İstanbul ‘Deprem korkusu’ ile modern gecekondularla donatılıyor

İstanbul, deprem korkusu araçsallaştırılarak yeniden rant eksenli modern  gecekondularla donatılıyor”

 

– Türkiye’nin gündemine “deprem” kaygısıyla giren kentsel dönüşüm sürecinde ortaya çıkan İstanbul’ un sahil şeridindeki yerleşim birimlerinde  özellikle de Bağdat Caddesi çevresindeki münferit bina yıkımları, bitmeyen gürültü ve çevre kirliliğine yol açarken, sokakları makina mezarlığına dönüştürüyor

– Okan Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölümü öğretim üyesi  ve Patlayıcı Mühendisliği Derneği Yönetim Kurulu Başkanı  Prof. Dr. Kahriman:

– “Aslında şehri yeniden yeni gecekondularla donatıyorsunuz. Muhtemeldir ki bu binaları 20 yıl sonra tekrar yıkmak zorunda kalacağız. Bu sefer gerekçemiz, ‘Sokağı, yolu, otoparkı yok’ olacak.”

– “Kadıköy gibi bir yerde kültür köyü, sanat köyü, gençlik köyü olması, alanların bu şekilde tasarlanıp, mahalle mahalle, birim birim, fonksiyonlarına göre taranması ve taranma ekseninde yapılanmaların oluşması gerekir”

Patlayıcı Mühendisliği Derneği Yönetim Kurulu Başkanı ve Okan Üniversitesi Patlayıcı Madde Mühendisliği Yüksek Lisans Programı Koordinatörü Prof. Dr. Ali Kahriman, İstanbul’daki münferit bina yıkım ve yapım çalışmalarına değinirken, “Aslında şehri yeniden yeni gecekondularla donatıyorsunuz. Muhtemeldir ki bu binaları 20 yıl sonra tekrar yıkmak zorunda kalacağız. Bu sefer gerekçemiz, ‘Sokağı, yolu, otoparkı yok’ olacak.”

Türkiye’nin gündemine “deprem” kaygısıyla giren kentsel dönüşüm süreci son 3 yılda hız kazandı. İstanbul’un Anadolu Yakası’nda özellikle Kadıköy’de, Göztepe’de, Bağdat Caddesi çevresindeki münferit bina yıkımları, sokakları makina mezarlığına dönüştürmenin yanı sıra gürültü ve çevre kirliliğine yol açıyor.

İstanbul başta olmak üzere, ülkenin tüm yerleşim birimlerinin deprem tehdidi altında olduğu ve konut stokunun teknik, yasal ve yönetsel açıdan yeniden ele alınması gerektiği bir gerçek olmakla birlikte, sürdürülebilirlik ilkeleri doğrultusunda arazi kullanımı ve yönetim modeli ekseninde hazırlanmadığı anlaşılan, söz konusu yasa tasarısı tam bir çözüm niteliği taşımamakta. Şu bir gerçek ki, halkı yanına almayan, üst yönetim kararları doğrultusunda çözüm üretilmesine dayalı kentsel planlama anlayışı geride kalmıştır. Katılımcı planlamanın geliştiği günümüzde, söz konusu tasarıda afet tehditlerini araçsallaştırmayacak, yaratılacak katma değerin toplum yararına kullanımını öngören, dar gelirli mülkiyet sahipleri için uygun finansal destek modelleri de sunabilecek değişiklikler yapılmalı.

Prof. Dr. Ali Kahriman, bir göç kenti olan İstanbul’da deprem ihtimali olmasa da kent kültürünü oluşturmak için yapı dönüşümü gerektiğinin altını çizerek, şu bilgileri paylaştı:

“İki yöntem var. Biri bölgesel, alansal, diğeri ise bireysel, münferit, parsel bazında. İlki yerel yönetimlerin, büyükşehirin bir bölgeyi, bütün yapıların oturduğu zeminin riskli olduğunu tespit edip, bölgenin tümünü boşaltması. İkincisi ise yerel yönetimlerin bu risk analizlerini yapmadan, çeşitli lokasyonlarda münferit binaların eskimişliği, malzemesinin kötülüğü, teknolojisinin geriliği gibi nedenlerle ‘Deprem riski altındadır, yıkılması gerekir’ denilerek, binaların yıkılması.”

İstanbul, gelişmiş ülkelerdeki tarihi kentlerde olduğu gibi dokusu korunarak genişletilebilseydi, münferit bina yıkımı ve yeniden inşanın mümkün olabileceğini belirten Kahriman, “Sokağın, caddenin, otoparkın sorun olmaktan çıkarılabileceği ya da sorun olması beklenmeyen noktalara taşınabilirdi. Ne yazık ki Türkiye’de İstanbul başta olmak üzere böyle bir fırsat yok çünkü şehir zaten halen de modern gecekondu ekseninde yürüyor. Bugün bile yeni metotlarla gecekondular, AVM’ler, rezidanslar yapıyoruz. Sokağına, caddelerine giremediğimiz, araçlarımızla park yapamadığımız Silivri’den Tuzla’ya kadar sahil bandındaki bütün yerleşim birimlerimizin sokaklarına giremiyoruz” diye konuştu.

