İsmail Çelebi: ‘Mecliste tabanın sesi olmak için adayım’

Siyasi partiler 7 Haziran Genel Seçimlerine hazırlanırken siyasilerde milletvekili adaylığına hazırlanıyor. Milletvekili adayı gösterilmek için ilk aşama ise milletvekili aday adayı olmak. Biz de CHP İstanbul 3. Bölge Milletvekili aday adayı İsmail Çelebi ile aday adaylığı sürecini konuştuk.

Yeni Soluk - Röportaj

İsmail Çelebi halkın içinden gelen bir milletvekili aday adayı. Daha önce İstanbul İl Genel Meclisi üyeliği yapan Çelebi bu görevinden sonra partisinden ilk kez bir siyasi görev talep ediyor. Metal sektöründe hizmet eden bir sanayici olan Çelebi ile kobilerden, küçük işletmelere, mesleki eğitimden, hastanelere, sosyal sorumluluk projelerinden, kentsel dönüşüme, parti içi demokrasiden, sandık gününe kadar bir çok konuyu konuştuk.

ismail çelebi

İşte İstanbul 3. Bölge Milletvekili aday adayı İsmail Çelebi ile gerçekleştirdiğimiz haftasonu sohbetimiz:

7 haziranda genel seçimler yaklaşıyor. CHP Kemal Kılıçdaroğlu’yla beraber bir değişim sürecine girdi, gelişmekte olan bir parti içi demokrasi var. Aday adayı olmanızda önseçim kararının etkisi var mı? Önseçim kararı alınmasaydı aday adayı olacak mıydınız?

Çalışmalarını sürdürdüğüm taban siyasetinde milletvekili aday adayı olmam konusunda bir talep vardı. Böyle bir beklenti de vardı. Aday adayı olacaktım. Ama benim birinci önceliğim, önseçimdi. Çünkü ben tabanda olan, halka dokunan, halkla iç içe olan biriyim. Halk ne sorun yaşıyorsa o sorunları bire bir yaşayan birisi olarak benim bütün haykırışlarım ve bütün toplantılarda dile getirdiklerim, sivil toplum örgütleriyle yaptığım toplantıların sonuçları bana önseçim, önseçim, önseçim dedi. Çünkü iktidarın yolun halka dokunmaktan, halkın içinde olmaktan geçer. Önseçimin olmazsa olmaz savunucularından biriyim.

YENİ CHP YOK YENİLEŞEN CHP VAR

Kendinizi tanıtırken Mustafa Kemal Atatürk, İsmet İnönü, Bülent Ecevit ve Kemal Kılıçdaroğlu’nu örnek aldığınız liderler olarak gördüğünüzü söylüyorsunuz ve Kılıçdaroğlu gibi dürüst olmaya söz veriyorum diyorsunuz. Kemal Kılıçdaroğlu’nun Genel Başkan olması sizin aday adayı olma kararınızı etkiledi mi? Yeni CHP tanımına katılıyor musunuz?

Kemal Kılıçdaroğlu 2010’daki ilk kurultayda göreve geldikten sonra, parti tabanımızda çok büyük bir heyecan yarattı. Bu heyecanı yaşayanlardan birisi de benim. Altını çizerek söylüyorum iktidarın yolu tabandan geçiyor. Sayın Genel Başkanımızda bu konuda umut vermiştir. 2009 İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adaylığında da kendisini yakından tanıma ve çalışma fırsatı buldum. Bizde çok büyük bir heyecan yarattı ve bu heyecan hiç bitmedi. Şuanda da verdiği güvenle, dürüstlüğüyle, kişiliğiyle, duruşuyla, beyefendiliğiyle, karşısındaki insana gösterdiği saygıyla gönlümüze girdi. Heyecanım her zaman artmış, ancak hiçbir zaman düşmemiştir. Genel Başkanımız ile ilgili heyecanım ise dün de aynıydı, bugün de aynı, yarın da artarak devam edecek. Tabi Cumhuriyet Halk Partisi yeni bir parti değil. Yeni CHP tanımını kabul etmiyorum. Ben CHP’liyim, ve CHP içinde yenileşme, gençleşme, kadınlar ve gezi olaylarındaki gençliğin talebi CHP’nin yeni anlayışını temsil ediyor. Yenileşen CHP’yi bu şekilde değerlendirebiliriz. Kurucu Genel Başkanımız Mustafa Kemal Atatürk. Ben Atatürkçüyüm. Ben Atatürk milliyetçisiyim.

CHP’de Genel Başkanlık yapmış kişilerden kırgın olduğunuz isimler var mı? Yenileşme sürecini ertelediğini düşündüğünüz bir isim var mı?

Ülke yeniden inşa edilmesinde Atatürk, demokratikleşmesinde İnönü öne çıkmıştır. Altan Öymen kısa dönem, Deniz Baykal uzun dönem genel başkanlık yaptı. Ama biz iktidara ulaşamadık. Bu iktidara ulaşmak içinde heyecan gerekiyor. Halka inmek gerekiyor, önseçim gerekiyor. Halkın içinden çıkmayan adaylar bölgeyi tanımıyor. Bölgeyi tanımadığı gibi de biz iktidar olamıyoruz ve boşluk oluşuyor. Bunu yaşayıp görenlerden birisiyim. O yüzden diğer genel başkanlarımda bu partiye, bu halka, bu ülkeye hizmet etmiştir. Hepsi de birbirinden değerlidir, hepsine de saygı duyuyorum. Geçmişte İl Genel Meclis üyeliğine seçilmemde genel başkanımız Deniz Baykal onay vermişti. Ben Deniz Baykal döneminde İl Genel Meclis üyesi seçildim. Ama tabiki şuanki genel başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu ve onun liderliğinde CHP’yi iktidar yapmak için var gücümüzle çalışacağız.

