Büyükçekmece gölünün batı yakasından doğu yakasına bakınca…

Yaşadığım ilçe Çatalca’dan nakkaş, Hadımköy, Yeşilbayır ve Çakmaklı tepelerine, yani Büyükçekmece gölünün batı yakasından doğu yakasına bakınca, çayırlar ve göl ile birlikte buğday ve ayçiçeği tarlaları görünürdü. Beylikdüzü’ nün Hadımköy tarafında ikinci dünya savaşından kalmış kapı karakolu isimli askeri nizamiye ve altmışlı yıllarda yapılan benzin istasyonu dışında hiç bir yapı yoktu…

70 li yılların başında da Adakan çiftliğinin karşısında içinde bar-pavyon karışımı gayri meşru ilişkilerin döndüğü bir kaç kötü yapı vardı. Çatalca jandarma komutanının resmi aracı yoktu ve oralara sivil arkadaşlarımızın araçları ile denetime giderlerdi. ( Eyüp üsteğmen’ in kulakları çınlasın… Esenyurt dahil, kıraç, Gürpınar, Kavaklı ve Yakuplu köyleri 1987 yılına kadar çatalca ilçe sınırları içinde idi )

TEM otoyolu yapılınca ve Bahçeşehir projesi hayata geçirilince seksenli yılların sonuna doğru Hadımköy tepelerinden tek tük yapılar görünmeye ve bizim manzaramız bozulmaya başladı…

Arazi rantını plan yaparak dengelemek ve bu rantları toplumsallaştırmakla görevli belediyeler, imar planları yaparak kenti ve kentsel rantı hakça paylaştırmak, yönlendirmek, insanileştirmek ve ahlakileştirmek amaçlı uygulamalar yapacakları yerde bu rantların dayanılmaz çekiciliğine kapılarak ne yazık ki yağmacıların istekleri doğrultusunda çalıştılar ve böylece haksız kazançların daha da büyümesini teşvik ettiler.

1999 depreminden sonra ise depreme dayanıklı sağlam zemin arıyoruz gerekçesi ile bu yağmacı zihniyet yeni yerleşim alanlarını planlamak amacıyla İstanbul’un batı yakasında e5 ve tem otoyolu çevresini hedeflediler.

Küçükçekmece – Silivri E5 aksı, Mahmutbey – Çatalca TEM otoyolu aksında imar planlarını sürekli değiştirerek ve bu bölgeleri kimliksizleştirerek yağmalanmasına zemin hazırladılar.

Son olarak da Arnavutköy – Çatalca aksını hedefleyen yağmacı siyasetçiler, bu güzergâh çevresinde de üçüncü boğaz köprüsü ve buna bağlı olarak kuzey Marmara otoyolu, üçüncü havaalanı ve kanal İstanbul projeleri ile kentsel rantları olabildiğince kışkırttılar ve böylece buralardan, hem ticari hem de siyasi kazanç elde etmenin ön hazırlığını yaptılar.

1980 sonrası ise çok pahalı hale getirilen siyasetin finansmanı bu kışkırtılmış arazi rantları ile karşılanır olunca ve AKP iktidarından sonra da bu anlayış iyice yaygınlaşınca, artık yalnızca siyasetin finansmanı dışında, siyasetçiyi de finanse eden ve zenginleştiren ahlaksız bir düzen kuruldu… çok konforlu yaşamaya alışan bir siyasetçi sınıfı doğdu.
Öyle ki bu kirli sınıfa ait insanlar eroin bağımlısı gibi kara para bağımlısı haline geldiler…

Bu ahlaksız düzeni kurum ve kuralları ile yerleştirerek yandaşlarını yasalar ile koruyan ve güvence altına alan AKP’nin bu bozuk düzeni, diğer partilerin yöneticilerince de benimsendi ve uygulandı… Siyasi parti ve ideoloji farkı gözetilmeksizin tüm belediyeler birbirine benzedi. Hepsinin bir havuzu oluştu ve bu havuzdan beslenen yandaşlar ve bu sektörün yarattığı reklam gelirinden ciddi pay alan medya artık bu siyasetçi görünümünde ki çetelerin emrine girdi…

Şimdi Hadımköy tepelerine bakınca korkuyorum. Betonlar üstümüze üstümüze geliyor. İyi ki tarihi ve kültürel varlıklarımız var. İyi ki Çatalca’nın 2/3 ü orman alanı, İyi ki Büyükçekmece gölü var. Biz bu değerleri koruyacağımıza, bu değerler bizi korur hale geldi…

Yoksa güzelim doğası ile bize yıllardır yurtluk eden çatalca bu zihniyetle yönetilirse on yıla kalmaz bu yağmaya kendisini kaptıracakmış gibi görünmektedir. Başı koparılmış bir tavuk gibi oradan oraya savrulan CHP nasıl kimseye umut vermiyorsa CHP li belediyeler de kendi beldelerindeki halka hiç umut vermemektedir.

Son yasal düzenlemelerle yetkileri artan, hizmet alanları genişleyen ve bu oranda da mali kaynakları geliştirilen ilçe belediyelerini kontrol edecek hiç bir mekanizma kalmamıştır. Ahlaklı ve vicdanlı bir kaç siyasetçi dışında bu yağmaya dur diyen yoktur. Belediyeciliği siyaset belirleyeceğine, kirli paraya bulaşmış olan belediyeler siyaseti belirler hale gelmişlerdir.

Parti üyelerinin değil, genel merkezleri kuşatmış olan çıkarcı ve ahlaksız kadroların belirlediği belediye başkanları ve belediye meclis üyeleri kendilerini halka değil bu kimliksiz ve kişiliksiz yetkililere borçlu hissettikleri sürece ve bu pis kan damarı kesilip atılmadıkça bu halkın daha çok çekeceği var demektir.

Hiç bir belediye yönetimi üyesi bulunduğu partinin programına ve uygulama politikalarına kendini bağlı saymamaktadır. CHP li belediyeler farklı olduklarını kanıtlayacakları projeler üretip ortaya koysalardı hiç şüphe yok ki hem belediye seçimleri, hem de cumhurbaşkanlığı seçimlerinin sonuçları çok farklı olur ve Türkiye’ de böyle savrulmazdı…

Türkiye’nin savrulmaması için, önce CHP güçlü olmalı ve hiç savrulmamalıdır. CHP’nin savrulmaması için de, CHP li belediyelerin farklı bir belediyecilik modeli geliştirmesi gereklidir.

CHP genel merkezi hiç zaman yitirmeden, ortak bir belediyecilik uygulama projesi geliştirmek için tüm belediye başkanlarını bir haftalık kampa alarak tartışmalı ve böylece bu ortak programı uygulamaya sokmalıdır.

(2014 Eskimeyen yazılar)

İ. Fırat Aykut
Çatalca Belediye Eski Başkanı