Özge Akkaya yazdı: Sınıfsal veda: Kira zamlarının getirdiği taşınmalar

6 Şubat’ta yaşanan depremlere dek sokakta rastladığımız arkadaşlarımızla yaptığımız ayaküstü sohbetlere de, uzun buluşmalara da yepyeni bir soru eklenmişti: Hâlâ aynı evde misin?

“Evet” veya “Hayır” cevabını takiben eklenen başka sorularımız da vardı tabii: “Ev sahibi ne kadar zam yaptı? Kaçıncı yılın doldu? Evden çıkmayı düşünüyor musun? Nerede ev bakıyorsun? Başka semte mi taşınacaksın?” 

Toplumca nur topu gibi yeni bir korkumuz olmuştu. Uzun yıllardır aynı evde yaşayanlar “Ya çıkarılırsam?”, evinden taşınmak zorunda olanlar ise “Ya ev bulamazsam?” korkusuyla yaşıyordu uzunca bir süredir. Çünkü böyle bir ortamda eli yüzü düzgün bir eve çıkabilmek büyük bir çoğunluk için imkânsıza yakındı. Şimdi ise bir süredir kucağımızda tuttuğumuz bu nur topu gibi korkunun yanına bir yenisi daha eklendi: Çürük binalar yüzünden taşınmak zorunda kalmak.

Bir aydır arkadaş sohbetlerindeki sorulara böylece yenileri de eklendi: “Belediyeye başvurdun mu? Binan ne durumda? Deniz kumundan mı yapılmış?”

Kira zamları ve çürük binalar büyük şehirlerde merkezlerden banliyölere ve başka şehirlere göçü de beraberinde getirdi.

11 Haziran 2022 ile 1 Temmuz 2023 tarihleri arasında yenilenen ve yenilenip yenilenmediği önem taşımaksızın bir yıldan uzun süreli tüm konut kirası sözleşmelerinde kira zam artış oranı resmi olarak yüzde 25 ile sınırlandırılsa da, bu kurala her zaman uyulmuyor çünkü kiracılar açısından bu karar sevindirici olsa da, içinde bulunduğumuz ekonomik koşullarda ev sahipleri bu artışın enflasyonun yanında yetersiz olduğunu düşünüyor.

Avukat Burcu Sertel Ceylan, “Gayrimenkul sektöründe özellikle son iki yıl içinde enflasyonist ortama paralel olarak gerek gayrimenkul satış bedellerinde gerek kira bedellerinde fahiş artışlar meydana geldi. Mal sahibinin mülkiyet hakkı ile kiracının barınma hakkı arasında yaratacağı menfaat çatışmasına engel olmak için kira artışlarına yüzde 25 sınırı getirildi. Ancak, barınma hakkına verilen önem çerçevesinde, kiracıyı fahiş artış taleplerinden korumayı amaçlayan bu yüzde 25 zam sınırı güncel ekonomik veriler karşısında rasyonellikten uzak kalmaya başlayınca mal sahiplerinin mülkiyet hakkıyla ilgili sorunlar ortaya çıkmaya başladı. Mal sahipleri ile kiracılar arasında yaşanan ve yargıya intikal ihtilafların sayısı son zamanlarda ciddi bir artış gösterdi. Bu artış neticesinde bir tahliye davasında ilk duruşma gününün en erken dokuz ay sonraya verildiğine şahit oluyoruz” diyor.

İstanbul ve Antalya’da ortalama kira bedeli 10 bin lirayı aşmış durumda. Kiralar İzmir’de 7 bin, Ankara’da 5 bin ve Bursa’da da 4 bin lira ortalamasında seyrediyor. Son iki yılda konut kiraları İstanbul’da yüzde 319 oranında artmış bulunuyor, oysa kimsenin maaşı yüzde 319 artmadı. İstanbul’da ortalama kira bedelinin 10 bin lira olması yanlış bir izlenim bırakmasın; merkezi semtlerde durum çok daha vahim. Kadıköy’de ortalama kira bedeli 20 bin 182 lira, Beşiktaş’ın ortalaması 22 bin 200, Beyoğlu’nunsa 15 bin 555 lira...

Hâl böyle olunca da bundan iki yıl öncesine kadar bu semtlerde yaşayanları şimdi zorunlu bir veda bekliyor gibi duruyor; yaşadığımız semtlere sınıfsal bir veda... Daha önce Avrupa şehirlerinde duyduğumuz ‘ev bulamama’ sorunuyla ilk kez karşılaşan bizler için bu süreç epey bir sancılı olacağa benziyor.

Boşanma sürecinde olan Mert Uyguner (36, editör) içinde bulunduğu durumu şöyle anlatıyor: “Birkaç ay önce eşimle ayrılma kararı aldığımızdan bu yana nasıl zorlandığımı ve çıkışsız hissettiğimi anlatmam mümkün değil. Boşanma süreci yeterince yıpratıcı değilmiş gibi üstüne bir de evsiz kalma korkusu eklendi. Tek başına daha önce yaşadığım semtte bir eve çıkmam imkânsız. Civar semtlerde de durum aynı. En azından arkadaşlarımın olduğu yine merkezî sayılabilecek yerlere bakayım dedim. Oralarda da durum aynı. Ben de mecburen ailemin şehrin dışında sayılabilecek boştaki evine geçtim. Bu kadar temel bir konuda böyle çıkışsız kalacağım aklıma gelmezdi. Ben yine şanslı sayılırım, en azından başımı sokabileceğim bir ev var...”

