Karakaş: ‘Sanat’ın sorunlarının başında özgürlük geliyor’
CHP Genel Başkan Yardımcısı Ercan Karakaş bugün CHP Genel Merkezinde bir basın toplantısı yaptı. Karakaş ülkede sanatın önündeki sorunları dile getirdi. CHP Genel Başkan Yardımcısı Ercan Karakaş “7 büyük sorunu var kültür sanat alanının, bu sorunların başında özgürlük geliyor” dedi.
“2014′te 32 kez belgesel, sinema, tiyatro oyununa müdahale edildi, sansür uygulandı. 22 kez sanat kamu kurumlarından zorlama ile istifa ettirmeler, yer değiştirmeler, açığa alınma yaşandı”
“TÜSAK yasasına tuzak diyoruz. Özellikle kamunun bütün sorumluluklarını kültür sanat alanında ortadan kaldırmak ve kültür sanat alanını hükümetin atadığı 11 kişinin iradesine bağlamak istiyor. Bu sanatı vesayet altına almaktır.”
Yaşar Kemal’e acil şifalar dileyen, Cumhuriyet’e baskıyı kınayan, AKM açılmalı diyen ve Nazım Hikmet’in doğum gününü kutlayan Genel Başkan Yardımcısı Ercan Karakaş CHP Genel Merkezi’nde yaptığı basın toplantısında şunları söyledi;
Değerli basın mensupları, değerli arkadaşlar, basın toplantımıza hoşgeldiniz. Öncelikle konuya geçmeden biliyorsunuz usta yazar ülkemizin yüz akı Yaşar Kemal hastanede ve yoğun bakımda. Kendisine buradan acil şifalar diliyoruz. Biran evvel sağlığına kavuşmasını istiyoruz. Bu dileğimizi iletiyoruz.
Şimdi toplantımızın amacı biliyorsunuz Cumhuriyet Halk Partisi olarak bir Kültür Sanat Platformu kurduk Eylül 2014 tarihinde. Platform olarak neler yaptığımızı, neler yapmak istediğimizi anlatacağım ama bir işimizde yıl boyunca 2014’te kültür sanat alanında hükümet tarafından, çeşitli bakanlıklar tarafından, RTÜK tarafından kültür sanat etkinliklerine yapılan baskılar, sansürler, bunların dökümü çıkartmaktı. Bu dökümü çıkarttık bir kitapçıkta topladık, size de dağıttık elinizde zaten “Yazma, Oynama, Konuşma” diye. Bunun üzerine biraz sonra konuşacağız.
Önce Kültür Sanat Platformundan bahsetmek istiyorum. Kültür Sanat Platformumuzun üyeleri de burada onları da size kısaca tanıtıyım. Aslında partimizin milletvekillerinden, Parti Meclisi üyelerinden, eski yöneticilerinden 12 kişilik bir ekibiz biz platform olarak. Birde kültür sanat insanları var İstanbul’da bir ekibimiz var. Onlarla da sık sık bir araya gelerek kültür sanat alanındaki meseleleri birlikte konuşuyoruz.
Kimler var bugün burada? Sayın Atila Sav var üyemiz, birlikte çalışıyoruz. Kadir Gökmen Öğüt İstanbul Milletvekilimiz burada. Ali Necati Koçak o milletvekili olmayan Çankaya Belediye Meclisi Üyesi, yıllardır birlikte çalıştığımız bir arkadaşımız. O da bize çok büyük katkıda bulunuyor. Aylin Nazlıaka Ankara Milletvekilimiz ve Sedef Küçük İstanbul Milletvekilimiz. Fikri Sağlar aradı bir önemli işi varmış eğer onu halledebilirse tekrar aramızda olacağını söyledi Eski Kültür Bakanımız.
Şimdi dediğim gibi platformu Eylül 2014’teki Parti Meclisi kararıyla oluşturduk ve danışma kurullarımızı teşkil ettik çalışmaya başladık. Neden bunu yapıyoruz önce onu söyleyeyim. Bir kere Cumhuriyet Halk Partisinin programında da var. Biz ülkenin gelişmesini bir bütün olarak görüyoruz. Ekonomik gelişme, sosyal gelişme, siyasal gelişme ve bir kültürel gelişme. Bu dört gelişme aynı anda ele alınıyorsa ve orada ilerleme oluyorsa bir ülke gelişmiş ülkeler sınıfına giriyor ve dünyadaki gelişmiş ülkeler, demokratik ülkeler ailesindeki yerini alıyor. Dolayısıyla tek başına ekonomik gelişme yetmiyor. Sosyal gelişme önemli, siyasal gelişme yani demokrasinin gelişmesi önemli ve kültürel gelişme önemli. Hele Türkiye gibi bu kadar zengin bir tarihsel, kültürel mirasa sahip bir ülkede kültürel gelişme çok daha önem kazanıyor. Çünkü kültürel varlıkları, tarihsel varlıkları da korumak kültür çalışmasının içerisine giriyor.