VARLIĞI DA YOKLUĞU DA BİLİRİM

Peki İsmail Çelebi’nin insani yönünden bahsedecek olursak, İsmail Çelebi nasıl biridir? İnsanlara yaklaşımı nasıldır? Neden milletvekili adayı oldu?

Hep söylüyorum, biz bugünü değerlendirmeyelim, geçmişimizi sorgulayalım. Geçmişte ne vardı. Geçmişte bölge hastaneleri vardı. Cerrahpaşa, Çapa, Haseki, kendi bölgemizi düşünecek olursak 15-20 yıl önce en yakın Bakırköy vardı. Sıra numarası, teknoloji, iletişim, elektronik ortam bu kadar gelişmemişti. AKP’nin yaptığı hiçbir şey yok, gelişme varsa bu teknolojinin gelişmesidir. FATİH tablet projesiyle zaten eğitimde başarısız bir projeye imza attılar. Teknolojinin gelişmesiyle, iletişim ağının genişlemesiyle bunları zaten kim olursa olsa yapacaktı. Ama AKP her şeyi görsel yapıyor, yüzeysel yapıyor. 2 yıl önce yaptığını 2 yıl sonra yıkıyor. Devletin, milletin parası boşa gidiyor. Daha 5 yıl önce Avcılar’ın yan yolları geliş gidişliydi. Oralara alt geçitler, köprüler yapıldı. Ciddi paralar harcandı ve o alt geçitler daha sonra dolduruldu. Ben meselenin özüne iniyorum. Her şey eğitimden geçer, bilimden geçer. Bilim en önemli şeydir. Ben bunun bilincinde ve inancında olan birisiyim. Bizim üniversite hastanelerimizi çökerttiler. Şuanda Cerrahpaşa içler acısı. Şuanda bu dünyaya mÂl olmuş bilim yuvası, dünyaya mÂl olmuş hocalar yetiştiren bilim yuvası şuanda içler acısı. Türkiye’nin büyüklüğünü gelsinler Cerrahpaşa’da görsünler, Çapa’da görsünler, eğitim hastanelerinde görsünler. Teknolojinin gelişmesiyle yapılan görsel hastanelerde değil, bilim yuvasında görsünler. İyi hocaların yetiştiği yerde görsünler. AKP’nin politikasını orda görsünler. Ben hep sosyal projeler düşündüm. Anneler günü etkinliği yaptım. Sosyolog getirdim, çünkü toplum psikolojisinde sosyologların önemi büyüktür. Sosyologları çok önemserim, çok değer veririm. İnsanların mutlu olması için, kendi özgüvenlerinin olması gerekiyor. Özgüveni olmayan insanlar her türlü şeye açıktır. Kadın cinayetine kurban giden rahmetli Özgecen Aslan’ın babasının söylediği çok önemli bir şey var. Bunu sözü çok önemsedim ve çok dile getirdim. Çocuklar annelerinden melek doğar, onları katil, cani, insanlık dışı yapan yaşadıkları ortamdır, yetiştikleri ortamdır dedi. Bunu acılı bir baba söyledi. Tam da benim ifade etmek istediğim sözlerdi. Esenyurt gibi bir ilçede kan bağışı yaptık. Tokatlılar Derneği olarak yaptık. Yüzlerce kişi kan verdi, yüzlerce kişi hedefine ulaştı. Ben Cerrahpaşa’da çok kan arayan insan gördüm, çok çaresiz insan gördüm. Bu insanlar için bir şeyler yapılması lazım. Dışardan bunu gören bir insanın bir şeylerde yapması lazımdı ve ben onu yapmaya çalıştım. Mahallelilerimle çalıştım, Anadolulu hemşehrilerimle çalıştım, Tokatlı hemşehrilerimle, Trakyalı hemşehrilerimle çalıştım. Bu kan bağışı kampanyasını Kızılay ile beraber Esenyurt’ta düzenledik. Yaparken şölen havasında yaptık. 1200 kişi kan verdi, Kızılay’a kan gitti. 840 kan hedefine ulaştı. Bu verilen kan hastanede çaresiz kişiye gitti, nüfuzlu bir kişiye değil. Ben sosyal bir insanım, bir ihtiyacım olsa binlerce insan yardımıma koşabilir. Ama düşününki, fabrikada çalışan, çevresi olmayan, çaresiz bir işçi. Sokakta çöp toplayan, dönüşüm işi yapan bir emekçiyi düşünün. Çevresi olmayan, tanıdığı olmayan bu kişilerin kana ihtiyacı olunca bunu kim karşılıyor, Kızılay karşılıyor. Kızılay bankamızda kanın olması lazım. Neden askerlerden zorunlu kan toplanıyor, işte bunun için. Bizim çaresizlere eğilmemiz gerekiyor, çaresizleri bilgilendirmemiz gerekiyor. Ben muhtarlarla ailelere gittim. İnanın kısa sürede 3 kilo zayıfladım, sabaha kadar uykum kaçtı, psikolojim bozuldu. Gittiğim evlere eşimi, çocuklarımı götürdüm. Planlı gitmedik, çat kapı gittik. Gittiğim evdeki ailenin dolabını açtığımda o dolabın görüntüsü bir hafta beynimden gitmedi. Halısını satıp ekmek alanı gördüm. 1 yıl önce iyi bir durumdayken 1 yıl sonra elektriği kesilen, yaşamları alt üst olan aileyi gördüm. Ben muhtarları çok önemsiyorum, çünkü bunları muhtarlar biliyor. Yerel yönetimlerde gerçek demokrasiyi yaşatan muhtarlardır. Bunun boyutunu bölgemdeki insanlar biliyor, partililerimizin geneli bilmiyor. Bunları bilmemiz lazım. Öyle kolay milletvekili adayı olunmuyor. Milletvekilliği siyasetin son çatısıdır. Eğer milletvekilliği yoluna çıkmışsan donanımlı, bilgili ve yaşamış olman lazım. Halkın gerçek sorunlarını oraya taşırken bunları yaşamış olman lazım. Ben bunların her yönünü bilen her yönünü yaşayan kişiyim. Varlığı da bilirim yokluğu da. Sıkıntıyı da bilirim, acıyı da. İsmail Çelebi bunun için aday. İsmail Çelebi bu anlattıklarımı yaşayanların mecliste sesi olmak için aday. Ben bunu hep söylüyorum ben iyi bir hatip değilim. Topluma konuşma kabiliyetim yok. Ama özünde temel sorunları bilen, temel sorunlara çözüm üreten, proje sunan kişiyim ve bunda da iddialıyım. Ben her dönem milletvekili adayı olanları da tasvip etmiyorum. Eğer bir dönem milletvekilliği yaptıysanız ikinci dönem bırakın başka heyecanlı insanlar aday olsun. Çok uzatmamak lazım. Bir milletvekili partisini iktidara taşıyamazsa bir sonraki dönem milletvekili olmasını doğru bulmuyorum. Çok başarılı bir milletvekiliyse önseçime girip halkın içinden çıkar.

