Yıkıldık ve altında kaldık…

Bir türkümüz var ya, “Derdim çoktur hangisine yanayım”, yine başka bir dizelerde, “Maraştan bir haber geldi. Dediler ki Merik öldü..” şimdi kaç Merik öldü, kaç can gitti, kaç ocak söndü, ne kadar umut karardı say babam say bitmiyor bitmez ki!

 Nereye baksanız acı hangi yöne dönseniz gözyaşı ve, “Ailemi, annemi, kardeşimi kurtarın. Bu yıkıntının altındalar” feryatları geliyor ama çoğu yerde duyulmadı ve müdahale edilmedi.

Dünya deprem tarihinde böyle bir deprem (başkalarının tabiriyle meydana gelmedi) olmadı. Yeri gelmişken bir kez daha hatırlayalım. Arkadaşlar deprem meydana gelmez olur yahu, bunu öğrenin ve haberlerinizde böyle kullanın.

Cumhuriyet tarihinde 1939 Erzincan depreminden sonra ikinci büyüklükteki deprem. Maraş’ta olan 7.7 büyüklüğündeki depremin ne olduğunu anlamaya çalışır ve neler yapılacağı düşünülürken, deprem içinde ikince deprem 7.6 ile olaylar, şehirler, yerler, topraklar, binalar birbirine karıştı ve altında canlarımızla birlikte hepimiz kaldık.

Devletimiz ve AFAD böylesi bir felakete hazır olmadığını anladık. Devletimiz ne yapacağına hemen karar veremedi. AFAD ekipleri toplanıp hareket edinceye kadar enkaz altında kalan binlerce insanımız canından oldu. Mülki idare amirlerimiz afet durumunda yapacaklarını belirten ve onlara verilen yetkileri belirten kanun gücünü kullanmak yerine, yerel yöneticilerle irtibat kuramadıkları gibi, çevre ile organize olamamadan, Ankara’dan verilecek talimatı beklemeye başladılar. Durum böyle olurca da, müdahalelerde geç kalındı. İşin garip tarafı başta Hatay olmak üzere, hala ulaşılmayan yıkıntıların olduğu gibi deprem bölgesinde ulaşılamayan köylerin olduğu da bir gerçek.

Emasya neden uygulanmıyor?

Yukarıda da belirttiğim gibi, ülkemizin deprem tarihinde böyle bir durum görülmediği kesin. Önceleri ülkemizde olan depremler belirli yerlerde oluyor ve o yörenin adı ile anlatılıyordu. Elazığ, Bingöl, Erzurum Malatya İzmir, Düzce VS.. gibi.

 Günümüzde olan deprem felaketi bir anda geniş bir coğrafyayı kapsadı. Merkezi Kahramanmaraş olmak üzere, Kilis, Malatya, Adıyaman, Diyarbakır, Gaziantep, Şanlıurfa, Adana, Osmaniye ve Hatay felaketi yaşayan illerimiz. Hissedilen illerimizi de bunlara katarsak hemen herkes bu acıyı yaşadı ve yaşıyoruz.

Emasya sözleşmesi Emniyet, Asayiş ve Yardımlaşmanın birleşimidir. Genelkurmay ile İçişleri Bakanlığı arasında imzalanmış bir sözleşme olup, ordumuz her türlü olayda ve felakette destek sağlamakta ve olay yerinde olmasını gerektiren bir sözleşmedir.

Bu sözleşme son zamanlarda ordumuz sadece terör olaylarında davet edilmeye başlanmış ve bu tür felaketlerin başında olan, deprem, sel, yangın ve diğer olaylara müdahale etmiyor. Bu deprem felaketi bu sözleşmenin her zaman devreye girmesi gerektiğini ortaya koydu ve ordumuz devreye girdi.

On il ve çevresini etkileyen deprem felaketine ülke olarak hazır olmadığımızdan müdahale edilemedi. Önceki depremler lokal olduğu için müdahale etmek kolay oluyor ve kısa sürede yapılıyordu. Yaşadığımız felakette durum öyle değil. On il ve çevresinde yıkılan binlerce binanın enkazına müdahale edecek AFAD ve kurtarma ekipleri yeterli olmadığı gibi, çok sayıda olan yıkıntıların hangisine gidecekleri de şaşkınlık yarattı.

Ülkemizin diğer illeri ve yurt dışından gelen ekipleri yönlendirecek organizasyonun yeterli olmadığı belirtiliyor. Kurtarma ekiplerinin yetersizliği ve organize edilme mesinin yanda bu ekiplerin alet ve edevatların da yeterli olmaması da ayrı bir sorun olduğu ortada.

Müdahalelere geç kalınmasının sebeplerinden biri de mülki idare amirlerine verilen yetkilerin anında kullanılmayıp Ankara’dan talimat beklemeleri oldu.  Cumhurbaşkanlığının bu illerde olağanüstü hal ilan etmesinden sonra yardım ve müdahaleler fark edilir bir şekilde hızlandı.

Her il ve ilçede bu konularda bir araya gelecek AFAD koordinatörlüğünde yardım ekiplerinin kurulmasının ve onların her türlü alet ve edevatla donatılmasının gerekliliği de ortaya çıkmıştır.

Hesap sorulacak mı?

Felaket ülkemizi olduğu gibi tüm dünyada da infial yarattı. Çok sayıda devlet ilan edilen yas durumumuza katılıp taziyelerini bildirdikleri gibi yardıma hazır olduklarını bildirdiler. Böylesi bir felaketi elbette önlemek mümkün değil ama, can kaybını alınacak tedbirlerle önlemek mümkün.

Şimdi yıkılan binalara baktığımızda ağırlıklı olarak kamu binaları ön planda oluyor. Hele hele, hastanelerin yıkılması kabul edilebilir bir şey değil.

Ayrıca yine yıkılan binaların çoğunun yeni yapıldığı hatta bazılarının inşaat aşamasında olduğu görüldüğüne göre; bu binaları yapanlar ve kontrol edenlerden hemen hesap sorulmaya başlanmalı ki, bu şehirler yenilenirken bugünkü eksiklikler yapılmamalıdır. Bunun gerçekleşmesi kamu vicdanını da kısmen rahatlatır kanaatindeyim.

Telefon operatörleri de enkaz altında

Milyonlarca lira harcayarak reklam yapan ülkemizde faaliyet gösteren telefon ve internet operatörleri maalesef olan bu büyük depremin altında kaldılar. İnsanlar haberleşemedi, haberciler haberlerini aktaramadı, yayınlar sıklıkla kesildi. Onlarda devletimiz gibi başlarını ikri ellerinin arasına alıp iyice düşünüp ülkemizi ve alt yapılarını geleceğe göre hazırlamalarını umarım anlamışlardır.