Bu anlayışla biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak kültüre bakıyoruz. İşte bizim platformumuz Türkiye’nin kültürel gelişmesine katkı yapmak için kuruldu. Birinci mesele bu.
İkinci mesele; kültür sanat alanının dernekleriyle, vakıflarıyla, sendikalarıyla ve doğrudan kültür sanat insanlarıyla parti arasında bir iletişim köprüsü kurmak, karşılıklı bir etkileşim yaratmak. Çünkü kültür politikamızı da onlarla birlikte yapmayı istiyoruz. Biliyorsunuz 2015 seçimlerine hazırlanıyoruz parti olarak her parti gibi. Bir sloganımız var “Geleceği Birlikte Kuruyoruz” sloganıyla Cumhuriyet Halk Partisi olarak bütün toplumsal kesimlerle Sayın Genel Başkanımızın katıldığı, ilgili arkadaşlarımızın katıldığı 15 kadar buluşma yapıyoruz. Bu buluşmalardan bir tanesi de kültür sanat insanlarıyla buluşma. Onların dernekleriyle, dernek temsilcileriyle buluşma. İşte içinde işçiler var, emekliler var, öğrenciler var, doktorlar var. Yani sağlık konusunda çalışma yapanlar var. Her alanın insanlarıyla partimiz ve Genel Başkanımız bir araya geliyor.
Kültür sanat alanında da İstanbul’da, Ankara’da bir araya geldik. Şimdi İzmir’de önümüzdeki günlerde bir toplantı yapacağız. Onları platform olarak dinliyoruz. Sayın Genel Başkanımız bizzat katılıyor. Notlarımızı alıyoruz. Onların kültür sanat alanındaki beklentilerini öğrenmeye çalışıyoruz. Bize yaptıkları önerileri not ediyoruz.
Dolayısıyla platform olarak şimdiden kültür sanat alanında faaliyet gösteren İstanbul, Ankara, İzmir’de 300 kadar kuruluş var, dernek var, vakıf var, sendika var. Onlarla iletişimimizi kurmuş durumdayız ve onların kültür sanat alanındaki önerilerini, analizlerini, değerlendirmelerini bir zenginlik olarak görüyoruz partimiz açısından ve bunu da seçim bildirimize yansıtmayı zaten planlıyoruz.
Şimdi danışma kurullarımızdan bahsettim. 7 ayrı büyük sorunu var kültür sanat alanının. Tabi sorunların başında özgürlük geliyor. Yani özgürlük olmazsa kültür sanat gelişemez. Bu kesin bir şey. Çünkü kültür sanat nedir? Sinema, tiyatro, opera, bale, karikatür, yani o sanatçıların yaratıcı insanların kendilerini sözle değil de bu eserleriyle ifade etmesidir. Politikacıda sözle ifade eder vs.
Dolayısıyla kültür ve sanatın gelişmesinin birinci koşulu ülkede bir özgürlük ortamıdır. Özgürlüklerin kısıtlanmamasıdır. Bir Avrupa standartlarında özgürlük ve demokrasi ortamıdır. Bu zaten partimizin temel hedeflerinden bir tanesi.
Şimdi 7 kadar sempozyum düzenliyoruz. Bir tanesi TÜSAK yaptık. Burada galiba var. Biliyorsunuz hükümet bir TÜSAK diye sanat alanını yeniden şekillendirmek için yasa tasarısı hazırladı. Hazırlanışı bile bir tuhaf, kimsenin haberi yok. Birkaç bakanlık bürokratına hazırlatılıyor, kültür sanat insanları bilmiyor, onların dernekleri bilmiyor, bu konuda çalışma yapan insanlar bilmiyor. Sonuçta bu sızınca Bilgi Üniversitesinde bir sempozyum yapıp açıklamak zorunda kaldılar. Biz çok kestirme sanatçılar gibi bu TÜSAK yasasına tuzak diyoruz. Gerçekten özellikle kamunun bütün sorumluluklarını kültür sanat alanında ortadan kaldırmak istiyor ve hükümetin atadığı 11 kişinin iradesine bağlamak istiyor kültür sanat alanını. Daha da önemlisi Türkiye’de kendisini kanıtlamış cumhuriyetin kurduğu 50 yıllık bakanlık bünyesindeki özel konumdaki yarı özerk belki diyebiliriz kurumları da yok etmek istiyor. Başta da biliyorsunuz devlet tiyatroları genel müdürlüğü, opera bale genel müdürlüğü, güzel sanatlar genel müdürlüğü var. Bunlara bağlı olan tiyatrolar, bölge tiyatroları, bunlara bağlı olan orkestralar, koralar hepsi hükümet tarafından atanan 11 kişilik bir heyetin insafına bırakılıyor. Bu sanatı vesayet altına almaktır. Buna kesinlikle karşıyız.
