Bir ülkede hukuk iktidarın emrinde olunca her şey olağanlaşır, hukukla uzaktan yakından ilgisi olmayan kararlara yönelik şaşkınlık duygusu bile ortadan kalkar. “Olmaz” denilen her şey olur! Genel Kurmay Başkanı’ndan milletvekiline, gazetecisinden belediye başkanına herkes her an gözaltına alınabilir, tutuklanabilir, hem de bütün bunlar “tutuksuz yargılama esastır” söylemi altında olur…
Otoriter yapıların en önemli ortak özelliği olan “ikili hukuk” uzunca bir süredir Türkiye’de zirve yapmış durumda.
Seçmen desteğini kaybeden, “terörsüz Türkiye” sürecinde de görüldüğü gibi toplumsal rıza alamayan iktidar bloku uluslararası konjonktürün de desteğiyle yalnızca yargıyı değil devletin bütün kurumlarını kullanarak istediğini yapıyor.
İktidarın neyi isteğini görmek için büyük analist olmaya gerek yok, iktidar muhalefetsiz ve seçimsiz bir Türkiye istiyor!
Herkesin kendisiyle hizalanmasını istiyor. Hizalanmak istemeyen herkese “düşman hukuku” uygulanıyor!
İstanbul CHP İl Başkanlığının görevden alınması ve kayyum ataması, eğer özel pazarlıklar yoksa 15 Eylül’de CHP’ye “mutlak butlan” ya da kayyum kararının alınacağını işaret etmekle kalmıyor, iktidar yargı üzerinden “siyasi bir partiyi kimin yöneteceğini” belirliyor!
Üstelik Bahçeli’nin açıklamalarına bakıldığında iktidar blokunun CHP’ye yönelik sert hamlelerinin bununla sınırlı kalmayacağı, gerektiğinde Özgür Özel başta olmak üzere birçok milletvekilinin dokunulmazlıklarının kaldırılacağı ve tutuklanana bilecekleri bile konuşuluyor.
Çünkü siyasi ömrünü “ömür boyu” sürdürmek isteyen Erdoğan’ın tek şansı CHP’yi parçalamak, kendi içinde kavga ettirmek ve olabiliyorsa meclisteki komisyon masasından CHP’nin ayrılmasını sağlayarak, CHP ile DEM’i karşı karşıya getirmek!
Nitekim Ekim 2024’den bu yana devam eden siyasi operasyonlar dikkate alındığında yalnızlaşan ve seçmen çoğunluğunu kaybeden iktidar, yaptığı hamlelerle bir yandan ekonomik kriz gibi ülkenin en temel sorununu konuşulmasını fiili olarak engellediği gibi, diğer yandan da yarattığı siyasi iklimle CHP’li belediyeleri iş yapamaz hale getiriyor ve bütün bunların sonucunda da özellikle CHP’li seçmeni bıktırmak, demoralize etmek istiyor!
Yargının “siyasi yol temizliği” için kullanıldığı bir ortamda, klasik muhalefet araçları da siyasi operasyonları durdurmaya yetmiyor. CHP İstanbul İl Başkanlığı’na kayyum atanması iktidarın çaresizliğini gösterse de muhalefeti zorunlu bir biçimde savunmada tutmaya yetiyor. Erken seçim isteği karşılık bulmadığı gibi iktidar hamleleriyle adeta “seçimsiz Türkiye” diyor. Çünkü, siyasi olarak kaybettiğini gören Erdoğan, hiçbir şekilde kaybetmeyeceği bir sistem arıyor!
İktidarın oyununu bozabilmenin temel koşulu, en başta CHP içinde bir yarılmayı, olası parçalanmayı engellemekten geçiyor! Çünkü hem 31 Mart seçimlerinde, hem de son aylardaki kamuoyu yoklamalarında görüyoruz ki, muhalefetin ana omurgasını, amiral gemisini CHP oluşturuyor. CHP’nin devre dışı bırakıldığı, ana omurganın kırıldığı bir senaryo Erdoğan’ı ömür boyu iktidar yapar!
Siyasi gelişmeler ve duruşma takvimi dikkate alındığında belli ki Eylül oldukça uzun bir ay olacak!
Bu yüzden tek çare, yalnızca Erdoğan’dan değil, Bahçeli’den de bir “yumuşama” beklemeden, Bahçeli’den medet beklemeden, “meclis seninle güzel” gibi saçma sapan övgüler dizmeden, toplumsal mücadeleyi büyütmek, siyaseti bütün toplumsal kesimlere yaymak!