Bugün 23 Nisan, ‘Hüzün’ doluyor insan…
Sevgili okurlarım,
Yine bir 23 Nisan fakat ne yazık ki neşe dolamıyor insan. İki binli yılların başından beri bayramlarımızın o büyülü heyecanı, neşesi, sevinci neredeyse kayboldu gitti.
Bayram, Türkçe bir sözcüktü. Büyük Türk bilgini Kaşgarlı Mahmut’un Divan-ı Lügat-it Türk adlı eserinde bayram sözcüğü, “bedhrem” olarak geçmekte yani “neşe ve sevinç günü” demekti. Sözlükte de bayram “ Neşe ve sevinç günü, dini ve milli bakımdan hususi değeri olan ve milletçe kutlanan gün veya günler” olarak tanımlanmakta. Bedhrem kelimesi çeşitli Türk Topluluklarında farklı söyleyiş şekilleriyle “sevinç ve eğlence günü” olarak kullanılagelmiştir. Buna göre, Oğuz Türkleri’nde önceleri “beyrem” olarak söylenmekteyken Anadolu Coğrafyasına “bayram” olarak girmiştir. Bir çilenin, bir hasretin bitimidir bayram. Bayram bizim dilimizde birçok deyim ve atasözümüzde de neşe ve sevinç kaynağı şeklinde yer almaz mı zaten ?
Bir millet düşünün, milli bayramları var; ama kutlamıyor, kutlanmıyor. Milli bayramsız bir millet düşünülemez oysa. Çünkü milli bayram toplumların “Millet” olma şuurunun şekillendiği ve kuvvetlendiği günlerdir. Milli bayram dendiğinde millet olarak emek verilen ve ülkeyi koruyabilmek adına canın ortaya konulduğu günlerdir. Birlik ve beraberliğimizi pekiştiren sevinçli günlerdir.
Anımsayın geçmişi: evlerin balkonlarına bayraklar asılır, sınıflar süslenir, günün anlam ve önemini belirten programlar yapılır. Resmi törenler olur, çocuklar trampet, bando çalar, halk oyunları sergilenir, aylar öncesinden ezberlenen şiirler okunur hatta okurken kıta unutulur, gösteriler bittikten sonra akşam da fener alayı düzenlenirdi. Hatta bazı devlet kuruluşlarında 23 Nisan’da çocuk baloları tertiplenirdi. Şeker Fabrikaları’nda biz bunu çok yaşadık.
İşte 23 Nisan o özel günlerden biriydi. Hem ulusal egemenliğin hem de çocukların bayramı. Ulusal Egemenlik Bayramı saltanatın kaldırılışının ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunu gerçekleştiren TBMM’nin egemenliği padişahtan alıp halka vermesini kutlamak amacını taşırken, Çocuk Bayramı da savaş sırasında yetim ve öksüz kalan yoksul çocukların bir bahar şenliği ortamında sevindirmek amacını taşımaktadır.
Ulu önder Atatürk yaşamı boyunca tüm sevdiklerine hangi yaşta olursa olsun
” çocuk” diye seslenirdi. Onun sözlüğünde çocuk “sevgi” demekti. Çocuğu yoktu ama bütün çocuklar onun öz evlatları gibiydi. Atatürk çocukların riyakarlık bilmeden bütün istek ve arzularını içlerinden geldiği gibi açıklamalarından çok hoşlanırmış. Onun evladı olmak bizim için mutluluk ve gururdur. “Beni ne zaman görmek isterseniz aynaya bakın. Siz Türk çocukları benim birer parçamsınız, ben de sizin” demiştir.
Ne var ki, bugünkü bayramların eski tadı yok. Eskiden bayramlar, heyecanla beklenir, çocuklar bir ay öncesinden bayramı karşılama hazırlığına başlanırdı. 23 Nisan 1920'de açılan Türkiye Büyük Millet Meclisi ile bağımsız ve demokratik Türkiye Cumhuriyeti'nin en önemli adımı atılmış oldu. Ne tesadüftür ki o dönem İspanyol Gribi gibi bir salgın ortaya çıkmış ve birçok insan hayatını kaybetmiş bugün de 101.yılda yine bir pandemi söz konusu ve pek çok insan hayatını kaybediyor…
23 Nisan bana göre çok önemli bir gün. Bekliyorum ki sokak sokak, ev ev, cam cam her yer kırmızı bayraklarla donatılsın. Fakat ne yazık ki çok az evde bu görüntüler var. Süslemelerden geçtim insan kağıttan bayrak dahi asamaz mı şu pencereye. Bu kadar mı yıldık bu kadar mı uzaklaştık milli duygulardan?
Tarih sosyolojisinin ortaya koyduğu gerçeklerden birisi milletlerin zaaf ve çöküşlerinde iç sebeplerin dış sebeplerden daha kuvvetli olduğudur. Çöküşü hazırlayan iç sebeplerin en başında da kendi kültüründen, milli değerlerinden uzaklaşmak, yabancı kültür unsurlarına ve kültür değerlerine sahip çıkmak gelmektedir. Ziya GÖKALP der ki: “ Tarih boyunca kuvvetli kültürler, daima medeniyetlere galebe çalmışlardır. Çünkü medeniyetlerin beraberinde getirdikleri çeşitli zevkleri vardır. O zevkler, milletleri kolaylığa, tembelliğe alıştırırlar. Hâlbuki kültürde, insanları dinamik yaşatan gizli bir kuvvet saklıdır. Medeniyetlerin zevkleri içinde gevşeyen, dağılan tembelleşen Milletler, kültürüne sımsıkı bağlı Milletlerin hücumuna uğrayınca hezimeti yaşarlar. Bu bakımdan bir millet, hem ilimde teknikte gelişmeli, yükselmeli, hem de kendi kültür değerlerine sımsıkı bağlı kalmalıdır.”
Milli bayramları eski canlılığında yaşatmalı, nesilden nesile intikali hususunda da gerekli hassasiyeti göstermeliyiz. Yüzyılların birikimiyle oluşturduğumuz bayram kültürümüzü de bu çerçevede düşünüp değerlendirmeliyiz. Yoksa Ziya GÖKALP’ın işaret ettiği hazin sonuca maruz kalırız.
Bu sebeple milli bayramları çocuklarımıza anlamına uygun biçimde yaşatmalıyız. Milli ve manevi değerlerimize sahip çıkarak, yardımlaşma, dayanışma ve hoşgörü duygularını benimsettiğimiz sürece, inanıyorum ki daha güzel günlere ulaşacağız.
KUTLU OLSUN 23 NİSAN!...
Yorum Yap