Zaten bütün sanat örgütleri, bütün kurumlar istisnasız olarak bu TÜSAK yasa teklifini, tasarısını çok tehlikeli buluyorlar, anayasada aykırı buluyorlar, bizde buluyoruz. Çünkü anayasanın açık hükmü var. Devlet sanat ve sanatçıyı destekler. Bu çok açık. Onun daha iyi üretmesi için gerekli ortamı yaratır. Bunlar anayasamızda var. Birçok ülkenin anayasasında olduğu gibi.
Şimdi bunları söyledikten sonra bu yasaklara, sansüre geçmeden bizim partimiz Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz kültür sanat alanında hangi temel hedefleri güdüyoruz onları bir kere kısaca söylemek isterim.
Birincisi; kamu, devlet Türkiye’de kültür ve sanat alanını çoğaltarak desteklemeye devam etmelidir diyoruz. Hükümet böyle düşünmüyor biliyorsunuz. TÜSAK yoluyla başka şey yapmak istiyor. Birinci bu.
İkincisi; başta da söyledim sanat özgür olmalı, sanat kurumları da sanat kültür politikalarının oluşmasına katılmalı sanat kurumlarının kendileri de özerk bir yapıda olmalı. Yani bir siyasi partiye, bir hükümete bağlı olmamalı sanat kurumları özerk olmalı.
Üçüncüsü; bu hükümet 2003 yılında yanlış bir kararla kültür bakanlığıyla turizm bakanlığını biliyorsunuz birleştirdi. Bu çok yanlış. Çünkü kültür başlı başına bir hazine. Başlı başına desteklemesi gereken bir şey ve kültür aslında turizmin bir aracı değil, bir tanıtma aracı değil. Onu dolaylı olarak yapıyor. Tabi ki, kültürü, sanatı geliştirirseniz topluluklarınız, sinemanız, tiyatrolarınız, müzisyenleriniz dünyanın her yerinde nitelikli eserleri sergilerse zaten ülkenin tanıtımına bir katkı oluyor. Ama onu sadece buna indirgerseniz yani ülkenin tanıtımının bir unsuru olarak görürseniz işte o zaman turizmle kültürü birleştirirsiniz ve turizm bakanlığının onu da vesayeti altına koyarsınız. Biz ve bütün sanatçı örgütleri 2003 yılından beri bunun yanlış olduğunu, düzeltilmesini savunuyoruz. Bir CHP iktidarında kültür bakanlığı yeniden bir bağımsız bir bakanlık olacaktır. Dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi. Hatta öyle ülkeler var ki mesela Almanya eyalet sistemiyle yönetilen bir ülke. Kültür işlerini eyaletlere vermiş daha yerinde olsun diye. Ama onlarda 10 yıl evvel baktılar dediler ki, hayır kültür çok daha önem kazandı bu çağda merkezi olarak bir kültür bakanlığı kurdular federal kültür bakanlığı. Fransa’daki zaten bilinen şey. Hemen her ülkede kültür bakanlıkları var. Çünkü bu çağda özellikle bu küreselleşme, bilgi, iletişim çağı dediğimiz çağda kültürün ne kadar önemli olduğunu görüyorlar.
Dördüncüsü, bütçeden kültüre ayrılan pay Türkiye’de giderek düşüyor. Bizim bakanlık zamanımızda binde yedilere kadar çıkmıştık bir ara değil mi Atila bey. Şimdi turizm bakanlığının binde dört kadar bütçesi var. Bunun yarısının kültüre ayrıldığını düşünürsek, çünkü büyük bölümü galiba turizme gidiyor. Binde iki. Yani binde ikiyle arkadaşlar hangi kültür sanat alanını destekleyeceksiniz? Bakın tiyatrolara geçen gün destekler açıklandı. Biliyorsunuz ne kadar olduğunu 4,5 milyon lira. 4,5 milyon lirayla İstanbul’da iyi yerde artık bir daire alamıyorsunuz boğazı gören bir yerse eğer. Bütün tiyatroya yüzlerce tiyatro var, özel tiyatrolardan bahsediyorum. Bunlar çok nitelikli oyunlar ortaya koyuyorlar ve Anadolu turneleri yapıyorlar halka kültürü, sanatı ulaştırmaya çalışıyorlar. Devletin bütçe noksanlığından ötürü bakanlığın bunlara yaptığı yardım 4,5 milyon lira. Bir daire parası yani İstanbul’da. Bu olacak iş mi? Ama işte bütçeyi bu kadar kıstığınız zaman dağıtacağınız payda bu kadar oluyor. O yüzden uluslararası bir norm olan Unesco’nun da normu olan kültür sanata devlet bütçesinden en az %1 pay ayrılmasını savunmaya devam ediyoruz.