Önseçim dönemiyle beraber aday adaylarının projeleri gündeme geliyor. Siz CHP İstanbul 3. Bölge aday adayısınız. Genel söylemin dışında, benim farklı bir söylemin, farklı bir vaadim var dediğiniz projeleriniz var mı?

Ben bir işletmeciyim, kobiyim. 3. Bölge, İstanbul’da küçük sanayi siteleriyle. Küçük işletmelerle, küçük fabrikalarla yoğun olan bir bölge. İki ilçemizde Organize Sanayi Bölgesi var, birisi İkitelli OSB diğeri Beylikdüzü OSB. Bunların içinde çokça küçük, orta ve büyük boyda işletmeler var. Ben bunların içinden gelen biriyim. Sanayiciyim, kobiyim, işletmeciyim. Sıfırdan başlayarak, emekle bir yerlere geldim. İşletmelerin yaşadığı bütün sorunları biliyorum. Üretimdeki eksiklikleri biliyorum. İş Güvenliği yasasındaki çok büyük eksiklikleri biliyorum. Küçük ve orta boy işletmeleri destekleme ve geliştirmek için bütçeden ayrılan paranın kobilere ne kadar yansıdığını, ne tür aksaklıklar olduğunu biliyorum. Avrupa Birliği ile ilgili Basel kriterlerinin işletmelere yansımadığını ve uygulanmadığını biliyorum. O yüzden benim farklılığım bu. Bir alanda işçi sayısının çok, bir alanda da işçi bulamanın sıkıntısını biliyorum. Kobiler şuan işçi bulamıyor.

Bazı alanlarda işçi bulamamanın sıkıntılarından bahsettiniz. Bu sektörler hangileri? Buna dair bir projeniz var mı? Aday gösterilirseniz ve seçilirseniz mecliste bu konuda nasıl bir yol izlemeyi düşünüyorsunuz?

Özellikle hizmet sektöründe işçi açığımız çok. İmalat sanayinde işçi açığımız çok. İmalat sanayini bir çok dala ayırabiliriz. Devlet planlama yapar. Devlet 5-10 yıl uzun vade planlamalar yapar. Son 15-20 yıldır görüyoruzki, meslek liselerinde ve meslek yüksek okullarından mezun olanlar çağ ile bütünleşemiyor. Son yıllarda mesleki okullar açılmıyor. Bütün gençler 4 yıllık fakültelere yönlendiriliyor. Üniversitelerde planlama yapılmadığı içinde istihdam edilecek kişi sayısından fazla mezun veriliyor. 25 yaşına gelmiş bir kişi, mesleğini yapmak için okuduğu alanda iş arıyor ancak iş maalesef iş bulamıyor. Bir taraftan da mesleki okullar, teknik okullar da öğrenci talebine karşılık bulamıyor. Bugün iyi bir otomobil tamircisi bulmak çok zor. Gidin servislere sürekli iyi bir usta arar, kalfa arar, hatta yetiştirmek üzere eleman arar ama bulamaz. Bunun dışında metal sektöründe çok ciddi eleman eksikliği var. CNS uzmanı eksilikliğimiz var, torna tezgahında çalışacak eleman eksikliğimiz var. Maalesef hala meslek liselerinde teknolojilerin çok gerisindeyiz. Maalesef çok eski takım tezgahlarıyla eğitim veriyorlar. Bu okullardan mezun olan öğrencilerinde son teknoloji makinayla uyum sağlamaları çok zor oluyor. Kobiler, işletmeler bu kişilere tekrar eğitim veriyor, yetiştiriyor. Bunun içinde uzun bir zaman ve yoğun bir emek harcıyorlar. Bu yetişen elemanlarda kurumsal ve büyük işletmelerde çalışıyor. Sonuçta küçük işletmeler eleman sıkıntısı çekmeye devam ediyor.