Kahriman, makul olanı, “kentin yeniden tanımlanarak, planlanarak yapılması” şeklinde tanımlayarak, değerlendirmelerde bulundu:

“Bölgedeki altyapıyı, sığınakları, otoparkları, sokakları, caddeleri, yeşil alanları birleştirerek ve dizaynını yaparak, daha modern, 40-50 sene sonra yıkılması düşünülmeyen, geleceğe de aktarılan, 100-200 sene sonra teknik ömrü bittiği zaman kendiliğinden yıkılacak binalar dizayn etmemiz gerekiyor. Şu anda her iki metod da başarılı gitmiyor. Sahil bandında bireysel yıkımlara gidiliyor. Dolayısıyla bireysel yıkımların ve yeniden yapılanmanın parsel bazında yapılmış olması çevre kirliliğine yol açıyor, sokakları makina mezarlığına dönüştürüyor. 5 katlı bir binaya 2-3 kat daha fazla verilerek altyapıyı restore etmeden, ona alan bırakmadan yeni binalar yapılıyor. Aslında şehri yeniden yeni gecekondularla donatıyorsunuz. Muhtemeldir ki bu binaları 20 yıl sonra tekrar yıkmak zorunda kalacağız. Bu sefer gerekçemiz, ‘Sokağı, yolu, otoparkı yok’ olacak.”

 

“Vatandaşların da içine alınacağı bir modeli hayata geçirmek gerekiyor”

Prof. Dr. Ali Kahriman, düzensiz bir şekilde konut yapılmasıyla şehir bir master plan ekseninde yürümediğine dikkati çekerek, Kadıköy, Fatih, Beşiktaş gibi ilçelerde münferit yıkımlar ve inşalar yapılarak, yeni gecekondular üretildiğini söyledi.

Patlayıcı kullanılarak, bilim ve teknoloji eksenli yıkım, temel kazısı yapıldığında çevre dostu metodlar uygulanabildiğini ifade eden Kahriman, “Bunu yapabilmek için parselleri birleştirmek lazım. Mesela Fikirtepe’de olduğu gibi. Bunu yaparsanız Türkiye makine mezarlığı olmaktan kurtulur. Düzensiz inşaat yıkım  faaliyetleri, ekonomiyi, sosyo-kültürel yapıyı da bozuyor, çevre kirliliği, zaman ve kaynak israfına neden oluyor, hız kazanılamıyor.  Kadıköy, Bakırköy, Tuzla’da yaşayan vatandaşlar, çok uzun süreyle makinalarla haşır neşir yaşamak durumunda kalacak” dedi.

Kahriman, sosyo-kültürel ve ekonomisi açısından uygun olan bir alan Kadıköy’de bina yenilenmesinin yanı sıra sokakların, caddelerin de yenilenmesi gerektiğini belirterek, şu görüşleri dile getirdi:

“Merkezi yönetim, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve ilçe belediyesi işbirliğiyle vatandaşların da içine alınacağı bir modeli hayata geçirmek gerekiyor. Belki 15-20 sene sonra bu binaları yeniden yıkıp yeniden yapmak ve alanları birleştirmeye moderleştirmeye doğru gitmek durumunda kalacağız. Kadıköy gibi bir yerde kültür köyü, sanat köyü, gençlik köyü olması, alanların bu şekilde tasarlanıp, mahalle mahalle bölüm bölüm fonksiyonlarına göre taranması ve taranma ekseninde yapılanmaların oluşması gerekir.”

 

“Patlayıcıyla yıkımda çevre-maliyet ikileminden kurtulabiliriz”

Ali Kahriman, kentsel dönüşüm yasası çıktıktan sonra patlayıcıyla binaların yıkılabilirliği konusunun gündeme alınarak, bu konuda yasa taslağı hazırlandığını, ancak henüz yürürlüğe girmediğini hatırlatarak, şunları söyledi:

“Patlayıcıyla yıkımda çevre-maliyet ikileminden kurtulabiliriz. Münferit binaların yıkılmasında mahsur yok. Bitişik nizam dahi yıkılabilir, ancak bu yıkım taşıma maliyeti kadar bir mühendislik hizmeti getirebilir. Bir an önce bir master plan yapıp bu şehri 100-500 yıllık bir şehre dönüştürecek modellerin ortaya konulması lazım. Bu yapıldığı zaman zaten bina yıkımları sorun olmaktan çıkacak ve patlayıcı esaslı yıkımların ortamı doğacak, ülke makine mezarlığına dönüştürülmeden ve kaynak zaman iş gücü başta olmak üzere israfların hepsi giderilecek.”