Ya çare ‘siz’siniz, ya da çaresiz...

İnsanların çoğu bilinçaltının dışa vurumunu sorgulamak sanıyor.Sorgulamak, doğruyu bulmak içindir,bulduğunu değil...

Ezilen,sefalet,yokluk içinde bulunan halkı anlamak için kominist,sosyalist,solcu,sağcı,ateist yada dindar olmak gerekmiyor...

İnsan olmak yeter!

Üstat ne güzel söylemiş, herkes sadece beyaz olsaydı, beyazın bir değeri olmazdı. Oysaki beyazı en çok gösteren siyah değil midir, diyor. Seni sen yapan senden olmayandır. Ama sen, senden olanı da değersiz görüyorsun.

Memleketin her yeri aynı, vicdanı ve ahlakı olmayan insanlar tarafından hunharca mahvediliyor. Peki sen bunları bilerek nasıl bu kadar kayıtsız kalıyorsun.

Bu devir, sıradan insanların en parlak zamanı.

Duygusuzluğun, bilgisizliğin, tembelliğin, yeteneksizliğin, hazıra konmak isteyen bir kuşağın devri. Kimse bir şeyin durup düşünmüyor. Kendisine bir ülkü edinen çok az. Umutlu birisi çıkıp iki üç fidan dikse herkes gülüyor. Yahu bu ağaç büyüyünce sen yaşayacakmısın diyenler  dolmuş.

Öte yandan iyilik isteyenler, insanlığın bin yıl sonra geleceğini kedine dert ediniyorlar. İnsanları birbirine bağlayan ülkü, tümden yitti, gören var mı kayıplara karıştı. Herkes yarın çekip gidecekmiş gibi bir havada yaşıyor. Peki sen, ben kapabildiğim kadar kapayım derken, bu memleketin yurttaşları açlıktan, soğuktan ölsün. Bu nasıl denge diye, düşünende mi yok...

Memleket yönetimini oyun kurmak kadar basit görenlere kalmış, nazlı Türkiye’m. Değişime açık, değişmeyen insanlar vardı, nerede onlar demeden de edemiyor insan.

Bazıları seyrederken hayatı en önden, bu memleketin insanlarına nasıl bir rol verdiniz ki okumuş okumuş anlayamamış. Hani insanlar altı yıl yabancı dil eğilimini zorunlu eğitim dönemi olarak eğitim alınır, notları da hep yüksektir. Ancak mezun olduklarında da sadece evet hayır demeyi öğrendikleri fark eder. Yıllarca insanları avutan  sistemler gibi bu sistemde boş olacak.

 Haydi o zaman farkına varma zamanı, uyuma artık Türkiye’m.

Ya çare ‘siz’siniz, ya da çaresiz!