CHP’ye yöneltilen kapatma tehdidi sonrası için hukukçular ne dedi?

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne (İBB) yönelik yolsuzluk soruşturmasına ilişkin iddianameyi hazırladı. İddianame kapsamında CHP’ye yönelik de anayasanın ve Siyasi Partiler Kanunu’nun (SPK) siyasi partilerin kapatılmasına ilişkin uygulama ve esasları düzenleyen maddeleri uyarınca gereğinin yapılması talebiyle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na bildirimde bulundu.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne (İBB) yönelik “yolsuzluk” iddiasıyla yürütülen ve çok sayıda kişinin tutuklandığı soruşturmaya ilişkin iddianame dün açıklandı. İddianame kapsamında CHP hakkında da dikkat çeken bir karara imza atıldı.

CHP’NİN KAPATILMASI İÇİN SUÇ DUYURUSU KARARI

Cumhuriyet'ten Aytunç Ürkmez'in haberine göre; İddianame kapsamında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nca Ulusal Siber Olaylara Müdahale Merkezi (USOM) raporundan hareketle 11 milyon 360 bin 412 yurttaşa ilişkin seçim sandık verilerinin CHP tüzel kişiliğinden usulsüz yöntemle yayıldığının anlaşıldığı iddia edildi. Başsavcılıkça anayasanın siyasi partilerle ilgili hükümleri içeren 68 ve 69. maddeleri ile “Siyasi Partiler Kanunu” (SPK) kapsamında gereğinin yapılması yönünden Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunma kararı alındı. 

YARGITAY’A BİLDİRİMDE BULUNULDU

Ayrıca İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na CHP’ye ilişkin anayasanın 68 ve 69. maddeleri ile SPK’nin siyasi partilerin kapatılmasına ilişkin usul ve esaslarını düzenleyen 101. ve devamı maddeleri uyarınca gereğinin yapılması yönünden bildirimde bulunuldu. Bildirimde; iddianame konusu USOM raporundan hareketle CHP’nin ülke geneli ve yerelde seçimlerin güvenirliliğine ve seçmenin iradesi ile demokratik düzeni etkilemeye yönelik sistematik ve sürekli müdahalede bulunduğunu anlaşıldığı iddia edildi.

CHP’NİN KAPATILMASI İÇİN BAŞVURULMAMIŞ

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’ndan bu bildirimin ardından da kamuoyuna; “Cumhuriyet Halk Partisi’nin kapatılması yönünde bildirimde bulunulmamıştır, iddianamede de açıkça belirtildiği gibi Siyasi Partiler Kanunu gereği bildirimde bulunulmuştur” açıklaması yapıldı.

ANAYASA MADDELERİNDE NE DİYOR?

Başsavcılıkça uygulanması talep edilen maddeler ise siyasi partilerin kapatılmasına ilişkin hükümleri içeriyor. Anayasanın 68. maddesinde; siyasi partilerin tüzük, program ve eylemleriyle devletin bağımsızlığına, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, insan haklarına, eşitlik ve hukuk devleti ilkelerine, millet egemenliğine, demokratik ve laik cumhuriyet ilkelerine aykırılık yapamayacağı; herhangi bir tür diktatörlüğü savunmayı ve yerleştirmeyi amaçlayamayacağı ve suç işlenmeye yönlendirme sağlayamayacağı belirtiliyor. 69. maddede ise siyasi partilerin kapatılmasının Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın açacağı dava üzerine Anayasa Mahkemesi’nce kesin olarak karara bağlanacağı ve 68. maddede sayılan suçların işlenmesinin saptanması durumunda kesin olarak bir siyasi partinin kapatılacağı belirtiliyor.

KAPATMA SÜRECİNİ ANAYASA MAHKEMESİ TAKİP EDEBİLİR

Başsavcılığın uygulanmasını talep ettiği SPK’nin 101. maddesinde ise Anayasa Mahkemesi’nin kapatma kararını anayasanın 68. maddesinde sayılan aykırılıklar ile yabancı devletlerden, uluslararası kuruluşlardan ve Türk uyrukluğunda olmayan gerçek ve tüzel kişilerden maddi yardım alması durumunda verebileceği hükme bağlanıyor. SPK 101. maddenin devamı 103. maddede de bir siyasi partinin anayasanın 68. maddede sayılan aykırı eylemlerin odak halini oluşturup oluşturmadığının ise ancak Anayasa Mahkemesi’nce belirlenebileceği düzenleniyor.