Kira bedelleri yüzünden yalnızca semtini değil, şehrini terk etmek zorunda kalanlar da var. ‘Sahil kasabasına yerleşme’ planı şu sıralar bir hayal olarak değil, bir zorunluluk olarak karşımıza çıkıyor: “Ben ressamım, Kadıköy’de bir atölyem vardı, aynı zamanda evim de orasıydı. Ev sahibi zam döneminde öyle bir artış istedi ki karşılamam mümkün değildi. Uzunca bir süre kendime göre bir yer aradım ama bulamadım. İstanbul’da kalmak benim için imkânsızdı artık. Seferihisar’da bir köye taşındım. İstanbul’u özlüyorum tabii, arkadaşlarımın ve oradaki ortamımın eksikliğini çok hissediyorum ama şimdilik yapacak bir şey yok. Hayat biraz daha normale dönünce belki ben de geri dönebilirim” diyor Y.Z. (33, ressam).

Bu sınıfsal vedaya yalnızca ekonomik açıdan bakarsak durumu tam anlayamayabiliriz. 

Bu vedanın bir de sosyolojik boyutu var: “İstanbul’un merkezi olan Şişli'de yaşıyordum. İki balkonlu, otoparklı, 3+1 geniş bir daireydi. Kentsel dönüşüme girdiği için taşınmak zorunda kaldık. O evde kiramız 3 bin lira idi, bina yıkım kararı henüz çıkmadan iki alt katımızı 13 bin liraya kiraya verdiler. Fiyatları az çok biliyorduk ancak bu kadarı aklımıza gelmezdi. Bir süre Şişli'deki mahallemizde ve çevresinde ev aradık, bütçemizi 10 bin liraya kadar zorladık ama bulamadık. Şişli'de oturmak imkânsızlaşmıştı artık. Ailemizin yaşadığı yere, Sultangazi ilçesi, Gazi mahallesine döndük. Orada da korkunç derecede yüksekti kiralar. Ortalama 7 bin liraydı. Biz 5 bin 500 liraya ev bulup taşındık. Eski evimizden daha küçük ama fiyatı iki katı. Üstelik 777 lira da yol parası vereceğim. Sosyal hayatımın sekteye uğraması da cabası. Bir LGBTİ+ olarak kent merkezinden uzaklaşmayı doğru bulmuyorum. Ancak zorla sürüldük maalesef” diyor Cüneyt Yılmaz (39, STK çalışanı).

Üniversite çağındaki gençlerin gelecek planlarında da yine kira konusu başrolde. Anadolu Üniversitesi Sinema ve Televizyon Bölümü son sınıf öğrencisi Deniz Devrez (21) anlatıyor: 

“Bizim sektörün merkezi İstanbul’da. İstanbul’da yaşamayan birinin bu sektörde yer alması pek mümkün değil. Bu sebeple sektörde yer almak isteyen bütün arkadaşlarım buraya taşınmak istiyor ancak uçuk kiralar başka şehirlerde yaşayıp sektör için buraya gelmek isteyenleri inanılmaz zorluyor. Bu dönemde İstanbul’a taşınmak imkânsıza yakın hâle geldi. 3-4 kişi beraber eve çıkma planı yapıp düzenli olarak İstanbul’daki kira fiyatlarını kontrol eden ve geleceklerinden endişe duyan arkadaşlarım var. Benden üst sınıfta olup mezun olan ve kendi şehirlerine dönen arkadaşlarımın büyük çoğunluğu henüz İstanbul’a taşınabilmiş değil. Üniversiteye başlayana kadar İstanbul’da yaşıyor oluşumun bu denli avantajlı olduğunu fark etmemiştim daha önce ama artık bunun önemini anlıyorum. Ailemin burada evinin olması büyük bir avantaj şu koşullarda ama buna avantaj demek bile üzücü çünkü bir genç olarak aile evime dönebildiğim için sevinmek yerine kendi hayatımı kuracağım için sevinmeliydim. Ayrı eve çıkıp bir sürü masrafa girmektense 1-2 yıl daha aile evinde kalıp yurtdışında yeni bir yaşam kurmak daha mantıklı geliyor şu anki koşullara bakınca.”

Artan kira bedelleri semtler, şehirler ve hatta uluslararası bir göç dalgasına sebep oluyor. Ekonomik nedenlerden kaynaklanan bu göçün toplumsal sonuçlarını henüz tam anlamıyla hissetmiyor, görmüyoruz.

Ancak yakın zamanda bu demografik değişimin etkilerini çok daha net bir şekilde görmeye başlayacağız gibi duruyor. Bireylerin hayatını derinden etkileyen bu değişim, kentin karakterini de dramatik bir şekilde değiştirebilir. 

“Kent merkezlerinin ve güvenilir binaların yalnızca enflasyon oranında maaşı yükselmiş ufak bir kesime veya döviz kazananlara ait olması kent kültürünü nasıl değiştirecek?” sorusu üzerine düşünmenin zamanı gelmiş olabilir.

Özge Akkaya