Özgür Özel: “Erdoğan, fakiri sevmiyor, zenginden alacağı vergiyi siliyor”
ESP’nin 13’ü tutuklu 23 kişinin yargılandığı dava başladı
Aralarında Etkin Haber Ajansı (ETHA) çalışanları İsminaz Temel, Havva Cuştan ve Ezilenlerin Hukuk Bürosu avukatları Özlem Gümüştaş, Sezin Uçar ile ESP üye ve yöneticilerinin olduğu 13’ü tutuklu 23 kişinin yargılandığı davanın ilk duruşması 27. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü. Sosyalizm ve meslek ilkelerinin yargılandığı davada, demokrasi, ifade özgürlüğü, barış savunuldu.
ETHA editörü İsminaz Temel ve muhabiri Havva Cuştan’ın ile avukatlar Özlem Gümüştaş ve Sezin Uçar’ın tutuklu, avukat Gülhan Kaya ve Ali Haydar Doğan’ın da tutuksuz olarak toplam 13’ü tutuklu 23 kişinin, “Örgüt üyeliği” ve “örgüt propagandası” iddialarıyla yargılandığı davanın ilk duruşması İstanbul 27’nci Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü.
Zeynep Kuray‘ın Birgün‘deki haberi şöyle devam ediyor: HDP milletvekilleri Züleyha Gülüm, Gülistan Koçyiğit, Musa Piroğlu Suruç Aileleri, Cumartesi Anneleri, insan hakları savunucuları, uluslararası gözlemcilerin yanı sıra çok sayıda siyasi parti ve demokratik kitle örgütü temsilcisinin katıldığı duruşmada , tutuklu ve tutuksuz yargılananlar hazır bulundu.
SORGUYA KATILAN SİVİL POLİSLER SALONDAYDI
Duruşmada kimlik tespiti yapıldığı sırada salona giren aileler, tutuklulara selam vermesi jandarma tarafından engellenmek istendi. Bu duruma tepki gösteren Avukatlar ile Jandarma arasında kısa süreli gerginlik yaşandı. Daha sonra ayağa kalkan askerler, ailelerinin tutuklu yakınlarını görmesi engellenmeye çalıştı. Duruşma salonun dolu olması nedeniyle aileler yerde oturmak zorunda kaldı. Mahkeme heyetinin salonda yerini alması ile kimlik tespitiyle başlayan duruşma. Avukatlar izleyici sıralarında yer alan polislerin duruşma salonundan çıkarılmasını istedi. Söz konusu sivil polislerin müvekkillerinin sorgusuna katıldığını dikkat çeken avukatların bu talebi Mahkeme Başkanı Abdurrahman Orkun Dağ tarafından reddedildi.
ADALET BAKANLIĞI’NDAN İZİN ALMADAN SORUŞTURMA YÜRÜTÜLDÜ
Savunmalara geçilmeden söz alan Avukat Bilgin Aydın, dosya kapsamında yargılanan dört avukat hakkında Adalet Bakanlığı’ndan izin alınmadan soruşturma yürütüldüğünü belirterek, yargılamanın durdurulması ve hukuka aykırı delillerin dosyadan çıkarılmasını talep etti. ÖHP İstanbul Eşsözcüsü Avukat İlknur Alcan ise , soruşturmanın ilk aşamadan itibaren hukuka aykırı olarak yürütüldüğüne işaret ederek, arama, yakalama, el koyma, gözaltı işlemlerinin tamamı kanuna aykırı olarak yapıldığını vurguladı. İddianamede gösterilen delillerin 2013, 2014, 2015, 2016 yıllarında gösteri ve cenazelerdeki fotolar ve tespitlere dayandığına dikkat çeken Alcan, polislerin savcı talebi ve hakim kararı olmadan görüntü alıp arşiv oluşturduğunu belirtti. Gizli tanık ifadelerinin beyanlarının da delil olarak kabul edilemeyeceğini söyleyen Alcan, bu beyanların dosyadan çıkartılmasını talep etti. Mahkeme heyetinin kısa bir ara verip taleplerini teker teker reddettiği duruşmada ilk savunmayı Ezilenlerin Hukuk Bürosu tutuklu avukatlarından Özlem Gümüştaş yaptı.