MESLEK LİSELERİ YENİDEN YAPILANDIRILMALI

2010 yılında üniversite sınavından katsayılar kaldırıldı. Katsayının kalkmasından sonra meslek lisesinde okuduğu bölümü bir kenara bırakıp, üniversitede farklı bölüm okuyan bir çok öğrenci oldu. Farklı bölüm seçmelerinde vakıf üniversitelerinin çoğalması, cazip burs ve taksit imkanlarının katkısı da büyük. Lisede okunan dört senenin boşa gitmemesi için bir projeniz var mı? İşletmeciler mezunları yeniden eğitimden geçiriyor dediniz. Devlet ve özel işletmeler bu konuda ortak hareket edebilir mi?

Ben yaşadığımız sorunları açıkladım. Meslek liselerinin öncelikle ülkenin ihtiyacı doğrultusunda tekrar yapılandırılması lazım. 2 yıllık geçişlerin mesleki alanda yapılması lazım. Öğrencinin meslek lisesinde okuduğu alana yönlendirilmesi ve farklı bir alana geçişinin zorlaştırılması lazım. Üniversitelerin bilim ışığında, alanında uzman yetiştirmesi lazım. Herkes üniversiteli olmak zorunda değil. Ben ilkokul mezunuyum. Bunu her yerde söylüyorum ve söylemekten hiç çekinmiyorum. Ama herkes kendini yetiştirmek zorunda. Herkes alanında en iyisi olmak zorunda. Eğer bir iş dalı seçtiyse onda başarılı olmak zorunda. O iş dalına mesai ve zaman harcamak zorunda. Biz maalesef işe gidiyoruz ve ne yazıkki orda kalıyoruz. Oysa kendimizi geliştirmek zorundayız. İşçisinin de yorulması lazım, teknikerinin de yorulması lazım, ustabaşının da yorulması lazım, şefin de yorulması lazım. Her zaman daha iyisi için çalışılmalı. Meslek liseleri ile ilgili önceden söylediğim gibi, ülkenin planlaması yapılıp, talepleri çıkarılıp o talepler doğrultusunda yeniden yapılanmaya gitmesi lazım. Okulların teknolojik alt yapıyla donatılması lazım. Her dönem üniversitelerde yaşanan bir staj sorunu var. Maalesef herkes en iyi işletmelerde, marka fabrikalarda staj yapmak istiyor. Kimse küçük bir atölyeye gidip staj yapmak istemiyor. Ayrıca marka olması daha iyi bir yer olduğu anlamına gelmiyor. İşin mutfağı küçük atölyelerdir. Gerçek eğitimin verildiği yer küçük atölyelerdir. Türk halkı olarak kolayı seçtiğimiz için, herkes kurumsal, büyük ve donanımlı fabrikalarda staj yapmak istiyor. Maalesef bu stajlarda da eğitim verilmiyor. Ben bunu biliyorum, sadece evrak getir götürü yaptırılıyor. Bir masa, bir sandalye veriliyor. Staj yapılmış gibi gözüküyor ama maalesef, o staj yapılmıyor. O yüzden bunları parti politikası olarak gündeme getirmeli, CHP iktidarında da eğitimde yaşanan bütün aksaklıkları bitirmeliyiz. Ben de seçilirsem İsmail Çelebi olarak üzerime düşen bütün görevlerini yerine getireceğim.

ismail celebi manset

3. Bölgenin en önemli ihtiyacı nedir?

Yerel yönetimlerde de ben bundan bahsettim. Belediye başkan adaylarına ilettim. Şuanda 3. Bölgenin en büyük sorunu “otopark sorunu”dur. Hatta geçtiğimiz gün haberlerde izledim, çocuğu hasta olan biri aracını park ediyor, aracın park edildiği yeri sahiplenen biri adamı başından vuruyor ve adam ağır yaralanıyor. Ben bu sorunu 10 yıldır görüyordum. İnsanlar artık otopark sorunu yüzünden birbirine zarar vermeye başlayacak. Bir devlet politikası olarak İstanbul’da, 3. bölgede otopark sorununun çözülmesi lazım, olmazsa olmaz. Ben size bir örnek vereyim. Esenyurt örneğini vereyim. Esenyurt, çok değil daha 8 yıl önce her şeye uygun, çok iyi planlama yapılabilecek ve çok güzel bir şehir olabilecekken şuanda yaşanılabilir bir ilçe olmaktan çıktı. O kadar göç aldı, o kadar yoğunlaştırıldıki, mevcut yollar, mevcut otoparklar yetmiyor. Sokaklar otopark gibi oldu. Çok değil 8 yıl önce projelendirmeye müsaitti. Düzgün yapılaşmaya müsaitti. Ama rant ve çıkar uğruna şehri yaşanmaz, sıkışık bir hale getirdiler. Şuanda da en büyük otopark sorununu yaşayan ilçelerden biri de Esenyurt’tur. Örneğin Bahçeşehir, daraltıldı, sıkıştırıldı. Beylikdüzü’nün 2 tane girişi var, ulaşım ve otopark Beylikdüzü’nün de en büyük sorunu oldu. 3. bölgede bir an önce sıkıştırılmadan, yoğunlaştırılmadan bir çözüm üretmek gerekiyor.