Aynı şekilde yerel yönetimlere bu konuda daha çok kaynak ve sorumluluk aktarılmasını istiyoruz ve yapılan bütün desteklerin saydam olarak, açık olarak yapılmasını istiyoruz. Mesela edebiyat eserlerine destek verildi 3 – 4 ay önce biliyorsunuz. Bu seçici kurulda kimler olduğunu bilmiyor. Biz bilmiyoruz, toplum bilmiyor, oraya eserleri için yardım almak için başvuran yazarlar bilmiyor. Sonra açıklandı sözde ama topluma açıklanmadı hangi edebiyat eserlerinin desteklendiği. Bunlar olacak şey değil. Bir demokrasi iddiasında olan ülkede hatta tırnak içinde ileri demokrasiyi kurduğunu söyleyen bir hükümet zamanında ona geleceğiz demokrasi değil başka şey kuruluyor Türkiye’de otoriter bir sistem kuruluyor tabi. Böyle bir destekleme yöntemi olamaz. Seçici kurul gizli, kimlere destek verildiği, ne kadar verildiği gizli. Gizliliğin altında mutlaka bir başka iş vardır. Onun için gizli zaten. Bu beşincisiydi.
Altıncısı da bu TÜSAK bizim tuzak dediğimiz yasa teklifi ya da yasa tasarısının derhal geri çekilmesini gündemden düşürülmesini istiyoruz.
Bu konuda son olarak da şunu söyleyeyim. Gerçekten de asıl mesele bütün bu 5 – 6 konunun önündeki mesele Türkiye’nin gerçekten özgürlüklerini geliştirmesi, demokrasisini geliştirmesi meselesidir. Ama maalesef bütün hükümetin seçim bildirilerinde yer alan ileri demokrasi vaatlerine rağmen Türkiye son yıllarda demokrasi konusunda, özgürlükler konusunda, hak arama özgürlükleri konusunda, gösteri hakları konusunda çok geriye gidiyor. İşte en son örneği dün yaşananlar. Sayın Başbakan Paris’e gidiyor, ne yapıyor? Charlie Hebdo’ya yapılan saldırıya karşı ifade özgürlüğünü savunmak için milyonlarca insan ve liderler Paris’te buluşuyor.
Bakın, o buluşmanın asıl meselesi ifade özgürlüğünü birlikte savunmadır ve tabi ki bu şiddete, bu teröre de karşı çıkmadır. Sadece şiddete, teröre karşı çıkma değildir ifade özgürlüğünü savunmak için oraya gittiler. Çünkü o dergi karikatür dergisi ve oradaki sanatçılar ifade özgürlüklerini kullanarak kendilerince bazı çizgilerle yorumlar yapıyorlar. Tiyatrocuda oyunlarıyla yapıyor, sinemacı filmiyle yapılıyor. Dolayısıyla doğrudan ifade özgürlüğüne giren bir alan. Güzel Başbakan oraya gitti, iyi de yaptı. Ama ne oluyor sonra? 3 gün sonra burada Cumhuriyet gazetesinin kamyonları gece yarısı çevriliyor, 40 – 50 dakika aranıyor, içerisinde suç unsuru aranıyor. Böyle bir şey yok demokrasilerde. Biliyorsunuz daha evvelde bu yargılama dönemlerinde Ergenekon vs. Ahmet Şık’ın değil mi yayınlanmamış bir kitabını yasaklamışlardı. Bazen bomba gibi de görülebilir demişti. Cumhuriyet gazetesine yapılan bu müdahaleyi kınıyoruz, doğrudan ifade özgürlüğüne, yayın özgürlüğüne, basın özgürlüğüne karşı bir olay olarak görüyoruz. Elbette bazı ifadeler demokrasilerde bazı görüşler toplumun hepsi tarafından benimsenmeyebilir, benimsenmesi de gerekmez. AİHM’nin çok sayıda kararı var. Herkesin benimsediği, herkesin alkışladığı, herkesin doğru bulduğu görüşlerin açıklanması tam anlamıyla ifade özgürlüğünü anlatmıyor. Toplumun önemli bir kesiminin bile tepki gösterdiği, doğru bulmadığı, karşı olduğu görüşlerin açıklanması ifade özgürlüğü oluyor bu çağda. Yoksa herkesin zaten peşinen kabul ettiği görüşlerin, düşüncelerin açıklanması zaten burada bir şey yok. Bu normal karşılanır. Ama birde toplumun belli bölümüne, hatta onların şoke edecek biçimde etkilendiği görüşlerin açıklanması da ifade özgürlüğüdür diyor AİHM. Bizim anayasamıza göre de AİHM kararları Türkiye’de uygulanmak zorunda olan kararlardır.
