Antalya Büyükşehir'e yeni operasyon. 20 kişi hakkında gözaltı kararı
12 Ocak 1983 Dedem, 12 Ocak 2008 Babam bu dünyayı terk-i diyar eylediler. Bugün yine 12 Ocak…
Evet, bu gün benim ve kız kardeşlerimin Babasız geçen altıncı yılı. Bugüne özel bir şeyler yazmalıyım, en azından öyle hissediyorum, borçlu ve yazılarak ödenecek bir durum sanki.
Biz babamla hiç “baba çocuk” ilişkisi yaşamadık, hep “baba genç oğul” yakınlaşması vardı aramızda. Birazda resmi sayılacak ince bir sınır vardı, sadece benle değil sanırım kız kardeşlerimle de aynıydı.
12 Eylül evvelini yaşarken her baba gibi çok üzerime düştü, herkesin anarşi terör dediği ortama dâhil olmamam için çok çabalar sarf etti.
İlk sigarayı arkadaşıma özenip çocuk denecek yaşta içtim. İlk içişimde de babama yakalanmıştım. İlk ve son yediğim tokat o gün oldu babamdan. O tokada kızarak başladığım sigarayla arkadaşlığım 30 yıl sürdü. Babam gitmeden 1 yıl evvel sigaranın bırakılacağını ispat ettim ona, ancak babam 60 yıl içtiği sigarayı bırakmadan çekip gitti.
Beni 14–15 Yaşlarındayken yaptığı inşaatlara götürür, büyüdüğümü hissettirir, İşçilerimizin ücretlerini bana dağıttırır işi benimsememi sağlamaya çalışırdı, ben ise aksini yapar işi savsaklar “sabah öğle, öğle akşam” arası iki kez çay molaları verip işçi patron ilişkisini kardeşleştirmeye çalışırdım.
Babam benim bu yaptıklarıma gülümseyerek kızar gibi görünür, bende bu durumdan daha fazla cesaret alırdım.
Sonra yıllar süren cezaevi hayatım başladı. O zamanlar askerlik gibi olağan sayılan Cezaevi ziyaretlerime Anamın her hafta gelmesine rağmen babam dayanamaz ziyaretime yılda birkaç kez ancak gelirdi.
12 Eylül anayasasına hayır oy’u veren Babamın ülkesini çok sevmesi bize farklı bir şekilde sirayet etti ve ben bir ülke aşığı olarak memleket meseleleriyle ilgilendim. İyiki de ilgilenmişim, bunun için babama minnettarım.
Ve diyorum ki; “Ayrılık”,
Her yaşayan, günü geldiğinde ayrılmak için söz vermiştir birbirine, işte kimse o günü bilmez, sadece gidenin ardından mendil veya el sallamak kalır kalanlara.
Gözyaşı kalan teselli ikramiyesidir ağlayabilene.
Ya ağlayamayan, ağlamaya alışmamış olan!
O ne yapacak?
Yaşamın sona erdiği o anda geriye bırakılacak tek şey kalır avuçlarında ve oradan göz kamaştıran bir ışıltı ile yayılır geride bıraktıklarına.
Adına “onur” denir.
“Onur” bir babanın evlatlarına bırakacağı en değerli en paha biçilmez mücevherdir.
Sen vermedikçe kimse elinden alamaz, eğer verirsen bir daha asla yerine konulmaz.
Bu dünyayı terk eden tüm babalar ışıklar içinde yatın, yıldızlar yoldaşınız olsun…