Bir de deprem gerçeği var. Kentsel dönüşüm yapılıyor. Kimisi kentsel rant, kimisi kentsel dönüşüm diyor. 1999 Gölcük depreminde İstanbul ve dolayısıyla 3. bölge de etkilendi. Deprem gerçeğine dair neler söyleceksiniz? Aday gösterilir ve seçilirseniz meclis gündemine taşımak istediğiniz soru önergeleri olacak mı? Kentsel dönüşüm hakkında ne düşünüyorsunuz?

Ben metal ve inşaat sektöründe hizmet ettiğim için inşaatlarla iç içeyim. Tabi deprem alanı uzmanı değilim. Deprem konusunda uzman değilim ama görüştüğümüz jeoloji mühendislerinin, inşaat mühendislerinin, anlattıkları doğrultusunda şunu söyleyebilirimki bizim bölgemizin zemini çok katlı binalara uygun değil. Çok katlı binalar maalesef Avcılar, Esenyurt ve Haramidere’ye verildi. Biz bunu 2012-2013 döneminde Esenyurt ile ilgili çıkan sorunları TBMM’ye de taşıdık. Bölge milletvekillerimiz ve Grup Başkan Vekilimiz Sayın Akif Hamzaçebi bizzat Genel Başkanımızın görevlendirilmesiyle birlikte, bölgedeki sorunları yerinde teşhis etti. Bizzat kendisi de sahayı gezerek bununla ilgili çalışmalar yaptı. Yoğunlaşmanın burda çok büyük tehlike arz ettiğini biliyorum. Kazık sistemi deniyor, zemine kazık çakıyoruz. Ama uygun zemini bulamıyorlar. Uygun zemini bulamadıkları için sadece binayı kalitelileştiriyorlar. Şuanki bina yapılarının hepsi çok kaliteli. 1999 depreminden sonra çıkan yönetmelikle birlikte güzel denetim yapılıyor. Ama binaların zeminiyle ilgili çok büyük kaygılarım var. Özellikle Haramidere bölgesine çok katlı binalar yapılıyor. Ben bu binaların sağlıklı olduğunu düşünmüyorum, çünkü ilk depremde zarar görecek bölge bu bölge. İnşallah böyle bir depremi yaşamayız ama bu binaların kullanılmaz hale geleceğini düşünüyorum. Kentsel dönüşümün parsel bazında yapılmasını uygun bulmuyorum. Kentsel dönüşüm bir şehrim komple dönüşmesidir. Planlı yapılar yapılmasından yanayım. Örneğin Esenyurt’ta 160 metrekarelik bina yıkılıyor, arsaya yeniden bir bina yapılıyor. Bu binanın ne yeşil alanı var, ne de otoparkı var. Caddeler genişlemiyor ama kentsel dönüşüm adı altında çalışıyorlar. Oysa ki, kentsel dönüşümün mahalle bazında, ada bazında, olması gerekiyor. O adanın yeniden planlanıp otoparkıyla, camisiyle, sosyal donatılarıyla yeniden dizayn edilmesi ve kentsel dönüşümün bu şekilde yapılması gerekiyor. Doğru olan budur. Peki biz kentsel dönüşüm yaparken ne yaptık. Binayı yıktık, yerine tekrar bir bina yaptık. Bunu ben kentsel dönüşüm olarak görmüyorum, bu sadece binayı sağlamlaştırmaktır.

Ulaşım sorunu hakkında neler söylemek istersiniz?

Ulaşım metropollerin en büyük sorunu. Raylı sistemi belli bir noktaya taşıyamazsan, minibüsler, belediye otobüsleri çok uzak noktalara taşımak zorunda kalırsın. Mahalle içinde minibüslerin kesinlikle çalışması gerekir. Ama nokta bazında çalışması gerekir. Örneğin Esenyurt hattında çalışan bir minibüsün, metrobüse kadar çalışması gerekir. Örneğin Avcılar’da çalışan minibüslerin Avcılar metrobüs hattına kadar çalışması gerekir. Avcılar’dan kalkıp ta Bakırköy’e kadar gitmesi doğru değil. Bunun içinde toplu taşımayı en üst nokta olan raylı sisteme entegre etmek gerekir. Tabi bu yerel yönetimlerin olduğu kadar hükümetin de görevleri arasında olmalı. Ama hükümet bunu gerçekleştirmiyor ve yerel yönetimlere bıraktı. Yerel yönetimler de günü kurtarmak adı altında hızlı çözümler üretiyor ama sadece günü kurtarıyor. Uzun vadeli bir proje yok. Yerel yönetimlerdeki bir karmaşıklık var. Örneğin caddeler büyükşehire bağlı, bedelini ilçe belediyeler ödüyor. Bakırköy’ün İncirli Caddesi’ne bakın, Özgürlük Meydanı’na bakın bakımsız, Bakırköy’e yakışmayan bir cadde ve meydan. Oysaki Bakırköy, İstanbul’un marka bir ilçesi ama bu yerel yönetimlerdeki bu karmaşıklık yüzünden buralar yenilenemiyor.