Yani toplumu bu gibi yayınlarda kışkırtacak yerde ifade özgürlüğünün katılmadığımız görüşlerin, açıklamalarında serbestçe kendisini ifade etmesi olduğunu topluma anlatmamız lazım. Yani demokrasiyle bir derdimiz varsa bunu yapmamız lazım.
Şimdi konuya geçiyorum. Sadece hükümet ve kültür bakanlığı değil yasaklamaları, sansürleri koyan, hükümetin milli eğitim bakanlığının, halk eğitim merkezleri salonları vermeyerek yapıyor. Yeni bir unsur daha eklendi belediyeler şimdi en az kültür bakanlığı kadar yasakçı oldu. İki tane örnek vereyim. Eskişehir; 7 tane şehir tiyatrosu var. Belediye başkanımız bir kültür insanı aynı zamanda. 7 tiyatro kurmuşlar belediye imkanlarıyla. Yüzlerce oyun sergileniyor. Eskişehir bir üniversite şehri, Eskişehirliler memnun, gençler memnun, sanata düşkün olanlar memnun. 2015 bütçesi Eskişehir biliyorsunuz belediye meclisinde onaylanması lazım. Onaylanırken oradaki AKP çoğunluğu, AKP’nin belediye meclis üyeleri bir önerge vererek sosyal ve kültür işler müdürlüğü o. Onun 10 milyon lirasını alıp fen işlerine, asfalt işine ayırdılar. Onunla da yetinmediler bir önerge daha verdiler tiyatro biletlerine Eskişehir’de %50 zam yapmasını belediye meclis kararı olarak çıkarttılar. Bu tiyatroların müdürlükleri var, kültür müdürlüğü var. Gerekirse onlar zaten yapar. Ama hayır öyle zam yapalım ki insanlar tiyatroya gitmesin. Olura tiyatroda bazı fikirleri öğrenirler, aydınlanırlar, daha eleştirel bakışı öğrenirler vs. bu bir.
Antalya; bakın şimdi Antalya’da Fazıl Say, Fazıl Say konusunda şunu söyleyeyim. Gerçekten şuanda dünya kültür sanat alanında 5 etkili sanatçımız, topluluğumuz varsa bunların başında Fazıl Say gelir. Kendisini yurtdışındaki konserlerinde izlemiş bir insan olarak söylüyorum. Müthiş bir oralarda prestiji var, yaptığı sanata müthiş bir hayranlık var, çok yaratıcı bir insan. Şimdi bu arkadaşımız Antalya belediyesiyle uluslararası piyano festivali yapıyordu. Belediye değişti AKP’li belediye başkanı geldi bunu Fazıl Say’sız da biz yaparız dedi ona son verdi. Orada Antalya’da bir ANSAN var Antalya Sanat Derneği. Bütün o Antalya’daki sanat faaliyetlerinin içinde çok eski bir dernek. Ona kale içinde bir yer verilmiş. Bütün böyle kamu yararına yapılan çalışan derneklere yer vermesi lazım kamunun belediyelerin. Belediye bunun kültür anlayışı, sanat anlayışı bize uymuyor diye yargı falan yolları da var tabi ona da başvurdular. Yaka paça tomalarla, gazlarla yerinden attılar. Bunun başka örnekleri de var.
Şimdi değerli arkadaşlar, hükümetin 2014 yılında ve bakanlıklarının ve belediyelerinin kültür sanat alanındaki uygulamalarını şöyle bir raporda size sunuyoruz. Burada 135 vaka var. 134 tane ayrı konu var. Gördüğünüz gibi ay ay bunları çıkarttık. Ocak ayında neler oldu, Şubat ayında neler oldu, en son Aralık ayında neler oldu burada görüyorsunuz. Bir özetini vereceğim. Bir kere 32 kez belgesel film, sinema filmi tiyatro oyununa sansür ve yasak uygulandı 32 kez. Bir kere, iki kere değil yanlışlıkla yapılan bir şey değil. Çünkü Cumhurbaşkanı da söyledi bugünkü Cumhurbaşkanı Başbakanken. Biz istediğimiz sanat eserini destekleriz, istediğimize bakanlıktan destek veririz dedi. Yani demek istiyor ki, benim dünya görüşüme, benim meşrebime uygun olmayan sanat sanat değildir. Yani demokrasilerde hükümetler, hükümet başkanları herhangi bir sanat eserini şahsen beğenmeyebilir, onu takdir etmeyebilir ama ben ona yardım vermem, verdirtmem diyemez. Ya da Kars’ta olduğu gibi Mehmet Aksoy’un heykelini benim hoşuma gitmedi bir daha geldiğimde bunu burada görmemeliyim diyemez. Onun o zevkidir ama sanat kurumlarının bu sanat eserlerini nasıl üreteceği ve o demokrasinin özgürlük hakları içerisinde nasıl ortaya koyacağı, sahneleyeceği onun meselesidir.