‘HEDEF SEÇİLMEMİZ TEDASÜF DEĞİL’
Gümüştaş savunmasına, duruşma salonunda dayanışma için bulunan herkesi selamlayarak savunmasına başlayan Gümüştaş, “ Katledilen Tahir Elçi saygıyla anıyorum. ÇHD’li ve HHB’li tutsak meslektaşlarımıza da bu salondan dayanışma duygularımı gönderiyorum” dedi. 2006 yılından bu yana avukat olduğundan bu yana hak ihlalleri üzerine çalıştığını belirterek, hedef olarak seçilmesinin tesadüf olmadığına işaret etti. Bu türden siyasi yargılamalar ve tutuklamalarla toplumunun çaresiz bırakılmak istendiğini vurgulayan Gümüştaş, “Bu duruma alışmamız bekleniyor. Alışmıyoruz! Bugün bu salonda olanlar, burada olmanın ağırlığını taşımak yerine inadını ve inancını büyütüyoruz. Bu dönem adli makamlar, hükümet karşıtı her fikir karşısında, ‘terör örgütü üyeliği’, ‘örgüt propagandası’ soruşturmalarını ve tutuklamayı caydırıcı bir yöntem olarak uyguladı. Bu yaklaşım düşman ceza hukuku yaklaşımıdır” diye konuştu. Hazırlanan iddianamenin TEM polisleri tarafından hazırlanan fezlekenin aynısı olduğuna işaret eden Gümüştaş, mahkeme heyetine: “Şimdi biz soruşturmanın savcılık tarafından yürütüldüğüne nasıl inanalım? Bu dosyanın TEM büro yerine adli mercilerce oluşturulduğuna nasıl itimat edelim?” sorusunu yöneltti. 12 yıldır eğilmeden bükülmeden mesleğini icra etmeye çalıştığını ifade eden Gümüştaş, “Tahliye olduğum taktirde de bu toprakları terk edecek değilim bu davanın takipçisi olacağım. Ayın 20’sinde Suruç Katliamı’nın yıldönümünde ya Amara’da olacağız ya da ölülerimizin yattığı toprakların başında olacağız. Biz bu memleketin toprağına bağlıyız. Hiçbir yere gitmeye niyetimiz yok” dedi.
MAHKEME BAŞKANINA JET TERFİ
Duruşmaya verilen aranın ardından 27. Ağır Ceza Mahkeme Başkanı Abdurrahman Orkun Dağ’ın Yargıtay’a atandığı öğrenildi. Dağ’ın yerine Halit İçdemir’in mahkeme başkanlığına atanmasıyla heyet değişti.
‘MÜCADELEDEN VAZGEÇMEYECEĞİZ’
Ezilenlerin Hukuk Bürosu avukatlarından Sezin Uçar savunmasına 10 Ekim Ankara katliamında yaşamını yitiren meslektaşı Av. Uygar Coşkun’u ve Diyarbakır’da katledilen Tahir Elçi’yi anarak başladı.Yaşanan süreçte yanlarında olan meslektaşları, müvekkilleri ve Suruç ailelerine teşekkür ederek sözlerine başlayan Uçar, “Adalet mücadelesini duruşma salonlarından ibaret görmediğimiz için, özel yetkili mahkemelere karşı olduğumuz için, bağımsız yargı mücadelesi verdiğimiz için 9 aydır tutukluyuz. Devrimcilerin avukatlığını yaptığımız için, kadına yönelik şiddete karşı mücadele ettiğimiz için, Kürt halkına karşı işlenen insanlık suçlarına ortak olmadığımız için tutukluyuz. Adalet mücadelemizin meşruluğu ile gerek duruşma salonlarında, gerekse hapishanede mücadele etmekten vazgeçmeyeceğiz” dedi. Defalarca ifade için savcılığa gitmelerine ve dilekçe vermelerine rağmen dosyanın emniyette olduğu gerekçesiyle ifadelerinin alınmadığını belirten Uçar, “Buna rağmen aylar sonra operasyonla gözaltına alındığına dikkat çekti. Takipsizlik veya beraat kararı verilen eski dosyalarının bile kanaat oluşturmak için iddianameye konulduğunu belirten Uçar, “Nasıl ki yaşamını yitiren müvekkillerimizin cenazelerini teslim alıp otopsi işlemlerine katıldıysak, cenaze ve anmalarına da katılırız. Bunun suç olarak görülmesi insanca yaklaşımdan uzaktır” dedi.