İstanbul 3. bölgede ulaşım en çok nerde aksıyor ve nasıl bir çözüm üretilmeli?

Bahçeşehir TEM otoyolu. Bir ahtapotu düşünün, birçok ayağı olan ama tek bir yere bağlanan, 3 şeritli geniş bir ağın toplanması. Şuanda 3. bölgede Bahçeşehir girişinin ve çıkışının 3. bölgede ulaşım olarak en büyük sorun olduğunu düşünüyorum. Bunun için hızlı çözümler üretilmeli. Gişeler kaldırılmalı, tahliye yolları yapılmalı ve şehir içine bağlanmalı.

BALIK VERMEM BALIK TUTMAYI ÖĞRETİRİM

Önseçime gireceksiniz. Blok oy getireceğini söyleyen, bunun pazarlıklarını yapan insanlar var. Bunlarla görüşüyor musunuz, yoksa tamamen kişi kişi, üye bazlı bir çalışma mı yapıyorsunuz? Halk nezdinde İsmail Çelebi’nin gördüğü ilgi nedir?

1988 yılında, askerden geldikten sonra hemen SHP’ye üye oldum. Üyelikle beraber delege de oldum. Aktif siyasete girince siyasetin gerçek yüzünü o dönem gördüm. Doğru bulmadığım bir çok şey var. Örneğin partimizin Belediye Başkanı adayını belirken tercih etmediğimiz kişiler aday gösterildi. Ondan sonra zaten aktif siyasetin, örgüt içi siyasetin içinde olmadım. Bir parti emekçisi olarak hep seçim dönemlerindeki çalışmalara katıldım. Okul sorumlusu, kat sorumlusu oldum. Hep tabanda çalıştım. Hiç bir zaman bir koltuk hevesim, olmazsa olmaz dediğim bir yöneticilik hevesim olmadı. Ama ben bir Cumhuriyet Halk Partili olarak her seçim döneminde bölgemde, mahallemde bana düşen görevi yerine getirmeye çalıştım. Her dönemde de görev aldım. 2009’da ilk defa İl Genel Meclisi talebim oldu. Belediye Meclis Üyeliği değil İl Genel Meclisi talebim oldu ve bu talep bilinçliydi. O dönemden bu döneme de aktif siyasetin içindeyim. CHP üyesi herkes bir bireydir, benim gözümde parti üyesi olan herkes değerlidir ve herkesle görüşüyorum. Bir çok insan kendisini farklı yerde görebilir, bir çok insan çok üyem var diyerek talep açabilir, zaten açıyorlar. Ama ben bunların hiçbirine hiçbir şekilde bakmıyorum. Her parti üyesi kendini temsil eder. Tabiki STK’lara, gruplara kendimi tanıtıyorum. Toplantılara katılıyorum. Her kişi beni tanısın ve tanıyarak oy versin. Bu benim abim, bu benim kardeşim, bu benim büyüğüm ben buna oy vermeliyim zihniyetiyle değil de hakkım olanı versin, hakediyorsam oy versin, hakediyorsam beni adaylığa taşısın. Benim talebim bu. Ben CHP üyelerinin de bu şekilde değerlendirme yapacağına inanıyorum. İşte o zaman bizim iktidarımız, gerçek hakedenin, gerçek parti emekçisinin, sorunları yerinde gören ve bilenin meclise taşınacağına inanıyorum. Milletvekili her konuda partiliye dönen, telefonu açık olan biri olmalı. Seçmenin, üyenin, partilinin en büyük sorunu seçtiği kişiye ulaşamaması. Benim verdiğim en büyük söz şudur, ‘bana herkes ulaşabilecek.’ Geçmişimde neysem yarın da aynı şartlarda olacağım, aynı şartlarda hizmet edeceğim, aynı şartlarda ulaşılabilir olacağım. Geçmişim, geleceğimin teminatıdır. Ben bunu söz gelimi söylemiyorum. Seçim sloganı olarak söylemiyorum. Herkes söylüyor ama maalesef, bir yerlere geldikten sonra ulaşılamıyor. Özellikle ben siyasilerden şunu bekliyorum, bugüne kadar beklentim oydu. İnsanlara balık vermeyin, balık tutmayın öğretin. Ben bir siyasi aradığımda beklentim bana bir şey sağlaması değildir, beni doğru yönlendirmesidir. İş istemiyorum, aş istemiyorum. Benim bir sorunum var ve ben ulaştığım siyasiden beni doğru yönlendirmesini talep ediyorum. İşte ben milletvekili olursam bunu yapacağım. Ben kimseye ekmek, iş, aş ve başka şeyler vadetmiyorum. Ben diyorumki, beni arayan seçmenim, beni arayan partilim beni aradığında doğru yön bulacak. Doğru yönlendireceğim. Doğru yere kanalize edeceğim. Sorunlarını daha hızlı çözmesi için doğru tavsiyelerde bulunacağım. İsmail Çelebi bu olacak. İş adamlarının bir çoğu tepeden inmedi, babasından miras kalmadı. Sıfırdan başlayan, çıraklıktan başlayan ama şuanda ciddi istihdam sağlayan iş adamlarımız var. Bizden iş isteyen bir genci sevmediği bir işe sokarsak ve sadece geçimini sağlar. Ancak doğru yönlendirirsek, doğru yere kanalize edebilirsek belki bir iş adamı olabilir, ya da hayalindeki mesleği yapabilir. Ben yıllardır sosyal sorumluluk çerçevesinde hareket ettim. İşçi bulma kurumu gibi çalıştım. Öne çıktığım için, çok ilgili olduğum için, insanlar hep bana danıştı. Hep doğru yerlere yönlendirdim. Eğer bir arkadaşım beni arayıp iş talep ediyorsa, öncelikle kendim diniyorum. Acaba bu kişiyi doğru yere nasıl yönlendiririm, kime yönlendiririm. Çünkü çok sanayici arkadaşım var, çok farklı sektörlerde yer alan arkadaşım var. O kişiyi doğru yere yönlendirmeye çalışıyorum ama bana telefonda sorduğu ilk soru kaç para maaş alacağı ise ilgilenmiyorum. Bunu samimiyetle söylüyorum. Çünkü ben göletin başına götürürüm, balığın nasıl tutulacağını öğretirim, ondan sonrası kendi becerisidir. Kişi kendini geliştirdiği müddetçe, işini sağlıklı, ahlaklı, kaliteli yaptığı müddetçe zaten başarıya ulaşacaktır. Kendi ekonomik koşullarını genişletecektir. Hiçbir işletme sahibi, kendisiyle uyumlu çalışan, verimli çalışan ve üretimi geliştiren, hakkıyla çalışan kimseyi işten atmaz, parasını da vermemezlik yapmaz diye düşünüyorum. Bazı istisnalar hariç. Bu şekilde çalışırsa herkes başarılı olur. Ben işçilikte yaptım. Patron zam vermedi diye tuvaletlerin musluklarını kıranları gördüm. Oysaki zam alamıyorsan mücadele edeceksin, hakkını isteyeceksin. Musluğa zarar vermeye gerek yok. Hep şunu söylüyorum, her şeye saygılı olmalıyız. Doğaya saygılı olmalıyız, insanlara saygılı olmalıyız, canlı olan her şeye saygılı olmalıyız. Saygılı olduğumuz zaman bir çok sorunu aşmış olacağız. Ben birini işe alırken sözleşme yapıyorum, işe giren kişi kabul ediyor. Bu sözleşmeye göre doğru, ahlaklı çalışacak ama hakkını da arayacak. Hak aramak en doğal hakkı.