O yüzden 32 kez belgesel film, sinema filmi ve tiyatro oyununa müdahale edildi, sansür konuldu, yasak konuldu. 22 kez sanat kurumlarından, bakanlık kurumlarını da kast ediyoruz. Zorlamayla istifa ettirmeler, yer değiştirmeler, açığa alınmalar yaşandı. Bakın bu TÜSAK Türkiye kültür ve sanat hayatını geliştirmez yanlış bir yasadır diyen Rengin Gökmen başta olmak üzere çok değerli bir sanatçıdır aynı zamanda sadece bir genel müdür değildi bakanlıkta. O bile görevinden alındı. Yani TÜSAK yanlış yapıyorsunuz, bu TÜSAK böyle hazırlanmamalı, bu gizlilik içerisinde olmaz, kültür sanat insanlarının bile görüşü almadan böyle sanatı daraltan, kamunun sorumluluğunu yok eden, mevcut sanat kurumlarını ortadan kaldırmaya yönelik olduğu çok açıkça görülen bir tasarıya karşı konuşamıyorsunuz bakanlıktaki kültür sanat insanları olarak. Yani 22 kez bu değişiklikler yapıldı biliyorsunuz. Özellikle biliyorsunuz aynı zamanda orkestra şefi Cumhurbaşkanlığı orkestrasının Rengin Gökmen çok medenice, çok uygarca bu yasanın mahsurlarını anlattığı için görevinden alındı. Aynı şekilde Mustafa Kurt Devlet Tiyatroları Genel Müdürü sansür uygulamaları olmaması lazım diye bir görüş bildirdi. Bu görüşü aslında bakanlığın güçlenmesine yarayacak bir görüş. O da işinden oldu. Yani bunun gibi birçok örnekleri var saymayacağım.
Aynı şekilde radyoda, televizyonda, gazetelerde de sanat ve kültürle ilgili haberlere ya da bazı eserlere 18 kez orada da el konuldu. Mesela piyano gibi biliyorsunuz bir film var. Üç kez Oscar almış bir film. Gün televizyonu bunu gösteriyor şiddet var bu filmde diye şiddet gerekçesiyle o Gün televizyonuna bir ceza kesiliyor. Mesela bu var. Tabi bu 27 Aralık soruşturmalarıyla ilgili komisyonun çalışmalarına basın için yasak konması o da bir ayrı mesele. O da bizi ilgilendiriyor. 17 kez internet ve sosyal medya yasağı uygulanıyor. Zaten Cumhurbaşkanı söyledi o internet, bu sosyal medya bela bir şey dedi. Bela olan şeyi herhalde ortadan kaldırmak lazım diye düşünüyorlar ve sık sıkta yasaklamaya gidiyorlar. İşte bu ses kayıtları 17 Aralık’ta ortaya çıktığı zaman o sitelere erişim engellendi. Sonra defalarca erişimler engellendi. Bu yasakçılık devam ediyor.
Edebiyat alanında aynı şekilde 16 kez sansür yasağı var. Mesela Aziz Nesin’in şimdiki çocuklar harika diye bilirsiniz bir kitabı var. 5 Türkçe öğretmeni okulda çocuklara bu kitabı tavsiye etmiş. Bu kitabı okursanız iyi bir kitaptır demiş ve bunlar soruşturma konusu olmuş öğretmenler soruşturulmuş ceza verilmiş. Az evvel Fazıl Say’ı söyledim. Gerçekten de hem eserlerinin repertuardan çıkartılması, hem Antalya’da çok başarılı olarak dünyanın çok bilinen çünkü bir isim Fazıl Say. Dolayısıyla dünyadaki diğer sanatçılara, piyanistlere, bestecilere kolay ulaşıyor. Onların hepsini getirebiliyor Türkiye’ye. Onun da buradaki etkinliğine son verdiler.
Birde tabi sanat dediğimiz zaman bunların halka ulaşması için mekanlar lazım. Kültür merkezleri lazım, tiyatro salonları lazım, konser salonları, operanın yapılacağı salonlar, resimlerin, fotoğrafların sergileneceği salonlar yapılması lazım. Onları da azaltmanın çabasında bu hükümet ve bakanlık. Çünkü böyle özgür bir kültür sanata kendi dünya görüşüne uymayan karşı olduğuna göre sanatta genellikle demokratik, aydınlanmacı, eleştirel bir şey olduğuna göre bunların oynanacağı, gösterileceği, sergileneceği mekanları da ortadan kaldırmak için elinden gelen çabayı yapıyor. İşte en son Akün ve Şinasi sahnesi burada değil mi hep beraber yaşadık. Hepimiz arkadaşlarımız orada nöbet tuttular. Bana verilen rakamlara göre 300’ün üzerinde oyun bu iki sahnede sergileniyor. 2 milyon kadar Ankaralı, Çankaya’nın göbeğinde burada gidip tiyatro seyrediyor. Bizde bu dayanışma vesilesiyle gittik birkaç kere. Daha çok gitmemiz lazım.
