Habertürk ve Show TV'ye el konuldu… Sahipleri hakkında gözaltı kararı!
Haziran ayının 3. pazarında kutlanan Babalar Günü’nün tarihçesine ilişkin iki ayrı kaynak bulunuyor. Bunlardan ilkine göre, Babalar Günü Batı Virginia’da ortaya çıktı. Burada yaşayan John Dowdy, annesini kaybettikten sonra onun yerini alan babası için böyle özel bir gün kutlanmasını ister.
Bir başka kaynağa göre de 1910 yılında Washington’daki John Bruce Dodd, 6. çocuğunun doğumu sırasında hayatını kaybeden annesinin ardından hayatını çocuklarına adayan babası William Smart’a özel bir gün armağan etmek amacıyla bu fikri ortaya atmış.
19 Haziran 1910. Takvimler bu tarihi gösterirken, Babalar Günü, ilk kez Washington’da kutlandı. Bu tarihten sonra ABD’nin diğer eyaletlerine yayılan Babalar Günü için ilk resmi kutlama ise 1924’te ABD Başkanı Calvin Coolidge’in desteğiyle gerçekleştirildi. 1966 yılında dönemin başkanı Lyndon Johnson, her yıl Haziran ayının üçüncü Pazar gününün Babalar Günü olarak kutlanacağını açıklayan bir bildiri yayınlanır.
Katoliklerin Babalar Günü’ne getirdiği yorum ise diğer araştırmacılardan çok farklı. Onlar bu kutlamayı dini açıdan ele alıp Hazreti İsa anısına Mart ayının 19’unu St. Joseph Günü adı altında babalarına armağan ediyor.
Türkiye’de ise; bildiğimiz kadarıyla özellikle 1980’li yılların sonlarına doğru kabul gören “Babalar Günü”, daha sonra yaygın bir şekilde kutlanmaya başlandı,
Peki, ben bunları durup dururken niye yazıyorum.
Sanki bu güne kadar babalar gününe çokmu önem verdim.
Yoksa elzem bir memleket meselesi mi?
Veya aç insanlarımı doyuruyorlar, her yoksula aş mı, iş mi veriyorlar.
Eee, Hınıslı işin içinde azcıkta olsa siyaset yoksa yazmaz demeyin.
Yazar yazar, hemde bal gibi yazar.
Çünkü bu gün benim Babasız geçen 7. babalar günüm. Sanırım bende bir şeyler yazmalıydım. Bunu sanki bu 7 yıl önce yitirdiğim babama bir görev bildim.
Babamla ben, hiç “baba çocuk” ilişkisi yaşamadık, hep “baba genç oğul” yakınlaşması vardı aramızda. 12 Eylül evvelini yaşarken her baba gibi çok üzerime düştü. Herkesin anarşi terör dediği ortama dâhil olmamam için çok çabalar sarf etti.
İlk sigarayı arkadaşıma özenip çocuk denecek yaşta içtim, ilk içişimde de babama yakalanmıştım, ilk ve son yediğim tokat o gün oldu babamdan. O tokada kızarak başladığım sigarayla arkadaşlığım 30 yıl sürdü. Babam gitmeden 1 yıl evvel sigaranın bırakılacağını ispat ettim ona, ancak babam 60 yıl içtiği sigarayı bırakmadan çekip gitti.
Beni 14–15 Yaşlarındayken yaptığı inşaatlara götürür, büyüdüğümü hissettirir, İşçilerimizin ücretlerini bana dağıttırır, işi benimsememi sağlamaya çalışırdı. Ben ise aksini yapar işi savsaklar “sabah öğle, öğle akşam” arası iki kez çay molaları verip işçi patron ilişkisini kardeşleştirmeye çalışırdım.
Babam benim bu yaptıklarıma gülümseyerek kızar bende daha fazla cesaret alırdım.
O zamanlar askerlik gibi olağan sayılan Cezaevi ziyaretlerime Anamın her hafta gelmesine rağmen babam dayanamaz, ziyaretime yılda birkaç kez ancak gelirdi. Babamın ülkesini çok sevmesi bize farklı bir şekilde sirayet etti ve ben bir ülke aşığı olarak memleket meseleleriyle ilgilendim. İyiki de ilgilenmişim, bunun için babama minnettarım.
Ve diyorum ki; “Ayrılık”,
Her yaşayan, günü geldiğinde ayrılmak için söz vermiştir birbirine, işte kimse o günü bilmez, sadece gidenin ardından mendil veya el sallamak kalır kalanlara.
Yaşamın sona erdiği o anda geriye bırakılacak tek şey kalır avuçlarında ve oradan göz kamaştıran bir ışıltı ile yayılır geride bıraktıklarına. Adına “onur” denir. “onur” bir babanın evlatlarına bırakacağı en değerli en paha biçilmez mücevherdir. Sen vermedikçe kimse elinden alamaz, eğer verirsen bir daha asla yerine konulmaz. Tüm babaların babalar günü kutlu olsun…