İstanbul’daki 6.2 şiddetindeki deprem ne anlatıyor?

23 Nisan 2025 tarihinde Marmara Denizi açıklarında meydana gelen 6.2 büyüklüğündeki deprem, hem İstanbul’un kırılgan kent dokusunu hem de kamuoyunun “Büyük İstanbul Depremi”ne dair kolektif bilinçaltındaki korkuları bir kez daha gün yüzüne çıkardı. Kandilli Rasathanesi’ne göre sarsıntı, Ganos Fayı ile Çınarcık Çukuru arasındaki bir segmentte gerçekleşmiş olup, bu bölge uzun süredir sismik boşluk (seismic gap) olarak nitelendirilmektedir.

Bu tür orta büyüklükteki depremler, 1999 Gölcük Depremi sonrası sıkça vurgulanan “gerilim transferi” (stress transfer) teorisi kapsamında önemli birer uyarı niteliği taşır. Parsons (2004) ve Stein et al. (1997) gibi araştırmacılar, Marmara fay zonunun batıdan doğuya doğru gerilim biriktirdiğini ve özellikle Adalar Fayı ile Kumburgaz Segmenti’nin, İstanbul’a 15–20 km mesafede olduğu için yüksek risk barındırdığını belirtmişlerdir. Son sarsıntı bu segmentlere doğrudan bağlı olmasa da, yer kabuğundaki dengelerin değişimine katkı sağladığı kesindir.

İstanbul’un zemin jeolojisi, özellikle alüvyon dolgu alanlarda rezonans etkisini artırarak yapı stoğunun kırılganlığını daha da görünür kılar. Boğaziçi Üniversitesi Deprem Mühendisliği Anabilim Dalı’nın çalışmaları, 7.2 veya üzeri bir depremin, 100 binin üzerinde yapıyı ciddi şekilde etkileyebileceğini göstermektedir. Bununla birlikte, AFAD ve İBB tarafından yürütülen mikro-bölgeleme ve kentsel dönüşüm projelerinin henüz yeterli yaygınlığa ulaşmadığı, sahadaki verilerle sabittir.

Bu bağlamda 6.2’lik deprem, hem doğrudan bir tehlike hem de bir tür “öncü uyarı” olarak değerlendirilmelidir. İstanbul’un geleceğini belirleyecek olan, sarsıntıya değil, ona ne kadar hazırlıklı olunduğuna verilen yanıttır.