in görevlendirildiği koalisyon dönemindeki ekonomi programı açısından bakıldığında, öteden beri Türkiye’deki sosyal demokrasi hareketine, tarihsel ulusalcı karakterinden kopartılarak uluslararası sosyal demokrasi ile uyumlu bir kimlik kazandırılmaya, büyük mali oligarşik sermaye ile ters düştüğü sivriliklerin tıraşlanmaya çalışıldığı görülecektir. Bilindiği üzere AB sosyal demokrasi hareketi özü itibariyle küresel sermaye ile uyumlu bir beraberlik sürdürmüş, sermayenin beklentilerine her zaman cevap vermeye çalışmış ve tarihsel karakteri itibariyle “yoksullar” cenahına olan ihanetini sürdüregelmiştir. Türkiye sosyal demokrasisinin “popülist halkçı” çizgisi,uluslararası sosyal demokrasinin genel siyasetine çoğu zaman ters düşmüş ve “çağın gerekleri”ne olan bu uygunsuz davranışlarından dolayı uzunca bir zamandan beri “ıslah” edilmeye ve CHP’ye de bu yönde etkide bulunulmaya çalışılmıştır. Gelinen son noktada bu yönlendirmenin belli bir aşamasına gelinmiş ve Kılıçdaroğlu’nun Kemal Derviş ile olan mutabakatı da uluslararası “sosyal demokrasi” ile artık uyumlu olunacağının net bir işareti olarak algılanmalı ve küresel sermayeye de “güven” verilerek el ele kol kola gidileceğinin stratejik kararı olarak bellenmelidir. Geçmişte iş adamı ve Derviş’in yakın arkadaşı CHP milletvekili Memduh Hacıoglu ve Ersin Arıoglu’nun (ICG üyesi ve Bogaz tüneli inşaat şirketi sahibi) partiyle ters düşerek ayrılmaları da süregelen bu uyumsuzluğun hep belirtileri olagelmiş, artık sürecin sonuna gelindiği görülmektedir. Parti yakın zamanda “yeni sosyal demokrat” kimliği ve ekonomi programı ile tarih sahnesinde “özlenen” ve arzu edilen yerini alacaktır. Şaşılacak bir durum yok, tarihin motoru gerektiği gibi çalışmaya devam ediyor, Türkiye sosyal demokrasisine uluslararası “tarihsel dizaynı” veriliyor. Bu bir geçiş dönemi olduğu için şimdilik “eklektik ve ideolojisizleştirilmiş” gibi bir görüntü olabilir, ama yakın zamanda her şey netleşecektir.

“Ne ezilen ne ezen hakça bir düzen” veya “Toprak işleyenin, su kullananın, fabrika işçilerin” vs vs. Bu sloganların hâkim olduğu kitle partisi CHP çok yıllar evvelsi “Emek en yüce değerdir” diyordu. Aynı CHP “önce insan” demekten de geri durmadı. İşte bu CHP batı kapitalistlerinin güvenini hiç kazanamadı, ta ki şimdiki zamana kadar.

Sosyal demokrasi her ne kadar “emek ile sermayenin aynı anda, aynı yerde barışık olarak yaşamasını sağlayan sistem.” Her ne kadar barışık desek de sürekli sermayeyi emeğin üstünde tutan, bazen antiemperyalist olan ancak asla antikapitalist olmayan omurgasız siyaset biçimi. Süreç ise ANAP laşma süreci(!)

Arı hareketi ya da Arı grubu

ANAP ile aynı zamanda oryaya çıkan bu hareket, tüm partilerde faaliyet yürüttüler. Kemal Köprülü’nün akıl hocası olduğu, Kemal Derviş, Zeynep Damla Gürel, Ersin Arıoğlu, Bihlun Tamaylıgil gibi birçok ismi bir araya getiren ekonomi odaklı bir grup.

İki Kemal’in buluşması!

İki Kemal, iki sosyal demokrat politik adam, bürokrasiden gelen iki siyasetçi. Her ikisi de batı tipi demokrasiyi kabullenmiş devlete çalışmış zatı muhterem! Durum o ki anlaşmışlar. Biz Bihlun Tamaylıgil’in artık aday yapılmayacağını düşünürken birden İstanbul 3. Bölgeye hemde 1. Sıraya oturtulmasını iki kemalin dostluklarının pekişmesine yorumluyoruz.

Verilen ancak yerine getirilmeyen sözler

Yakup Akkaya aday olmak istediğini genel başkana iletir. Genel Başkan Kılıçdaroğlu’ndan ‘olur’ aldıktan sonra  Sendika başkanlığından istifa ederek gereğini yerine getirir. Sonuç; Aday yapılmaz!

‘Prof. Dr.İştar Gözaydın CHP  İstanbul’dan aday olmak için Doğuş Üniversitesi’nden istifa eder’ lakin listeler açıklanır onunda ismi de yoktur.

Umut Oran, Sosyalist Enternasyonalin Genel Başkan Yardımcılığını da yapan Oran ile önseçim öncesi konuşmuştuk. Oran bana ‘önseçim’e’ gireceğini söylemişti. Daha sonra kontenjan adayı olupta yüz yüze görüştüğümüzde ise; Genel Başkanın tercihi olduğunu, önseçime girmeyip kontenjan adayı yapılacağını söylemişti. Biliyorsunuz Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Umut Oran’ın arasında nahoş olaylar olmuştu. https://yenisoluk.com/oran-twitterdan-gelen-dm-raporuyla-komployu-cokertti/ … CHP’nin Oran’a sahip çıkmak yerine ortalık alana salmasından dolayı, adına ‘vefa’ denilen duygusal salınımın, bir daha analiz edilmesi gerekiyor diye düşünüyoruz(!)

Kollar budandı!

Kadın ve Gençlik kolları Genel Başkanlarının aday olmak için talep açtıkları halde karşılık bulmaması her ikisininde bypass edildiği anlamına gelir. Her iki başkan da derhal istifa ederek gereğini yerine getirmelidir.

CHP ve Danışman anlayışı

CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun onlarca baş danışmanı olduğu veya danışmanıyım diyenin var olduğu çoğumuca malum. Biz bu danışmanların bir kısmını tanıyoruz. Tanıdığımız o bir kısmının bir kısmı ise CHP ile gönül bağı dahi olmayanlar. Bildiğimiz başka bir şey daha var ‘Kılıçdaroğlu’nun baş danışmanlarına pek danışmadığı’ ki Kılıçdaroğlu bu eylemsizliği ile en iyi eylemi yapıyor. Çünkü bunların aklı fikri nasıl milletvekili olurum sorusuna cevap aramakta.

Ne demişiz zamanın birinde: AKP’yi koruma ordusu, CHP’yi danışman ordusu sarmış!(!)