‘GÜCÜMÜZÜ GERÇEĞİN SAHİBİ HALKLARDAN ALIYORUZ’
Uçar’ın ardından ETHA editörü İsminaz Temel savunmasıyla devam etti. Musa Anter, Metin Göktepe ve özgür basın mücadelesinde yaşamını yitiren tüm gazeteci meslektaşlarını anarak savunmasına başlayan Temel, “Gücümüzü medya patronlarından, egemenlerden değil gerçeğin sahibi halklardan alıyoruz. Sorumluluğumuz da sadece onlara karşıdır” dedi. Etkin Haber Ajansı’nın kurulduğu 2010 yılından bu yana çizgisinden ödün vermeden, tüm zorluklara rağmen çalışanlarının ortaya çıkardığı emekle bugüne geldiğini söyleyen Temel, “ETHA, açlığa ve yoksulluğa mahkum edilen, grev hakları lokavtlarla gasp edilen işçilerin, parasız bilimsel anadilde eğitim isteyen öğrencilerin, üniversitelerin bilim üretmesini isteyen akademisyenlerin sesi oldu” diye konuştu. Sosyalist bir gazeteci olduğunun altını çizen Temel, “Yaptığım haberlerden, çalıştığım ajansın muhalif haber çizgisinden dolayı yargılanıyorum. Gazetecilik de haber yapmak da suç değildir” vurgusunda bulundu.
‘SURUÇ KATİLLERİ DEĞİL ŞEHİT AİLELER YARGILANIYOR’
Suruç Katliamında hayatını kaybeden Ezgi Sadet’ın kardeşi Özgen Sadet, 33 Düş Yolcusu’nu anarak savunmasına başladı. Suruç’un katilleri ve sorumluları hala ortaya çıkartılmazken, Suruç şehitlerini ananlar ve aileler yargılandığına işaret eden Sadet,” Suruç için adalet talebimize, sesimizi yükseltmemize en başından beri tahammül edilmedi. Suruç aileleri ve yaralılar olarak defalarca gözaltına alınıp tutuklandık. Buna rağmen adalet aramaya devam edeceğiz” diye konuştu. 33 Düş Yolcusu’nun anmalarına katılmanın dahi suç olarak gösterildiğini belirten Sadet, şunları kaydetti: “Bizler adalet saraylarında değil cezaevleri kampüslerinde adalet aramak zorunda bırakıldık. Katliam failleri bulunmaz ve tutuklanmaz iken, Soma katliamı davasında; 301 işçi için failler yalnızca kişi başı 6 gün hapis yatacak iken, bizlerin adalet arayışçıları tutuklanması ne kadar adildir?” Sadet son olarak “Ben cenazesine katılamadığım Sennur annenin mezarını ziyaret ve 20 Temmuz Suruç anmasına katılmak için tahliyemi talep ediyorum” dedi.
‘SAVCI KÖTÜ NİYETLİ’
Etkin Haber Ajansı muhabiri Havva Cuştan ise, ETHA’da günlük yayınlanan ‘Gündem’ bölümünün savcı tarafından ‘örgüt talimatı’ olarak gösterilmesinin “kötü niyetli” bir yaklaşım olduğunu ifade ederek, “İddia makamı ajansların nasıl haber yaptıklarına baksaydı. ETHA’nın gündem sayfasının diğer ajansların yaptığı gibi bir rutin gazetecilik faaliyeti olduğunu anlardı” dedi.
Rojava’da IŞİD’e karşı savaşırken hayatını kaybedenlerin cenazelerine katılmayı suç olarak görmediğini vurgulayan Cuştan, “Özgür basın geleceğini savunuyorum. Bunu da insani vicdanım için yapıyorum” diye konuştu. Cuştan, “Suruç’ta yanı başımda yaşamını kaybedenleri andığım için, Suruç için adalet istediğimiz için yargılanıyoruz” dedi.
“Burada açık bir yargılama yapılıyor” dedi. Mahkeme heyeti sonrasında avukatların itirazlarını talep olarak kabul etti. Daha sonra heyet talebi reddetti.