Üyeye hitap ettiğinizi söylediniz. İstanbul 3. bölgede bütün CHP üyelerine ulaşabildiğinizi düşünüyor musunuz? Ne kadarına ulaştığınızı düşünüyorsunuz. Ulaşma kanallarınız nedir?

Bir ajansla bir paket çerçevesinde kurumsal bir çalışma yapıyoruz. SMS ile ulaşıyoruz. İl Başkanlığından aldığımız üyelere SMS yoluyla ulaşmaya çalıştık. Yerel ve Ulusal basın kanalıyla kendimizi ifade etmeye çalışıyoruz. Sosyal Medyayı yoğun kullanıyoruz. Şunu da yapalım bunu da yapalım şeklinde değil hazırladığımız bütçe çerçevesinde çalışıyoruz. Mütevazi bir bütçeyle çalışıyoruz. Dar bir bölgeyiz ama biraz öncede söylediğim gibi nüfus hızla artıyor. Örneğin geçmiş yıllarda Esenyurt’ta sokakta, caddede hemen hemen herkes tanırken, esnafından, öğrencisine herkes tanırken 800 bine dayanan nüfusla beraber tanınırlık oranı düşüyor. Sonuçta bölge olarak düşünürsek bu tanınma oranı daha da düşüyor. Ama ben toplantılara katılıyorum. Kendimi ve geçmişteki çalışmalarımı anlatmaya çalışıyorum. Şuandaki çalışma programımızı televizyon programlarıyla tamamlayıp önseçim için başlattığımız seçim kampanyamızı tamamlamış olacağız.

TEK RAKİBİM VAR O DA KENDİM

Siyasette marka isimler olarak tabir ettiğimiz kişiler var. İstanbul 3. bölgede marka isim olarak gördüğünüz kişiler var mı?

CHP üyeleri gerçekten bilinçlidir. Duyarlıdır, soran ve sorgulayan kişilerdir. Önseçim istememizin yegane sebebide buydu. Üyenin, kendi içinden birini öne çıkarması ve mecliste görmesi. Ulaşabileceği kişiyi, dokunabileceği kişiyi görmek isteğiydi. Bizim en büyük eksikliğimiz çatıyla taban arasındaki o boşluğu, o kolları birleştirememizdi. Ben bölgemizde marka aday görmüyorum. Hepsi birbirinden değerli, hepsi alanında uzman, hepsi saygın kişiler, hepsi çok kıymetli arkadaşlarım. Ama benim tek rakibim var o da kendim. Diğer koşullarda birimiz öne çıkarız, birimiz geride kalırız ama CHP üyesi doğru tercihi yapacaktır. Örgütün içinden gidecek hangi arkadaşımız olursa olsun, şuan 126 adayımız var, 126 adayın hepsi bu partinin emektarıdır, hepsi bu ülkenin sorunlarını iyi bilir ve en iyi şekilde bizi mecliste temsil edecektir.