‘KAPATMA DAVASI İÇİN MAHKUMİYET OLMASI LAZIM’

Başsavcılığın bu eylemi siyasette ve kamuoyunda CHP’nin kapatılmasına ilişkin tartışmaları doğururken, hukukçular bildirimi ve iddianameyi Cumhuriyet’e değerlendirdi.

Hukukçu Av. Bülent Yücetürk, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın tek başına bir siyasi partinin kapatılmasını isteyemeyeceğini belirterek; “Savcılık bir algı yaratmaya çalışıyor. Belgenin iddianame vasfının kazanması için mahkemece kabul edilmesi lazım. Savcılık bir nevi bir ihbarda bulunuyor. Ancak ihbarda bulunulabilmesi için CHP veri sorumlusu kişi hakkında açılan davanın sonuçlanıp, kesinleşmesi lazım. Yani mahkumiyet kararı çıkması gerekiyor. Ortada böyle bir durum yok. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı bir iddiayı değerlendiremez” dedi. Ayrıca Yücetürk; Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “ahtapotun kolları” söyleminin iddianamenin girişinde kullanılmasına da değinerek; “Savcılık burada siyasetin içine girerek, iddianame yoluyla siyaseti dizayn etmeye çalışıyor” ifadelerini kullandı.

‘DAHA ÖNCE HİÇ OLMADI’

Anayasa Hukukçusu Prof. Dr. Şule Özsoy Boyunsuz da Başsavcılığın “rüşvet suçunu teşvik ederek bir suç odağı haline geldiği” yönünde bir kanaat getirmeye çalıştığını vurgulayarak; “Alıştığımız kapatma davaları ulus devlete ve laikliğe yönelik eylemlerdi. Burada anayasa madde 68’deki aykırı eylemlere yönelik bir suç isnadı yok. Böylece Başsavcılık daha önce hiç yaşanmamış bir durumdan Yargıtay’ı dava açmaya zorluyor” diye konuştu.

‘AMAÇ SİYASETE MALZEME’

Hukukçu Dr. Başar Yaltı da iddianamelerde asıl olanın ifade gücü ile yapılan suçlama ile deliller arasında kurduğu bağ olduğunu vurguladı.

Yaltı açıklamasına şöyle devam etti:

"3900 sayfalık bir İddianamenin kısa sürede okunup değerlendirilmesi elbette mümkün değildir. Ancak iddianameyi şekli unsuru bakımından Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK) 170. Maddesi çerçevesinde değerlendirmek mümkündür. CMK nın 170. Maddesine göre iddianamede şüphelilere yüklenen suçu oluşturan olayların delillerle ilişkilendirilerek açıklanması şarttır. Bu açıdan bakıldığında bir iddianamenin çok sayfalı olmasının bir önemi yoktur. Asıl olan ifade gücü ve sadeliği ile yapılan suçlama ile deliller arasında kurduğu bağdır. Bir iddianame hikaye anlatmak için değil suç olarak iddia edilen olay ve eylemlerin ispat edilmesi için yazılır. İddianame suç ile delil bağlantısı kurmayı başarmışsa anlamlıdır. Bizde bir özdeyiş vardır çok malda talan, çok sözde mübalağa vardır diye. Aylarca çalışılıp ortaya konulan iddianame hakkında savunma avukatların çok söz söyleyecekleri şimdiden bellidir.

