Bekaroğlu: Erdoğan işi iç savaş kışkırtıcılığına kadar vardırdı, çevresindekiler onu uyarsın!

Türkiye’nin ağır ekonomik kriz, iç ve dış güvenlik tehditleri altında seçime gittiğini belirten CHP İstanbul Milletvekili Mehmet Bekaroğlu, bu sorunların büyük oranda iktidarın yönetim tarzından kaynaklandığını ifade etti. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sırf seçim kazanmak için kutuplaşmayı tırmandırdığını öne süren Bekaroğlu, Erdoğan’ın işi iç savaş kışkırtıcılığına kadar vardırdığını söyledi. Bekaroğlu, “Ayağımızı bastığımız zemin kaybolursa seçim kazanmanın da iktidar olmanın da muhalefetin de, hiçbir şeyin anlamı kalmaz. Cumhurbaşkanı’nı çevresindeki insanlar ve herkes uyarmalıdır.” diye konuştu.  

Türkiye’nin 31 Mart seçimlerine gittiğini hatırlatan Bekaroğlu, TBMM’de düzenlediği basın toplantısında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın toplumun en hassas sinir uçları ile oynayıp kutuplaşmayı ve gerginliği tırmandırarak seçim kazanmayı alışkanlık haline getirdiğini, son günlerde bunu iç savaş kışkırtıcılığına kadar vardırdığını söyledi.

 

Basın toplantısında, “Nasıl bir ortamda seçime gidiyoruz?” sorusunun cevaplanması gerektiğini ifade eden Bekaroğlu, “Birincisi, ağır ekonomik sorunların bulunduğu bir ortamda seçime gidiyoruz. İkincisi, müthiş bir kutuplaşma altında, toplumsal barışın ciddi tehdit altında olduğu bir ortamda seçime gidiyoruz. Üçüncüsü de, Türkiye’nin güney sınırında ciddi güvenlik sorunlarının bulunduğu bir ortamda seçime gidiyoruz.” dedi.

DEAŞ’LA TEK BAŞINA TÜRKİYE SAVAŞACAK

Bekaroğlu, şöyle konuştu:

Bir gece ansızın gelebiliriz diyor zaman zaman Sayın Cumhurbaşkanı. Bunu da seçime yönelik olarak söylüyor. Yoksa bir Cumhurbaşkanı “Bir gece ansızın gelebiliriz” diyerek uluslararası ilişkileri tanzim etmez. Ama Trump’tan öğreniyoruz ki, Türkiye DEAŞ’la mücadele işini de üstlenmiş.

Evet, Türkiye’nin güneyinde terör örgütlerinden kaynaklanan bir güvenlik tehdidi sözkonusudur. Ve fakat şu anda güneyimizdeki problem Türkiye’yi aşmıştır. Küresel güçlerin aracı olan DEAŞ’la da tek başına savaşmak durumundayız. DEAŞ’a ateş ederken aslında kime ateş ettiğiniz belli değildir. Bugün şu ülke, yarın başka bir ülke olabilir. Başka bir durum daha var. Bütün gazetelerde, televizyonlarda haber şöyle: rejim güçleri filan kasabayı işgal etti. Türkiye güneyindeki terör örgütlerinden kaynaklanan güvenlik tehdidi için bir takım girişimlerde bulunurken, bir yandan tek başına DEAŞ’la bir yandan Suriye Devleti ile karşı karşıya gelmek gibi sonucu kestirilemeyen tehlikeli olabilecek bir durumla karşı karşıya…

EKONOMİK KRİZİN NEDENİ AĞIR BORÇ YÜKÜ, SORUMLUSU HÜKÜMET

Türkiye bir ekonomik kriz ve siyasal, toplumsal kriz ortamında seçime gidiyor. Ekonomik krizi yok olarak gösteriyorlar. Attıkları adımlar da aslında bir ekonomik kriz var izlenimi vermesine rağmen Cumhurbaşkanı ve bakanları kriz yokmuş gibi davranıyor. Oysa kriz devam ediyor. Dolar 5.30-5.50 arasında, enflasyon 21.5, ekonomi küçülüyor; ‘Efendim %1.6 büyüdük.’ Nerden geldiniz de büyüdünüz? Birinci çeyrekte 7.2, ikinci çeyrekte 5.7’den 1.6’ya; müthiş bir daralma ile karşı karşıyayız. Diğer göstergeler zaten bunu gösteriyor. Sanayi üretimi bir önceki aya göre %1.9 azalmış, geçen yıla göre 5.7 azalmış. Bunun anlamı dördüncü çeyrekte sanayi üretimi negatif olacak. Bütün bunlar kriz göstergeleri. Hükümetin yok dediği kriz göstergeleri. Bunun sorumlusu Hükümettir. Bir ülkenin başkentinde bize komplo hazırladılar falan filan, öyle bir şey yok. Müthiş bir borcu var Türkiye’nin, bu borçlardan kaynaklanan bir krizle karşı karşıyayız. 457 milyar dolar dış borç var; 140 milyarı kamunun, 317 milyarı özel sektörün. Problem bu; borcu ödeyemediğimiz için para bulamıyoruz, dövize dayalı sanayimiz var. Ara malları pahalılaştı, hayat pahalılığı bundan. Alınan bütün tedbirler de palyatif. Kriz, döviz krizi şeklinde başladı, oradan reel sektöre sıçradı, oradan krediler üzerinden finans sektörüne doğru hızla geliyor. Attıkları adımlar, finans sektöründe krize giriyoruz, bir şeyler yapalım tarzında panik adımlar ama hiçbir şey de yapamıyorlar. Yaptıkları tek şey; ‘Para bulamıyoruz, şuradan bir sertifika çıkarsak, şuraya buraya satsak acaba bir şey olur mu? Devlet imkanlarını harekete geçirip, işsizlik fonunu soyalım, milletin vergilerine yönelelim, inşaat firmalarını, kamu bankalarını böyle kurtaralım.’ Diye adımlar atıyorlar ama buradan da hiçbir şey çıkmıyor. Yapabildikleri tek şey; ABD’de 2008 krizinin esas sebebi olan türev kağıtlara, kirli kağıtlara sarılmaktan başka bir şey yapamıyorlar.