Sizce 7 Haziran Genel Seçimlerinde CHP iktidar olur mu?

Tek başına iktidar olmamamız için hiçbir sebep yok. Tek başımıza iktidar olacağımıza inanıyorum. Bütün şartlar Cumhuriyet Halk Partisinin lehine çalışıyor. Yeterki insanlara bunu doğru anlatalım.

SANDIK BAŞINDA ADALETSİZLİK GİDERİLMELİ

Son olarak kendiniz adına CHP seçmenine ne söylemek istersiniz?

Tanıtım broşürlerimde dar tutulmuş bir özgeçmişim var. Çalışmalarımdan kısaca bahsettim. Aslından ben 1992’den bu yana sahada çok koşturan, çok emek veren, insanların sorunlarına eğilen, her konuda doğru yönlendiren bir kişiliğim vardı. Bu süreçte hep STK’larla çalıştım, hep geri planda kaldım, kolay olanı seçmedim. Hep tabanda çalışmayı yeğledim. Birkaç örnek vermek istiyorum. Ramazan ayında muhtarlarla, muhtarın götürdüğü ailelere gittim iftara. Protokol iftarlarına katılmadım. Tabanın sesini dinledim, tabanın sesini duydum. 2014 seçimlerinde Avcılar ve Bakırköy Belediye Başkan adayları yıllardır arkadaşım olmasına rağmen ne yanlarına gittim ne beraber fotoğraf verdim. Çünkü o ilçeleri kazanmak daha kolaydı. Ben zor olanı seçtim, Başakşehire gittim ve Özgür Karabat’a destek verdim. Başakşehiri alırsak iktidar olacağımıza inandım. Cumhuriyet Halk Partisi’nin oyunu arttırmak için destek verdim. Esenyurtluyum, Esenyurt’ta Çetin Çapan’a destek verdim ama fotoğraf vermedim. Olay bir adayın yanından fotoğraf vermek değildir, olay adayla görünmeden sahada, tabanda çalışmaktır. Önemli olan budur. Ben hep bu şekilde çalıştım. İstanbul Büyükşehir Belediyesini kazanmak için bölgemde, küçük sanayi sitelerini, kooperatifleri, iş adamları derneklerini, esnafları bir araya getirerek 600 kişilik bir kahvaltı düzenledim. Hep sahada, hep iktidar olmak için mücadele ettim. İktidar olmadığın zaman siyasi gözlerin dışında etkin de, yetkin de yok. Bunun bilinciyle çalıştım. Her dönemde okul sorumluluğu, kat sorumluluğu aldım. Yukarda oturmadım, birebir içinde çalıştım. Herkes sandıklardan oy çalınıyor der, şöyle oluyor der, böyle oluyor der, bir sürü haberler çıkar. Ama ben buna inanmıyorum. Sandıklarda ıslak imzalı tutanağı herkes alsın ve ilçe örgütündeki görevliye teslim etsin, hiçbir hile olmaz. Kayaşehir diye bir şehir kurulmuş, güzel bir şehir. 2014 yılında burda Mevlana İlkokulu diye bir ilkokulda görev aldım. Yine en zoru seçtim. AKP’nin çok yoğun olduğu ve %18’de kaldığımız bir okulda görev aldım. Bir oyumu bile kaptırmamayım diye zor olanı seçtim. Son söz olarakta şunu söylüyorum. Eğerki seçilir de meclise gidersem, ilk vereceğim soru önergesi seçim günü sandıklarda başlayan adaletsizliği gidermek. Sandık görevlilerin yaşadığı adaletsizliği gidermek. Ben yıllardır okullarda görev aldığım için en büyük sorun olarak yemek sorununu görüyorum. Ben 1988’den beri okullardayım, sandıklardayım ve hiçbir zaman iktidar partisine karşı bir denge kuramadık. Sadece AKP değil, çünkü ANAP’ı da gördüm, DYP’yi de gördüm. Biz sandviç söylediysek AKP’liler kebap söyler. Orda bir psikolojik çöküntü yaşanır. Saat akşam 5’de bizim sandık görevlilerimiz gider aç kaldık diye. Saat 5’de sandık görevlisi bulamazsın. Bu bir psikolojik baskı yapar. İktidar partisi saat 3’de kolasını getirir, kekini getirir, muhalefet partilerinin hiçbiri bu imkanlara sahip olamaz. Bir adaletsizlik var, bir psikolojik baskı var. İlk önce bunun düzenlenmesi gerekiyor ve okullara gelen yemeğin tek tip olması gerekiyor. Oradaki görevlilere sandviç geliyorsa, herkese sandviç gelmeli. Yemek geliyorsa, herkese aynı yemek gelmeli. Çünkü biri yer biri bakar, kıyamet ondan kopar atasözü sandıkta gerçeğe dönüşüyor. YSK nasıl seçimi düzenliyorsa, yemek ihtiyacı da devlet tarafından eşit şartlarda düzenlenmelidir.