Yeryüzü sıcaklığı niye artıyor?

Geçtiğimiz Mayıs ve Haziran ayları, yeryüzü sıcaklığının en yüksek oranda artış gösterdiği aylar olarak kayıtlara geçmişti. Yeryüzü sıcaklığının sadece hava sıcaklıklarındaki artış nedeniyle mi arttığı yoksa iklimsel değişikliklerin belirtisi mi olduğu konusunda bilim insanları henüz ortak bir görüşe sahip değiller.

Amerikan Ulusal Okyanus ve Hava İdaresi (NOAA) tarafından geçtiğimiz günlerde yayınlanan ölçümler, yeryüzü ve okyanuslardaki sıcaklıkların son yıllarda giderek arttığını gösteriyor. En dikkat çekici sıcaklık artışları ise Mayıs ve Haziran aylarında görüldü.

Son verilere göre, bu yılın Mayıs ayında denizler ve yeryüzünün ortalama sıcaklığı 0,74 derece daha fazla iken, Haziran ayındaki artış 0,72 derece oldu. NOAA verileri, yeryüzü sıcaklığının ölçülmeye başlandığı 1880 yılından bu yana ki en sıcak dönemlerin yaşandığını gösteriyor. 1930 yılların sonlarına kadar ortalama sıcaklık 0 ila eksi 0,5 derece arasında düşüşler gösterirken,  son 70-80 yılda sadece 13 yıl haricinde sürekli bir artış gözleniyor. 1911 yılı 20’inci yüzyılın toplamına oranla 0,52 derecelik düşüşle en soğuk yıl olarak tarihe geçmişti.

NOAA tarafından yapılan sıcaklık gözlemleri, dünya ikliminin giderek bir artış eğiliminde olduğunu kanıtlıyor. Seneler bazında ele alındığında ise 2010 yılı en sıcak yıl olarak kaydedilmişti. 2010’da yeryüzü sıcaklığı 0,66 derece artarken, 2005’te bu oran 0,65 ve 1998’te 0,64 derece daha fazla olmuştu.

Yeryüzü sıcaklığı 1998 yılından bu yana ortalama çok artmasa da, o tarihten bu yana düşüşte göstermiyor ve belli bir sıcaklık düzeyinde kalıyor. Bu ise, küresel ısınmanın nedenleri arasında atmosfere salınan karbondioksit gazının (CO2) payı olduğunu ve ısınmanın iklimsel değişikliklere yol açacağını savunanlar ile karşıt görüşte olanları karşı karşıya getiriyor.

Son yıllarda yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımının artması ile atmosfere salınan CO2 miktarının artış hızı da yavaşlamaya başladı. Küresel ısınmaya temel nedeni olarak CO2 salınımını gösteren bilim insanları, 19’üncü yüzyılda yükselişe geçen sanayileşmenin bu artışta etkili olduğunu savunuyorlar. Bu kesimler, ısınmanın durdurulması için petrol ve kömür gibi fosil enerji kaynaklarının genel toplamdaki payının düşürülmesi gerektiğinde ısrar ediyorlar.

Küresel ısınmanın sanayileşme ve ya fosil enerji kaynakları ile ilişkisi olmadığını savunan bilim çevreleri ise, son 10 yıldaki sıcaklık artışları ile CO2 salınımının birbiriyle bağı olmadığına ve bu nedenle de CO2’nin ısınmaya yol açmadığında ısrar ediyorlar. Tabii bu çevrelerin özellikle Rusya ve ABD gibi fosil enerji kaynaklarından kopmayan ülkeler ile Çin gibi ekonomik büyüme için daha fazla bu enerji kaynaklarından tüketen ülkelerden gelmeleri dikkat çekiyor.

Bu ülkelerden birçok bilim insanı, CO2 salınımını düşürmeyi hedef olarak önüne koyan Avrupa Birliği (AB) ülkelerinden meslektaşlarının tezlerine sert bir biçimde karşı çıkıyorlar.