Antalya Büyükşehir'e yeni operasyon. 20 kişi hakkında gözaltı kararı
TKP’li Okuyan'dan "çözüm süreci" açıklaması: "Tek kale maç mı yapacaklarını sanıyorlar?''
TKP Genel Sekreteri Kemal Okuyan, "barış ve çözüm süreci aktörleri"nden gelen açıklamalara dikkati çekerek, "Tek kale maç mı yapacaklarını sanıyorlar" diye sordu.
"Barış" ve "çözüm" söylemlerinin ardına gizlenen dayatmalara dikkat çeken TKP Genel Sekreteri Okuyan, sürecin aktörlerinden gelen tutarsız açıklamalara itiraz ederek "Tek kale maç mı yapacaklarını sanıyorlar" diye sordu.
Çok sayıda cumhuriyetçi aydın, gazeteci ve sanatçının girişimiyle başlatan “Ülkemizin uçurumdan yuvarlanmasına izin vermeyeceğiz” başlıklı imza kampanyası kısa sürede geniş yankı uyandırdı.
İmza metni ile imzacılara yönelik destek ve eleştirileri değerlendiren Türkiye Komünist Partisi Genel Sekreteri Kemal Okuyan, "net bir tavır" olarak nitelediği kampanyanın, barış ve kardeşlik söylemleriyle yürütülen süreç kapsamında dayatılan bazı tartışmalara karşı güçlü bir itirazı temsil ettiğini vurguladı.
Barış ve kardeşlik taleplerinin ümmetçilik, etnik ve mezhepsel kimliklere dayalı yapılar, yeni-Osmanlı hayalleri gibi unsurlarla sağlanamayacağını belirten Okuyan, “Bütün bunlarla kardeşlik ve barış olmaz” dedi. Sürecin yönsüz ve çok aktörlü bir karakter taşıdığına dikkat çeken Okuyan, “Şu anda kim ne derse desin bir yönetme krizi var” diyerek özellikle Suriye'de yaşanan gelişmelerin belirleyici bir kriz başlığına dönüştüğünü ifade etti.
Geçtiğimiz günlerde sizin de imzacısı olduğunuz kısa bir açıklama yapıldı. Çok sayıda gazeteci, sanatçı, akademisyen, aydının destek verdiği bu açıklama ne anlama geliyor?
Bu açıklama bir partinin, platformun açıklaması değil. Bir mücadele programı da değil. Bir tavır. Net bir tavır. Kısacık bir metinde, Türkiye’de barış ve kardeşliğin nasıl “gerçekleşemeyeceği”ni söylüyor. Onun ötesinde kuşkusuz imzası olanların birbirinden farklı analizleri, Türkiye değerlendirmeleri olabilir, var da zaten. Bence açıklamanın değeri burada. Bir sorunun “çözüm”ü gerekçe gösterilerek yurttaşlarımıza bazı şeylerin dayatılmasına dönük güçlü bir itiraz.
Metin “barış ve kardeşlikten yanayız ama…” yaklaşımı üzerine kurulu. Türkiye’de “ama…”lı ifadelerden çok çektik. Her tür özgürlük bu “ama”larla askıya alındı. Açıklama “barış ve kardeşlik” ya da daha somut olarak Türkiye’nin önemli bir sorununun çözümünü önemsizleştiriyor mu?
Hayır. “Barış ve kardeşlik böyle sağlanmaz” deniyor. Bakın kısa bir metin bu. Mevcut sınırlarımızın tartışılmasına, yeni-Osmanlı hayallerine, “Türkiye İmparatorluğu” gibi gayrı meşru adlandırmalara, ümmetçiliğe, etnik ve mezhepsel kimliklere dayalı siyasal yapı ve kurumlara bir karşı koyuş var. Bu sıraladıklarımız yok mu? Biz mi uyduruyoruz? Hayır bunları biz uydurmuyoruz. Bütün bunlarla kardeşlik ve barış olmaz. Hepsi güncel örnekler. Denebilir ki, “resmi” politika değil sayılanlar. Peki resmi politika nedir? Bunu bilen var mı? Ortada tutanaklar, protokoller filan dolaşıyor. Sonra resmi ya da yetkili görevlerde olanların açıklama ya da değerlendirmelerine bakıyorsunuz. Son altı ayda çok sayıda söyleşi yayınlandı. Sürekli aynı doğrultuda girdiler yapılıyor topluma ve ardından “öyle değil”, “resmi çizgi bu değil”, “yanlış anlaşıldı” gibi geçiştirici açıklamalar geliyor. Kendi kendileriyle tartışıyorlar, kendilerini düzeltiyor, yalanlıyorlar! Böyle olur mu? Tek kale maç mı yapacaklarını sanıyorlar?
