Türkiye’de Arkeoloji algısı (2)

 

Geçen haftaki yazımda ülkemizin kültürel miras cenneti olduğu halde bu durumun kıymetini bilmediğimizi Anglosakson olmayışımıza bağlamıştım. Yineliyorum ki bu tartışmaya açık bir konu olmakla birlikte tam olarak neyi kastettiğimi açıklamak isterim; aslına bakarsanız günümüzde Anglosakson kelime anlamı itibariyle İngiliz anlamında kullanılmaktadır, lakin bu anlamını 1066 daki Norman istilasından sonra kazanmıştır. Benim burada kastettiğim ise biraz farklı şöyle ki , bu ırk Germen kabilelerinden oluşur sosyal yapısı da aristokratlar ve özgür / yarı özgür kölelerden oluşur. Ekonomik refah seviyesi yüksektir. Ekonomik refah ile sanat ve bilimin gelişmişliği doğru orantılı olması sebebiyle sanata ve sanatçıya daha sonra da bilime gerekli ilgi ve önemi gösterirler. Antik Çağ’dan bu yana toplumlarda sanata, bilime gerekli önem ancak ekonomik refahı olan ve özgür veya yarı özgür bir halkın oluşu ile mümkün kılınabilir. Antik Yunan da Kıta Yunanistan da ekonomik refah seviyesinin en yüksek olduğu kent ise Atinadır. Özellikle M.Ö 4.yy da bu durum tavan yapmış ve adalardan, Kıta Yunanistan’ın diğer bölgelerinden, Küçük Asya’dan, Mısırdan Mezopotamya’dan bile çeşitli sanatçılar filozoflar bilim insanları Atina ya gelip yerleşir âdeta bir şehir üniversitesi olur Atina. Şehirde bildiğimiz üzere lise ve üniversite seviyesinde birçok okul kurulur, Platon’ un akademiası, Aristoteles’ in Lykeion’u (lise) ve daha birçok felsefe ve diğer bilimlerin okutulduğu (Astronomi den, Fiziğe, Geometriye)nice okul yer almaktaydı. Yinelemekte fayda görüyorum bunun nedeni Atina’nın diğer bölgelere göre refah düzeyi yüksek oluşudur ve yasalarında sanata ve sanatçıya, zanaatçıya, bilime-bilim adamına açık bir siyaset izlemiştir. Sanat, bilim ve felsefe ancak ekonomik refahın olduğu bir ortamda gelişebilir. Atina’nın diğer bölgelere göre refah düzeyinin daha yüksek oluşunun nedenlerini bir sonraki yazımda bahsetmek için burada kesiyorum.

Arkeoloji, Tarih veya Sanat tarihi ile ilgili araştırma yapan veya ilgilenen insanların bildiği ancak birçok insanın gözünden kaçan çok önemli bir nokta vardır o da şudur ki; genel tabir ile antik dönem olarak adlandırdığımız zaman diliminde  yaşayan insanlar düşünüldüğü gibi ilkel, beceriksiz, bilgisiz vs.. değillerdi. Aksine günümüzde hayatımızın içinde olan birçok ürün gündelik kap, kacaktan tutunda teknolojik veya mekanik ürünlerin kökenleri o dönemlerde atılmıştır. Geçmiş toplumların soyo-kültürel, siyasi ve ekonomik yapılarını da incelediğimizde aslında günümüzle bir paralellik içerisinde olduğunu görmekteyiz. Yukarıda bahsettiğim üzere Atina’da diğer Klasik Dönem kentlerine göre bilim ve sanata verilen önem ekonomik refah ile doğru orantılı olduğu gibi günümüzde de bu durum aynı neden ve sonuca bağlı olarak devam etmektedir. Ülkemizde sanata, bilime ve felsefeye (dünya geneline oranla) daha az değer verildiğini ve daha az olanak sağlanmasının EN TEMEL NEDENLERİNDEN BİRİ ekonomik refah düzeyi ve buna bağlı olarak eğitim düzeyi ile ilgilidir. En basit örnekle, asgari ücretle geçinen bir ailenin çocuğu ne sıklıkla müzeye veya tiyatroya gidebilir. Bu değerleri almadan üniversiteye kadar gelmiş birçok insan var. Sakın yanlış anlamayın burada suçlu aramıyorum ancak ülke şartları da bizi buna itiyor. Bununla birlikte istisnai durumlar elbette ki var. Kimi genç bireyler ekonomik yoksunluk içerisinde olsa dahi bir şekilde tiyatro, müze vb. kültürel yönünü zenginleştirmek için çaba sarf edip kendine bütçe oluşturabiliyorken, kimi genç ise bunu tercih etmiyor. Ekonomik yoksunlukları olmasına rağmen sadece havalı bir mekâna gitmek, sosyal medya üzerinde bir gösteriş içerisinde yeni kıyafet, yeni makyaj malzemesi alarak ve bunun çevresindeki insanların gözüne sokarak kendini tatmin etmekle yetiniyor. Bu durum tabi ki sadece ülke ekonomisi değil biraz da bireylerin farkındalık düzeyinin artması ile ilgili olsa da genel anlamda bilim ve sanat alanına ülke olarak bütçe ayırılamamasından kaynaklı diğer ülkelere oranla birkaç adım geride olduğumuzu düşünüyorum.