Sayın Cumhurbaşkanı bütün bunların farkında; onun bir ezberi var ve o ezberle seçimi almak istiyor. Bunlardan biri; gittiler Londra’da mali disiplin filan dediler ama seçim geliyor, bunu yapamıyorlar. Meclis başkanını şimdi İstanbul’a aday olarak gönderiyorlar. Giderken bir de torba veriyorlar. Af getiriyorlar, imara af, Boğaziçi’ne af, vergiyi ertele vs. Bunlarla İstanbul’a gidecek. Elektrikte doğalgazda birtakım indirimlerle gidiyorlar seçime. Bunlara halk arasında seçim rüşveti deniyor. Bunlar ekonomik krizi derinleştirir.

ERDOĞAN’IN ÜÇÜNCÜ EZBERİ; “SEÇİM ALMAK İÇİN KUTUPLAŞTIR!”

Ama Sayın Erdoğan’ın esas ezberi toplumsal kutuplaşmadır. Tayyip Erdoğan kendisinden olmayanı öteki, düşman, hain ilan ediyor. Toplumun en hassas sinir uçlarına dokunarak bunu yapıyor. Toplum ikiye ayrılmış durumda. Muhalefetin veya sokaktaki insanların böyle konuşması çok önemli olmaz. Ama iktidarın böyle davranması, bütün yargı sisteminin kendisine bağlı olduğu, emniyet güçlerinin kendisine bağlı olduğu Cumhurbaşkanı, İçişleri Bakanının insanların bir kısmını diğer kısmına doğru kışkırtması çok yanlıştır. En son dün Grup Başkanvekilimiz için ne diyor: önce tazminat, sonra hapis! Cumhurbaşkanı mahkeme oluyor, sonra karar veriyor. Önceden mahkemenin ne karar vereceğini ilan ediyor.

Böyle bir gerginlik hiçbir dönemde yaşanmadı. Hiçbir Cumhurbaşkanı toplumun sinir uçlarına bu kadar dokunmadı. Eğer sarı yelekliler gibi bir şey olursa Türkiye’de, ana muhalefet liderine ‘bu sefer kaçamazsın’ diyor. 15 Temmuz’da vatandaş nasıl davrandıysa öyle davranır sana diyor. Cumhurbaşkanı açık açık iç savaş kışkırtıcılığı yapıyor; seçim kazanmak için. 31 Mart için, bunlar kabul edilebilir şeyler midir? Yani hayat pahalılığını protesto etmek için sokağa çıkan olursa diğer yurttaşları onların üzerine göndermek ne demek! Emniyet güçleri demiyor, kimi yurttaşları kimi yurttaşların üzerine göndermek iç savaş kışkırtıcılığıdır, değmez. Türkiye’de bir zeminimiz var. Her türlü farklı kimliğe mensup insanlar için vatan toprakları ortak zemindir. Diğer ortak zemin Devlet sistemi, hukuktur. Hukuk ortadan kalkarsa hiçbir şeyin anlamı kalmaz. İktidarın da muhalefetin de anlamı kalmaz. Can güvenliğinin olmadığı yerde hiçbir şey olmaz. Sayın Cumhurbaşkanı milletin can güvenliğini tehlikeye atarak seçimi iç savaşa kadar getirdi. Niye yapıyor bunu; elinde anketler var. İstanbul’un anketleri var. Belki Meclis Başkanını oraya gönderirsem bir şey yapabilirim diye adamı isteksiz isteksiz gönderiyor. Her dediğini yapıyorlar; affet köprüden geçen kamyonları, affet boğazdaki kaçak villaları… Niye yapıyorlar; çünkü karşılarında dürüstlüğü, sevimliliği, çalışkanlığı ile gerçekten yerel yönetimden başka, İstanbul’u dünya şehri yapmaktan başka bir şeyi aklından geçirmeyen Ekrem İmamoğlu var, korkuyor, onun için yapıyor. Ama değmez. Değişik partiler İstanbul’u aldılar, sonra el değiştirdi. Dolayısıyla, İstanbul elimizde kalsın diye, iktidar elimizde kalsın diye işi iç savaş kışkırtıcılığına kadar vardırmak olmaz. Bunlar yanlıştır. Sayın Cumhurbaşkanı’nı çevresindeki insanlar, herkes uyarması gerekiyor. Yoksa üzerine bastığımız zemin ayağımızın altından kaymak üzere.

