Özgür Özel: İddianameyle birlikte görüntüleri yayınlayacağım
Kılıçdaroğlu: “Erdoğan diktatör olmanın gereklerini yerine getiriyor”
CHP lideri Kılıçdaroğlu, Genelkurmay Başkanı Akar ile Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın’ın, Abdullah Gül’e yaptığı “ziyaret”e yönelik sert eleştirilerini sürdürüyor. Kılıçdaroğlu, “Erdoğan’ın bu tavrı, korkunun eseridir. Demokrasiye bundan daha açık gölge düşürülemez. Erdoğan bir diktatör olmanın gereklerini yerine getiriyor” dedi.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar ve Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın’ın, eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile görüşmesi için “Erdoğan’ın bu tavrı korkunun eseridir. Demokrasiye bundan daha açık ve net gölge düşürülemez. Erdoğan bir diktatör olmanın gereklerini yerine getiriyor. Demokrasiden yana olan bir kişinin adaylığını, konuşmasını engellemek gibi bir arayışa girmiştir” dedi. ERdem Gül’ün Cumhuriyet’teki yazısı şöyle devam ediyor; Gül’ün aday olmamasında ziyaretin etkisinin olmadığını dile getiren Kılıçdaroğlu, “Mutabakat sağlanamadığı için aday olmadığını söyledi. Gül’ün demokrasiden, Erdoğan’ın dikta yönetiminden yana olduğu da çok net ortaya çıkmıştır” ifadelerini kullandı. Seçim kampanyasını ‘hayır kampanyasının bir başka versiyonu’ olarak yürüteceklerini dile getiren Kılıçdaroğlu, “Her siyasi parti kendi mitingini yapacak. Cumhurbaşkanı adayı da bağımsız çalışacak. Ama söylemler aynı olmalı. Seçimi yüzde 60 ile ikinci turda alırız” diye konuştu.
Kılıçdaroğlu, partisinin il başkanları toplantısı için bulunduğu Kayseri’den Marmaris’e giderken, uçakta, sorularımızı yanıtladı. Kılıçdaroğlu’nun mesajları şöyle:
Demokrasiye gölge düşürdü
(Akar’ın Gül’ü ziyareti) Bir dikta yönetiminin, kendi geleceğini güvence altına almak için askerleri kendi vesayeti ve düşüncesi paralelinde kullanmasıdır. 28 Şubat sürecinden çok daha ağırdır. Bu kadar açık bir baskının kurulması, 24 Haziran’da ortaya çıkacak tablodan korkmalarındandır. Bir kişiyi cumhurbaşkanı adayı yaptırmamak için devleti, devletin gücünü kullanan bir yapıya tanık olduk. Düne kadar ‘askeri vesayet’ diyen, ‘Demokrasinin üzerindeki vesayeti kaldırdık’ diyen bir kişinin, devletin kurumlarını ele geçirdikten sonra, bir kişinin Cumhurbaşkanlığı adaylığını engellemek için Genelkurmay Başkanı’nı, yanına ‘saray sözcüsünü’ verip, Abdullah Gül’ün yanına göndermesi asla kabul edilemez. Erdoğan’ın bu tavrı korkunun eseridir. Demokrasiye bundan daha açık ve net gölge düşürülemez. Bu tavır, Erdoğan’ın demokrasiden yana olmadığını da çok açık bir biçimde gösteriyor. Erdoğan bir diktatör olmanın gereklerini yerine getiriyor. Demokrasiden yana olan bir kişinin adaylığını, konuşmasını engellemek gibi bir arayışa girmiştir.
Gül ziyareti etkili olmadı
Ziyaretin etkili olup olmadığını basın toplantısından anladık. Gül, kendisiyle görüşen çevrelere geniş bir mutabakat sağlanırsa aday olacağını ifade ettiğini söylemiştir. O mutabakat sağlanamadığı için aday olmadığını söyledi. Dolayısıyla vesayete karşı boyun eğen cumhurbaşkanı olmadığını göstermiştir. Gül’ün demokrasiden, Erdoğan’ın dikta yönetiminden yana olduğu da çok net ortaya çıkmıştır. (Akşener aday olmasaydı, Gül’ü destekler miydiniz?) O konu geçmişte kaldı. Yorum yapmak bugün için doğru değil. O konuya girmek istemem. Gül ile benim bir temasım olmadı.