Barış ve kardeşliğe bu yönelimlerle ulaşılamaz diyorsunuz, nasıl ulaşılır?
Çok açık söyleyeyim, dış politikası NATO’ya, ekonomisi holdinglere, toplumsal ve kurumsal yapısı tarikatlara teslim edilen bir ülkede etnik ve mezhepsel düşmanlık kaçınılmazdır. İdeolojik, siyasal ve ekonomik nedenlerle bu düzenin emekçi halkı bölmeye ihtiyacı var. Bu kadar basit. Bu zemin ortadan kaldırılmalı. Yetmez ama bu ön koşuldur. “Eşit yurttaşlık” deniyor. Yurttaşlığın tasfiye edildiği, eşitliğin ise hiçbir biçimde olmadığı bir düzende nasıl olacak? Yazılı metinlere etnik referanslar girince sorun çözülecek mi?
Peki mevcut durum çözümsüzlük değil mi? Statükoyu savunmak?
Hangi statüko? Ben kimse adına konuşmayayım ama bu kısa açıklamada zaten mevcut statükoya tavır var! AKP statükonun kendisidir, bugünkü sömürü düzeni statükonun kendisidir. Bugünkü dünya düzeni statükonun kendisidir. Bugünkü dünyanın statükosu işgaller, darbeler, sınır değişiklikleri, yoksulları göçe zorlamalar, katliamlardır. Bir yandan çok dinamik, bir yandan çok sabit. Statükoya karşı olacaksan, çok uluslu tekellere, NATO’ya karşı olacaksın.
Açıklamaya yaygın bir destek geldi. Buna karşın büyük tepki de oluştu.
Bundan daha doğal ne olabilir. Yaygın destek, yaygın tepki de üretir. Lakin tepkiler metnin kendisine odaklanmıyor, odaklanamıyor. İmzacılara, onların arasındaki bazı isimlere, TKP’ye hakaret… Peki kimlerden geliyor? Ağırlıklı olarak iktidar bürokrasisi, DEM içindeki kimi çevreler ve Fethullahçı odaklar. Dediğim gibi hiç kimse ses çıkarmasın, “barış” diyerek yola devam edelim, her şey sineye çekilsin diyen bir kesim var. Bu tepkilerin içerik ve üslubu konunun nasıl “tartışılması”nı istediklerini de gösteriyor.
Peki açıklama bir yana, bu süreç nereye gidiyor?
Bu sürecin doğrultusu yok. Bu süreci farklı sonuçlara götürmek isteyen çok sayıda aktör var. Burada bir denge ya da uzlaşma belirginleşmedikçe iktidarda uyum daha da azalıyor ve yeni doğrultular ortaya çıkıyor. Biz ise bütün aktörlerin “ortak paydaları”na bakarak değerlendirme yapmak ve tavır almak zorunda kalıyoruz. Şu anda kim ne derse desin bir yönetme krizi var. Bu kriz, başka konulardan da beslense de şu anda en belirgin problem Suriye. Ve Suriye’de bugünkü “çözüm süreci”nin elde edebileceği bir “ortak çözüm” olasılığı neredeyse kalmadı. Bence zaten yoktu.
Peki 2015’tekine benzeyen bir sonuç ortaya çıkar mı? Yani çözümden çatışmaya hızlı bir geçiş?
Umarım olmaz. Bugün yaşananların 2015’ten farkı, bütünüyle bir geriye dönüşün kimse için ama özellikle iktidar için neredeyse imkansız olmasıdır. Bu yüzden çok hassas, ilginç bir sürece giriyoruz. Biz “süreci destekliyor musun, desteklemiyor musun” ikilemini reddettik parti olarak. Başından beri. Bu soru yanlış. Ülkenin sorunlarının kaynağını tartışmaya ve bu kaynağı kurutmaya çalışıyoruz. Kimileri “Lozan’ı tartışalım” diyor, biz ise “buradan bir yere varılamaz” diyoruz. Kimileri “Türkiye sınırlarını genişletsin” diyor, biz ise “bugünkü sınırlar içinde eşitliği, refahı, aydınlığı tesis edelim” diyoruz. Kimileri “Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunu tartışalım” diyor, bizse “bunu tartışacaksak, sonra elimizde tartışacak ne kalacak” diyoruz! Bugünü ve bugün ülkemizin asli sorunlarını tartışmadan, sorgulamadan hiçbir yere varamayız.
Yorum Yap