Bu köşe yazılarını yazmadaki temel amacım aslında elimden geldiği kadarıyla arkeoloji hakkında insanları doğru bilgilendirmek. Bu amaca yönelik biraz da terminoloji ve tanımlamalara değinmek isterim. Öncelikle, arkeoloji iki klasik yunanca sözcükten oluşur Arkhaios(eski) ve logos (bilim). Eski’nin bilimi, biçimi , kazıbilimi olarak yer etmiştir. Bu noktada belirtmek gerekir ki arkeoloji sadece kazı ile uğraşan (bazı insanların söylemi ile mezar kazıcı değil) bir bilim değildir. Kazı, tarihi eseri ortaya çıkarmak için yapılan işin sadece bir bölümünü oluşturur. Toprağın kazılması ile geçmişte yaşamış uygarlıkların bıraktıkları kalıntıların gün ışığına çıkartılması arkeolojinin çalışma yöntemlerinden biridir, bir TEKNİKTİR.  Kazı arkeolojinin amacı değil, ARACIDIR. Bir bilim dalında kullanılan bir yöntemi veya tekniği o bilim dalının kendisi gibi görmek ve göstermek çok büyük bir hatadır. Arkeoloji kısaca, eski kültürleri ve uygarlıkları maddesel kalıntılar yoluyla inceleyen bir bilim dalıdır. Arkeoloji toplumsal ve bireysel kimliği zenginleştiren bir zaman laboratuvarıdır. Geçmişi inceleyen tüm bilim dalları gibi arkeoloji de, günümüzü anlamayı, bugünkü uygarlığın hangi koşullarda nasıl geliştiğini görmemizi sağlayan bir bilim dalıdır. Bu durum öte yandan geleceğe yönelik çıkarımlarda bulunmamızı sağlar, bakış açımızı zenginleştiren zaman boyutunu kazandırır. Arkeoloji bize kültürel ortamımızın değişkenliğini anlatır. Bunu kendimize bir doğru olarak alırsak dünyayı, çevremizi ve tüm bunları paylaştığımız diğer toplulukları daha rahat kabullenebiliriz. Düşünce sisteminde zaman derinliği olmayan toplum ya da kişiler için, kendilerine benzemeyenleri kendilerinden olmayan olarak tümüyle yabancı ve düşman olarak görürler. Düşünce sistemine zaman boyutunu ve dolayısıyla evrim kavramını  kazandıran diğer alanlardan,  belki de arkeoloji ayıran  en önemli fark , bu süreci somut ve kolay anlaşılır kılan kanıtlar sunabilmesidir (Mehmet Özdoğan 2011). Mehmet Özdoğan Hocamızın kitabından bir alıntı ile yazımı sonlandırıyorum. Haftaya terminolojik kavramlar üzerinden devam edeceğiz. Herkese güzel bir hafta sonu dilerim.

Yazılarımı değer verip okuyan, değerlendiren, eleştirip gelişimime katkı sağlayan başta hocalarım olmak üzere herkese çok teşekkür ediyorum. Bu sayede yazmaya hevesim daha da artıyor ve mutlu oluyorum. Bu bilgi birikimine sahip olmamı sağlayan saygıdeğer tüm hocalarım ve eğitim hayatım boyunca her anlamda desteğini esirgemeyen Saygıdeğer  Eyice ailesine ve anneme teşekkürü bir borç bilirim. Yazılarıma yer veren Yeni Soluk ailesine en içten teşekkürlerimle. Arkeoloji önemseyen bir toplum olacağımız ümidiyle.