Şimdi bunu kaldırıyorsunuz arkadaşlar. Türkiye’nin başkenti Ankara’da 2 milyon Ankaralının yılda gidip oyun izlediği, tiyatro izlediği bir yeri satıyorsunuz kamu kurumları olarak ve kültür bakanı ya bir dakika bunu satıyorsunuz da bunun içinde iki tane benim tiyatro salonum var, kirasını ödüyorum 2 milyon Ankaralı bundan yararlanıyor o ne olacak diye sormuyor. Bu konuyu adeta yok sayıyor, sanatçılar tiyatronun önünde nöbet tutuyorlar. Arkadaşlarımız, bizler gidiyoruz. Ankaralılar tepki gösteriyor ve burası satıldı. Hiç değilse satın alan insanı çağırıp aslında satarken tabi gerekli şartnameleri koyması lazım. Sonradan bu tepkileri görüp gel bakalım sen buraya ne yapacaksın? Burayı aldın adam 33 milyon 200 bin lira ödemiş. Bu sahnelerin orada devam etmesini güvence altına almak gerekmez mi? Galiba alan insan Kadir Öğüt’ün bana verdiği bilgiye göre bu anlaşmaya da hazır olduğunu ifade etmiş. Devlet tiyatroları onu aramıyor o kendisi başvurmuş, ya gelin bu sahneler devam edecekse bir konuşalım da artık buranın mal sahibi değişti bir anlaşma yapalım öyle ya mukavele yapması lazım, yeni mukavele. Halimiz bu. İstanbul, AKM, Atatürk Kültür Merkezi çok tartışıldı, yıkılmak istendi. Geziyle de ilintisi var onun Taksim meydanını genişletme projesinin bir şeyi. Çok net oraya da alışveriş merkezi vs. bir şey yapılmak istendi. Hukuk var, fikri mülkiyet hakları var. Bunların hepsi tartışıldı sonuç olarak oranın yıkılmasının mümkün olmadığı hukuken de fikri mülkiyet hakları açısından da ortaya çıktı. Mimar mimarın oğlu. Sonuçta ihale yapıldı, restore edilecek, tabela orada asılı bastık buraya tabela var. 30 milyon lirasını restorasyonun bir büyük şirket Sabancı üstlendi. O da tabelada yazıyor. Biliyorsunuz her inşaatın tamiratının bir tabelası var ya belediyeler tarafından. Orada duruyor. 30 milyonda yazıyor, kaynakta orada yazıyor. Ama orası önce gezi olayında polis karargahı yapıldı aylarca, belki bir yıl, şimdi de çürümeye terk edilmiş gibi.
İstanbul diyoruz ki marka şehir olsun, kültür sanatta ilerlesin ama İstanbul’un bugün opera ve bale gösterisi yapılacak bir sahnesi yok. Bizim Kadıköy belediyesiyle Bakırköy belediyesi Allah’tan birisi Süreyya sinemasını değiştirerek, öbürü bir şey yaparak bir imkan yarattılar. Ama yine kapasitesi, büyüklüğü akustik ve fiziksel koşulları AKM gibi değil tabi ki. AKM’nin başka özelliği var. En büyük resim sergileri ancak orada olabiliyor. Bu çağdaş sanatlar sergisinin Ankara’nın Çankaya Belediyesinin filan daha da büyük bir yeri var. Dolayısıyla resim sanatçıları da, heykel sanatçıları da büyük sergileme alanından mahrumlar yıllardır. Peki bu niye böyle oluyor? Bu çok açık. Orada böyle büyük bir sanat kurumu, mekanı olsun istenmiyor. Başka şeyler yapmak istiyorlar. Bizde diyoruz ki, çok açık ihalesi yapılmıştır, kaynağı bulunmuştur 2015 senesinde orası açılmalıdır. Aksi takdirde İstanbul gerçekten bu konuda büyük bir eksiklik içerisinde yaşamaya devam edecek.
Şimdi bunlar, kültür varlıklarını da söyleyeyim. Biliyorsunuz saldırılarda devam ediyor, heykellere saldırılıyor vs. vs. bunlarda işte Ankara’daki İrfan Şahinbaş atölye sahnesi değil mi? Üç kez buraya baskın yapılıyor. Sabaha karşı yapılıyor, gece yarısı yapılıyor, iş makineleriyle gidiliyor. Oturup da bu işin taraflarıyla, paydaşlarıyla konuşup bu konuda bir müzakere yapılmadan hep gece baskınlarıyla bunlar yapılıyor.