Bu kadar çok sayıda şüphelinin olduğu, bu kadar çok sayfalı iddianameye göre yapılacak yargılamadan sonuç beklememek gerekmektedir. Bu yargılamaya siyasi oyalama yargılaması demek mümkündür. Böyle bir dava yıllar sürer ve bitirilemez, dolayısıyla ceza yargılamasının asıl amacı olan gerçeğe ulaşılamaz. Ayrıca, İddianamelerde yüklenen suçun delilleriyle ilgisi olmayan bilgilere yer verilmemesi kanun hükmüdür. Başına yansıdığı kadarıyla iddianamede amacı aşan birtakım taleplerin de olduğu anlaşılmaktadır. Örneğin Cumhuriyet Halk Partisi’nin kapatılması konusunda Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’ndan talepte bulunulması, bir avukatın soruşturma aşamasında iyi savunma yaptı diye hakkında suçlama yapılması yasal dayanağı olmayan taleplerdir. Ayrıca CMK madde 174 gereğince, iddianame ve soruşturma evrakı verildiği tarihten itibaren 15 gün içerisinde, soruşturma evresine ilişkin tüm belgeler incelendikten sonra iade edilmemişse iddianame mahkemece kabul edilmiş sayılmaktadır.

Aylarca çalışmış onlarca savcı tarafından hazırlanmış 4000 sayfaya yakın bir iddianamenin, bir mahkemenin üç hakimi tarafından 15 gün içerisinde değerlendirilmesi elbette mümkün değildir. Dolayısıyla iddianamenin sağlıklı şekilde incelenmeden kabul edileceğini şimdiden söyleyebiliriz. Türkiye torba yasalardan sonra torba iddianameler dönemine geçmiş gözüküyor. Ceza yargılamasının amacı gerçeğe ulaşmaktır. Böyle bir iddianame ve bu kadar çok sayıda sanıklı bir davada gerçeğe ulaşılması yılları alan bir yargılama gerektireceğinden bu iddianamenin asıl amacının gerçeğe ulaşmaktan çok masumiyet karinesinin perdelenmesi ve siyasete söz söyleme malzemesi sağlamak olacaktır. Yani hukuk yine ikinci üçüncü planda kalacak siyaset, yargıyı araçsallaştıracaktır."

İDDİANAME İLK ÖNCE YANDAŞ YENİ ŞAFAK’TAN SIZDIRILDI: YARGI SARAY'A BAĞLI

Söz konusu iddianameye yönelik bir diğer tartışma ise iddianamenin İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Akın Gürlek’ten önce iktidara yakın Yeni Şafak gazetesinin manşetinden kamuoyuna duyurulması oldu. Bu konuya ilişkin gazetemiz Cumhuriyet’e açıklamada bulunan CHP Aydın Milletvekili ve TBMM Adalet Komisyonu CHP Sözcüsü Süleyman Bülbül; “Türkiye'de yargının Saray'a bağlı olduğunun göstergesi. İddianamenin 4 bin sayfa olduğu, içinde ne yazdığı ne zaman sunulacağı, şüphelilerin isimleri, delillerin listesi avukatlardan önce algı yürütmek için yandaşlara sızdırıldı. Üstelik bu haber yazısında yargıdan evvel hüküm veren, kendisini mahkeme yerine koyan alçak bir propaganda dili kullanıldı. Adalet Bakanı’na sesleniyorum: Soruşturmanın gizliliğini ihlal edip Yeni Şafak’a algı oluşturması ve propaganda malzemesi yapması için bilgi sızdıran utanç kaynağı yargı mensuplarına soruşturma açacak mısınız?” dedi.

‘MESAJLAR SORUŞTURMANIN SEYRİNİ BELİRSİZLEŞTİRİYOR’

Ankara Barosu Başkanı Av. Mustafa Köroğlu ise başsavcılığın önce Yeni Şafak’taki haberi yalanlayıp, ardından İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Akın Gürlek tarafından iddianamenin açıklanmasını “yargısal bir çelişki” olarak yorumladı. Av. Köroğlu; “Yargı makamları arasındaki açıklama farklılıkları ve aynı gün içinde kamuoyuna verilen çelişkili mesajlar; soruşturmanın seyriyle ilgili ciddi bir belirsizlik yaratmaktadır. Yargıya olan güveni zedelemektedir. Yargının güven tesis etmesi, yalnızca verdiği kararlarla değil, süreçlerin tutarlılığıyla da mümkündür" ifadelerini kullandı.