CUMHURBAŞKANI YARGININ NE KARAR VERECEĞİNE KARAR VERMİŞ!

Özgür Özel-Hulusi Akar tartışması sorulan Bekaroğlu, “Cumhurbaşkanı’nın yargıya emir vermesi kabul edilemez. Eskiden yargı gereğini yapar derdi. Artık onu da demiyor; yargıya emir veriyor. Önce tazminat, sonra ceza diye kararı da açıklıyor. Böyle şey olmaz.” diye cevap verdi.

FETÖ’NÜN SİYASİ AYAĞI ARAŞTIRILSIN, ORTAYA ÇIKARILSIN

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin “FETÖ’nün siyasi ayağı artık araştırılmalı, Yurtta Sulh Konseyi kimlerden oluşuyor, bu ortaya çıkarılmalıdır.” şeklindeki açıklaması sorulan Bekaroğlu, “Defalarca FETÖ’nün siyasi ayağı araştırılsın diye TBMM genel Kuruluna araştırma önergesi verdik. MHP’nin Sayın Genel Başkanı ve Milletvekilleri bu önergelerin hepsine ret verdiler. Siyasi ayak belli. Hükümetin içerisinde siyasi ayak. 17-25 diye milat koyuyorlar; öyle bir şey yok. 17-25 Aralık’ı kendi siyasetçileri için milat koyuyorlar ama 10 sene önce filan yerde okuttu diye garibanlara hapis cezaları veriliyor. Sayın Bahçeli büyük çelişki içinde. Eğer öyleyse hemen yarın önerge verelim, HDP ve İYİ Partinin den destekleyeceğini düşünüyorum; onlar da evet derse siyasi ayak ortaya çıkar, Türkiye de derin bir nefes alır.

VERGİ ADALETSİZLİĞİ

HDP’li Garo Paylan’ın gündeme getirdiği, para cezalarının ödeme gücü oranında belirlenmesi önerisi sorulan Bekaroğlu, Türkiye’deki vergi adaletsizliği de gündeme getirdiğini söyledi. Bekaroğlu, bunun trafik cezalarında uygulanmasının kolay olmadığını ama diğer para cezalarında uygulanabileceğini ifade etti.

İSTİSMAR GENLERİNE İŞLEMİŞ VAZİYETTE

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, “TBMM Başkanı Binali Yıldırım’ın aday olması halinde Meclis Başkanlığından istifa etmesi gerekmiyor” şeklindeki açıklaması sorulan Bekaroğlu, şöyle cevap verdi: “Bu konuda yasal bir düzenleme olmasa da etik açıdan uygun değil. Birçok sakıncası var. Geçmişte bunun örnekleri olmuştur. İyi örnekleri de oldu, kötü örnekleri de… Sayın Temizel İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığına aday olduğunda Bakanlık görevinden ayrılmıştır. Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanlığına aday olduğunda Fatma Şahin ise Bakanlıktan ayrılmamıştır. Niye; çünkü istismar etmek bunların genlerine işledi neredeyse. Devlet imkanlarını kullanmak, seçimi adil seçim olmaktan çıkarmak genlerine işlemiş vaziyette. Her tarafa rüşvet dağıtacak, devlet bütün imkanlarını kullanacak ve seçim alacak. Bu sağlıklı bir demokrasi değil.”

DARBEYE DE KARŞIYIZ, YARGIYA EMİR VERİLMESİNE DE

“Akpınar’ı kınıyorum ama Cumhurbaşkanı’nın emriyle apar topar ifadeye götürülmelerini de kınıyorum” şeklindeki açıklaması hatırlatılan Bekaroğlu, şunları söyledi:

“TBMM Plan ve Bütçe Komisyonunda Garo Paylan konuyu gündeme getirdi. Sayın Paylan ile AKP’li Milletvekilleri arasında bir tartışma oldu ve biz her zaman olduğu gibi kavgayı ayırmaya çalıştık. AKP’li milletvekilleri bana ‘siz zaten hiçbir zaman darbeleri kınamazsınız’ dediler. Buna cevaben, darbeleri kınıyoruz elbette dedim. Ayrıca, bir yaşlı insanın, bir sanatçının Cumhurbaşkanının talimatı ile pazar günü apar topar kolluk marifetiyle ifadeye götürülmesini de kınıyorum. Söylediğim budur. Ayrıca Akpınar’ın bir örgütü vs. yok. İçişleri Bakanı, emrinde 300-400 bin kişilik emniyet ve jandarma olan Bakan, parti genel başkanlarını, milletvekillerini tehdit ediyor. Asıl sorun ve tehdit budur, Türkiye’nin sorunu buradadır.”