Bir arkadaşın ofisinde koyu muhabbetin en derin yerindeyiz. Konumuz her zamanki gibi siyaset. Yaşça bizden büyük bir ağabeyimiz “Şu Aziz Nesinin Zübük var ya! Kemal Sunal’ın oynadığı, hah işte onu aslında sık sık televizyonlar da izletmek gerek” demişti.
Bende yıllar evvel izlediğim Zübüğü bir kez daha izleme ve o film hakkında bir yazı yazma ihtiyacı duydum. Bir kısmı alıntı olan yazımızı aşağıda beğeninize sunduk.
Zübük, bir halk deyimi olup, sözünde durmayan, amacına ulaşmak için her yolu deneyen, parayla itibar satın alan, emek hırsızı, şov yapmadan duramayan, ucuz hediyelerle çevre edinen, herkesin gözü önünde fakiri rencide ederek üç beş kuruşluk bahşişler ile görüntü veren, ödül satın alan, ahlaksız, kalleş, düzenbaz, yalancı, namussuz, palavracı, üç kağıtçı, egoist, dönek kişiler olup, kendi çıkarları için her şeyi mubah sayan muhteris kişiliksizlerdir.
Malum bilirsiniz, Ankara siyasetçileri ziyaretçilerin çokluğundan elinde evcunda ne varsa meclis lokantalarına ve misafirhanelere verir yada veriyor görünürler. Bir zübük çıkıp, onların masrafını karşılamaya başladığında, onu asla bırakmazlar. Siz olsaydınız ne yapardınız? Bir tarafta alan el diğer tarafta zübükte olsa veren el! Dedik ya Ankara siyasetçileri bu tür zübükleri çok severler. Onların aracını kullanır, yemeklerini yer hatta otel mesraflarına kadar her tür ihtiyaçlarını bunlar aracılığıyla karşılarlar. Tabii ki bu karşılıksız değildir. Sırası gelince bu zübükler tabure kadar da olsa bir makam ile taltif edilirler.
Aziz Nesin’in Zübük adlı eseri Kemal Sunalın Filmini yukarıdaki açıklamama paralel olarak yeniden izledim. Zübükzade İbraham Ağa isimli uyanık bir adamın çevresindekileri nasıl oyuna getirdiğini konu alan bir film. Daha doğrusu; trajikomik bir hikâye. Filmde, adı geçen Zübük, aslında hemşerilerine, eşine dostuna külliyen yalan söyleyen, onları çıkarına alet eden dolandıran erdemsiz sahtekâr karaktersiz fırıldağın biridir.
Yaşadığı ilçedeki herkes onun ne kadar yalancı ve aşağılık olduğunu bilse de örgütsüz oldukları için istemeden de olsa onun tarafından yönetilmeye razı olurlar. Zübükzade de, kısa zamanda yerel belediyeyi kendi hâkimiyeti altına alır.
Ağzı çok iyi laf yaptığı için söylediği yalanlar ortaya çıksa da, etrafındakileri kıvrak zekâsı ve düzenbazlıkları ile tekrar tekrar kandırıp, susturmayı başarır. Herkes ona inanmaya ve ona itaat etmeye devam eder.
Genel seçim zamanı gelir. Belediye başkanı ve meclis üyeleri hem ondan kurtulmak hem de fayda sağlamak için onu, Ankara’ya mebus (milletvekili) olarak gönderirler. Amaç bir taşla iki kuş vurmaktır.
“Aziz Nesin’in, bu kitabının/filmi dönemin veya bugünün siyasetçilerini ve kendini ezdiren halkı konu almaktadır. Bir yandan politikayla uğraşan insanlara iğnesini batırırken, diğer yandan çuvaldızı da halka batırmaktadır. Halkın tekrar tekrar kandırılmasına rağmen hala akıllanamamasına kızmakta, kendilerini sömüren aldatan insanlara göz yummayı kolay yol olarak seçenleri eleştirmektedir. Yalana, dolana doymayan kişilerin aslında değişimden korktuklarını, cesaretsiz ve tembel olduklarını göstermektedir. Her açıdan, aldatılmayı alın yazısı olarak gören tutucu halkın cehaletini gözler önüne sermektedir. Kendileri için doğruyu göremeyen halkın, yeni nesiller için de kötü bir ortam hazırladıklarını, kendi çocuklarının dahi geleceklerini cehaletleri ile hedef aldıklarını göstermektedir.”
Bu eserde ciddi bir toplumsal eleştiri olmasına rağmen, hikâye Rahmetli Kemal Sunal’ın insanı yormayan o güçlü oyunuyla daha da sürükleyici olmuş. Karşımıza çıkan karakterler, Türk toplumuna ayna tutmaktadır. İçimizde yaşayan gerçek karakterleri birer roman karakterlerine film kahramanına dönüştürmeyi ve onların dünya görüşlerini, duygularını, hayattan beklentilerini ve gel-gitlerini çok iyi analizlerle etmeyi başarmıştır.
Siyasetle uğraşanların karşısına muhakkak böyle zübükler çıkmıştır. Biz biraz yazar olmamızdan, biraz sıcak siyasetle ilgilenmesekte kenarında köşesinde olduğumuzdan dolayı bu tür zübüklerle oldukça sık karşılaşıyoruz.
Hele fırıldaklığıyla meşhur bir zübük vardı ki bu zübüğü hiç unutmam. Cep telefonuna bulunduğu partinin genel başkanının (Deniz Baykal) ismiyle birini, bir başkasını da Genel Başkan yardımcısının (Mehmet Sevigen, Mehmet Ali Özpolat) isimleriyle kaydetmişti, işin ilginç yanı telefonu bulunduğumuz yerde bırakır wc veya başka bir bahaneyle bulunduğumuz yerden ayrılır, o ayrılır ayrılmazda zır zır telefonu çalardı. Tabii telefonun ekranında yazan arayan kişinin ismini görürdük. Arayan Ahmetse telefon da Genel Başkan yardımcısının ismi yazardı. İşin ilginç yanı sık sıkta Genel Başkan yardımcısı bu adamı arardı. Bizler bu duruma alışmıştık sadece gülerdik. Biz gülerdik ama inanlar vardı ve halen o inananlar inanmaya devam ediyor. Zübük ise her daim oturacak bir koltuk buluyor. Aynen şimdi olduğu gibi!
Arşiv 2009