Tabi birde kültür sanat insanlarına sözlü saldırılar var, hedef göstermeler var. Bunları da biliyoruz. Özet olarak 135 ayrı burada sansür, yasaklama ve baskı olayı biz rapor haline getirdik. Bundan sonraki yıllarda da Türkiye’de sansür, yasaklama, baskı kalkana kadar bu raporları yayınlamaya devam edeceğiz. Bunun bir kısa İngilizce özeti de, versiyonu da olacak. Onu da aynı şekilde dünya kamuoyuyla paylaşacağız.
Benim bu noktada aktaracaklarım bunlar. Sizlerin soruları varsa arkadaşlarında ilaveleri varsa onları da alırız.
Soru- Telif hakları konusu…
Ercan KARAKAŞ- Şimdi telif hakları konusunda ilgili kurumlarla da konuşuyoruz. Gelecek Salı MESAM’la buluşacağız ve bu telif haklarının aslında Avrupa dünya uygulamalarını dikkate alarak nasıl olması gerektiği konusunda bir sempozyum planlıyoruz. Tam günlük bir sempozyum olacak. Bütün paydaşlar, uzmanlar gelecekler, onları dinleyeceğiz, onların tekliflerini alacağız, milletvekillerimiz dinleyecek ve mevcut yasaların revize edilmesi için yeni teklifler hazırlayacağız, sunacağız. Dediğim gibi biz bütün bu konulardaki hazırlıklarımızı taraflarla, bu işin içinde olanlarla yapıyoruz. Edebiyat dünyasının da şikayetleri var, yayıncıların var. Edebiyat çevirmenlerinin var. 14 Şubat’ta da onlarla İstanbul’da bir araya geliyoruz. Yine tam günlük bir sempozyumla onlardan aldığımız bilgilerle yayın dünyasının da sorunlarını hepsini meclise hem yasa teklifi olarak hem soru önergesi olarak getiriyoruz. Toplamda 7 kültür sanat dünyasını ilgilendiren 7 ana konu var. TÜSAK demiştim yaptık. Belediyelerin kültür sanatta ne yapması gerektiği konusunda bir sempozyumumuz oldu. Şimdi fikri mülkiyetler konusunda yapacağız. Edebiyat konusunda yapacağız ve en sonunda belki bunların büyük bir kültür kurultayıyla kültürel gelişmenin Türkiye’de tam olabilmesi için çeşitli sanat dallarının neler yapması gerektiğini onlarla birlikte tartışacağız ve Türkiye için bir kültür vizyonu ortaya koymaya çalışacağız. İstiyoruz ki Türkiye Cumhuriyeti Atatürk’ünde söylediği gibi kültür cumhuriyeti olsun, Türkiye toplumu bir kültür toplumu olsun. Kültür medeniyetin kendisidir zaten.
Öte yandan, büyük usta Nazım Hikmet’in bugün doğum günü. Bizde buradan öğleden sonra İstanbul’a gideceğiz, TİM salonunda 2 bin kişilik bir salonda çok güzel bir anma yapacağız. Sabahleyin televizyonda memleketim şiirini duyup da duygulanmamak mümkün değil. Yani gerçekten büyük bir şair yıllarca dışlandı, yıllarca suçlandı, birçok şairin, yazarın, sanatçının başına gelen şey oldu. Ama evet siyasi görüşleri var, evet ideolojisi var. Ama onların ötesinde o büyük bir şair. Memleketim şiirindeki duygular bir insanın memleketine bağlılığını bu kadar ifade eden ben başka satırlar tanımıyorum. Müthiş bir şey. Senden kalan diyor son fanilamı da attım eskidi. Şile bezindendi biliyorsunuz. Senden sadece alnımdaki çizgiler kaldı diyor memleketim, memleketim, memleketim. Büyük şair. Aynı şekilde kurtuluş savaşını en iyi anlatan bir şair. Görüyoruz ki eskiden Nazım’a çok küfredenler, onu yok sayanların bile bir kısmı en azından onun bu edebi güçlülüğünü, şair tarafını da keşfetmeye başladılar. Bu da bir kazançtır diye düşünüyorum.
Onat Kutlar’ı andık geçen gün. Biliyorsunuz o da sanat dünyasının söylediği gibi bir kültür militanıydı. Biliyorsunuz şair, yazar, sinema yönetmeni, her şeydi. Onu da The Marmara oteline konulan bir bombayla katlettiler maalesef. Onu da andık. Böyle kaybettiğimiz çok sanatçı var şiddete maruz kalmış olan ve tehdit edilen. Onlarında hepsini burada kaybettiklerimizi rahmetle anmış oluyoruz.
Yorum Yap