‘EL KOYMA, YAKALAMA, GÖZALTI İŞLEMLERİ HUKUKA AYKIRI’
Savunmalar öncesi duruşma avukatları söz alarak, taleplerde bulundu. Avukat Bilgin Aydın, dosya kapsamında dört avukatın yargılandığını dile getirerek, avukatların soruşturmaya dahil edilebilmesi için Adalet Bakanlığı’ndan izin alınması gerektiğini kaydederek, bu yönlü bir iznin alınmadığını söyledi. ÖHP İstanbul Eşsözcüsü Avukat İlknur Alcan, “Soruşturma ilk aşamadan itibaren hukuka aykırı. Arama, yakalama, el koyma, gözaltı işlemlerinin tamamı kanuna aykırı olarak yapıldı. İddianameye de dayanak olan deliller 2013, 2014, 2015, 2016 yıllarında gösteri ve cenazelerdeki fotolar ve tespitlere dayanıyor. Bu kayıtlar yapılırken bir soruşturma yok, savcılık talebi hakimlik kararı yok. Polis kendince görüntü alıp arşiv oluşturuyor. Sonra 2017’de tespit diyor. Kolluğa böyle bir tespit emrini kim verdi? Hakimlik kararı yok. Sadece burada yargılanan 23 kişi tespit ediliyor. Görüntüler delil olarak sunuluyor. Bu hukuka aykırı. Bu görüntü ve kayıtlarla suç isnat etmek, sorgulamada bunların sorulması yargılamayı hukuksuz hale getirecek. Bunlar dosyadan çıkarılmalı” dedi. Gizli tanık ifadelerinin beyanlarının da delil olarak kabul edilemeyeceğini söyleyen Alcan, bu beyanların dosyadan çıkartılmasını talep etti.
‘DİJİTAL DELİLLER DOSYADAN ÇIKARTILMALI’
Müvekkillerin evlerinde yapılan aralamalarda dijital malzemelere imajları alınmadan el konulduğuna dikkat çeken Alcan, imajların alınarak dijitallerin avukatlara teslim edilmesi gerektiğini belirterek, “Yargılanan meslektaşlarımız var. Müvekkillerine ait dokümanlara da el konuldu. Üzerinde çok kolay oynanacak veri. İmaj alınmadığından kontrol edemeyiz. Bu delillerden elde edilecek hiçbir veri hukuki değildir, bunlar kirlenmiş delillerdir” dedi. Alcan, dijital delillerin de dosyadan çıkartılmasını talep etti.
TALEPLERE RED
Avukatların talepleri ardından mahkeme heyeti, talepleri değerlendirmek üzere duruşmaya kısa bir ara verdi. Mahkeme heyeti verdiği ara kararında tüm taleplerin reddine karar verdi.
Mahkeme heyeti tarafından iddianame özetinin okunmasının ardından duruşma, tutuklu Avukat Özlem Gümüştaş’ın savunmasıyla devam etti.
Gümüştaş, iddianameyi değerlendirdi ve iddiaları kabul etmedi. Cezaevindeyken koğuşun ve maphusların avukatı olduğunu söyleyen Gümüştaş, “Tebligatlar cezaevine geldi. Tutukluluğumda resmi avukatlığımı benden alamadılar. Kendi mesleğimize has dayanışmanın en güzelini yaşadım. Avukat arkadaşlarım doğum günü kutladı. Şiir kitapları getirdiler. Avukatlarım aynı zamanda mahpus arkadaşım oldu” dedi.
12 yıldır avukatlık yaptığını belirten Gümüştaş, “Eğilmeden bükülmeden bu mesleği yapmaya çalıştım. Sözümü sakınmayan bir avukat oldum. Ben bütün süreçler boyunca şöyle düşündüm, bir atmosfer gelir başka atmosfer gelir onu yıkar. Bizim mesleğimiz yine kalır. O nedenle yasalara uygun olarak hareket ettim. Mahkemelerden kamunun beklediği gibi vicdana göre karar vermesini bekledim. Bugün de bunu öyle bekliyorum. Buradan beraat edip çıkacağımı düşünüyorum” diye konuştu.
Gümüştaş son olarak şunları söyledi: “Tahliye olursam bu memleketi bırakacak değilim bu davanın takipçisi olacağım. Ayın 20’sinde Suruç Katliamı’nın yıl dönümü, ya Amara’da olacağız ya da ölülerimizin yattığı toprakların başında olacağız. Biz bu memleketin toprağına bağlıyız. Hiçbir yere gitmeye niyetimiz yok”
Yorum Yap