Yok’ ki söyledi
11. Cumhurbaşkanı, mutabakat olsaydı neleri yapacağını anlattı. Şeffaflık, liyakat, hesap verilebilirlik; bunları yapacağını belirtti. Bu ne demektir. Bunlar ‘yok’ demektir. Kendisini eleştiren AKP’lileri de ‘İki elinizi başınızın arasına alıp düşünün’ dedi. ‘Gidişat hayra alamet değildir’ dedi. Bütün bu olayları görmezlikten gelme sorumsuzluğu olamaz. Gül, sorumluluk içinde bu açıklamaları yapıyor. AKP’nin kuruluş felsefesinden uzaklaştığını da söyledi. AKP’nin kuruluşunda, toplumun önüne konulan bildirgede “kuvvetler ayrılığı, hukukun üstünlüğü, şeffaflık, hesap verilebilirlik” vardı. Milletvekili adaylarının önseçimle belirlenmesi, yolsuzlukla, yoksullukla mücadele vardı. Ülke yasaklar ülkesi oldu. Sadece Kayseri’de 323 bin kişi sosyal yardımlarla ayakta durmaya çalışıyor. Yolsuzluklar konusunda çığırı açan, hatta devleti soyanların devletin tepesine tırmandığını gördük.
İttifaktan her siyasal parti yararlanır
Her siyasi parti kendi listesiyle demokrasi birlikteliğini sağlıklı yürütmek için hareket edecek. Ancak ittifakın hangi koşullarda sağlanacağını şu anda açıklamayı doğru bulmuyorum. Sıcak bir yaklaşım var. Demokrasiyle katkı vermek, demokrasinin kökleşmesi için son derece iyi niyetle çalışıyorlar. İttifakla birlikte seçime girince 80 kadar daha fazla milletvekili çıkarılıyor. Bu durumdan her siyasal parti yararlanır.
İlk iş: Siyasi ahlak yasası çıkarmak
Yolsuzlukla mücadele konusunda yapacağımız ilk iş parlamentoda siyasi ahlak yasasını çıkarmak olacak. Bu, cumhuriyet tarihimizde ilk iş olacak. Hırsızın, uğursuzun Meclis’te işi olmayacak. Siyasetçi, halkına hesap verecek. Namuslu adamlardan siyasetçi olacak. Siyaset köşeyi dönme, halkı tokatlama aracı olmayacak.
Söylem aynı, miting ayrı
Her siyasi parti kendi mitingini yapacak. Cumhurbaşkanı adayı da bağımsız çalışacak. Onun için ayrı tutmak gerekir. Çünkü, cumhurbaşkanının bütçesi bağışlardan, milletvekili seçim bütçesi ise Hazine’den finanse ediliyor. İkisinin birlikte yürütülmesi bu açıdan doğru değil. Ama cumhurbaşkanı adaylarının ve genel başkanların miting söylemleri aynı olmalı. Seçim döneminde, referandumda izlediğimiz gibi doğrudan doğruya kanaat önderleriyle görüşeceğiz. Yüz yüze görüşmenin yeri ayrı. Toplumun her kesimine hitap edeceğiz. Hayır kampanyasının bir başka versiyonu olacak. Bunun artılarını referandumda gördük.
‘Hayır’ kampanyası gibi olacak
Bana göre “partili cumhurbaşkanı” olmamalı. Ben genel başkan olarak aday olmayacağımı aylar önce söyledim. Demokrasiyi savunanlar bu seçimi alacak. Çünkü demokrasiyi savunanlar blok oluşturdu. Hepinin ortak söylemi demokrasi. Seçimi de yüzde 60 ile ikinci turda alırız. Referandumda izlediğimiz doğrudan doğruya kanaat önderleriyle görüeşeğiz. Yüz yüze görüşmenin yeri ayrı. Toplumun her kesimine hitap edeceğiz. Hayır kampanyasının bir başka versiyonu olacak. Bunun artılarını referandumda gördük.
Merkez yoklaması ile 600 aday
Parlamento seçimleri için takvim kısa. Adayları merkez yoklamasıyla belirleme kararı aldık. 600 adayı merkez yoklamasıyla belirleyeceğiz. Tabii genel merkeze ciddi bir yük getiriyoruz. Ama belli yerlerde örgütün nabzını tutmak için belki eğilim yoklamaları yapacağız. Bunu yaparken illerin özelliklerini de dikkate alacağız.
Toplumsal barış için anayasa
Türkiye’nin tümüyle vesayetten arınmış, özgür iradesiyle anayasa yapmaya ihtiyacı var. Bu, toplumsal barış için çok önemli. Bu, ulusal barışın sağlanması açısından da son derece önemli. CHP olarak anayasa ön çalışmasını yaptık. Diğerleri ne kadar katılırlar bilmiyorum. 25 Haziran sabahı demokrasimizi güçlendirecek bir süreci yakalarsak, ki yakalanacağına da inanıyorum, toplumsal barışı sağlamak, birlikte yaşamayı güvence altına almak için bir anayasaya ihtiyaç var.
Erdem Gül’ün yazısının tamamı için TIKLAYINIZ
Yorum Yap