Kuyruk...

Bugün orman ile kuyruğun dertleşmesini yazalım.

Bir gün bir kuyruklu çiftliğine dönmesi için bakir bir ormanın içinden geçmesi gerekti. Sadece “ye iç yat” mantığı yetisi olan bir kuyruklu olduğundan kıvrıla kıvrıla ilerleyen, önce yokuş yukarı, sonra yokuş aşağı devam eden zorlu bir rota izledi.
Ertesi gün yolu aynı yere düşen başka bir kuyruklu türü, ormanın öte yanına geçmek için ilk kuyruklunun gittiği yolu takip etti. Sonra sıra bir kuyruklu  sürüsüne geldi. Sürünün lideri patikanın zaten açılmış olduğunu görünce oraya daldı ve tüm sürü de onu izledi.
Ardından insanlar da bu patikayı kullanmaya başladı. Bir sağa bir sola dönerek, ağaç dalları ve çalılardan kaçınmak için eğilip bükülerek ve bir yandan da haklı olarak söylenip sözde bu yoldan gidip geldiler.

Ama hiç kimse daha iyi bir alternatif yaratmak için bir şey yapmadı.

Böylesine yoğun kullanılması sonucunda patika zamanla küçük bir yola dönüştü. İsteseler diğer tarafa sadece yarım saatte geçebileceklerinden habersiz, insanlar ve ağır yük taşıyan zavallı kuyruklular, bir kuyruklunun açtığı bu yolu takip ederek ormanın öte yanına üç saatte geçmeye mecbur kaldılar.

 Yıllar geçti ve küçük yol bir kasabanın anayolu, daha sonrasında da bir şehrin en önemli caddesi oldu. Ve herkes trafikten şikayet etti durdu. Çünkü bu yol, yol olabilecek en kötü rotaya sahipti.

Bütün bunlar olurken yaşlı ve bilge orman, insanların var olan bir yolu, bunun en doğru seçim olup olmadığını bir kez bile kendilerine sormadan, nasıl da körü körüne takip ettiklerini seyrederek gülüyordu.

Bugün Türkiye'de ise insan enerjisi, kimi topraksız, kimi hayvansız, kimi traktörsüz kalan köylü, kentte yaşayan için , ekmek kuyruklarında, patates soğan kuyruklarında, sabah akşam mülkiyet hakkın anayasal hak iken adelet kuyuruğu ve tabi bu haklarını savunanlara silah çekenlerin kuyruğu, üniversiteli de bize eğitim verecek bizden aydın olsun dediği için ceza kuyruğu, morglar, gasilhaneler, hastaneler kuyruğu, sanki biz tüm toplumu salgından kurtardık da başka halklara yaşam hakkı kuyruğu ,sadece torpili olduğu için ehil olanları öteleyen liyakati olmayanları yerleştirme kuyruğu. İşin garibi ise, en büyük kuyruk adalet kuyruğu, tarım ülkesi Türkiye de sebze kuyruğu, kimseye muhtaç kalmadan yaşamak isteyen aş, iş huzur diyenlerin kuyruğu!

Umudun, vazgeçmemenin adı, yeniden başlama cesaretinin adı, “toprak işleyenin su kullanın” diyen insan yönüyle belli, insana değer vermenin kuyruğu değil bu kuyruk...

Bu kısır döngü böylece dönüp durmakta. Bizi bir girdabın derinlerine doğru çekmekte o zaman…

En büyük iş ve endüstri merkezinde insanlar enerjilerini verimli işlere yatırabilmek şöyle dursun, sinir bozucu, yıpratıcı bekleyişlerle enerjilerini tüketip, ülkede hayatı bir çıkmaza saplanmıştır. Aslında çıkmaza saplanan bütün memleketin geleceğidir. 

Bu dönem ki kuyruk, seni yok sayan kuyruk.

Sonuç olarak; hayat, birçok açıdan sana seçim hakkını sunar. Senin seçimin, senin tercihin ve sonunda da kaderin olur.

Ezbercilik insan yaşamına girdimi, neden, niçin nasıl, tüm kavramlarndan uzak takipçi bir yapı oluşturur ki, sonuçta kılavuzu karga olanın burnu boktan dan kurtulmaz, Artık yakınmak nafile, dövünmek ise beyhudedir!

Kimin kuyruğu olduğunuza dikkat edin...