Ağbaba:”Irkçılık ile Mücadele Etmek Zorundayız!”

CHP Genel Başkan Yardımcısı Veli Ağbaba, kutuplaştırıcı ve ötekileştiren söylemlerin siyasete egemen olduğu bir ortamda en son Konya’da yaşanan tarzdaki olayların ciddiyetle araştırılması gerektiğini söyledi.

Konu araştırılmazsa; “Kömüre bak” sözleri ile Afrikalı göçmenlerin Konya’da maruz kaldığı ırkçı yaklaşımların ne ilk ne de son olacağını belirten Ağbaba, Irkçılığın gündelik hayatta ne derecede vuku bulduğunun tespiti, halkların ve etnik grupların ırkçılık konusunda ne kadar bilinçli olduğunun anlaşılması ve ırkçılığın önlenebilmesi için gerekli adımların belirlenmesi amacıyla Meclis’te bir araştırma komisyonu kurulmasını teklif etti.

Ağbaba’nın Meclis Araştırma önergesi şöyle:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na, Anayasanın 10. Maddesi herkesin dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din mezhep ve benzeri sebeplerle ayrım gözetmeksizin kanun önünde eşit olduğunu belirtmektedir. Ayrıca, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 3. Maddesi de adalet ve kanun önünde eşitlik ilkesini koruma altına almıştır. Ancak, “nefret saikiyle” işlenen suçlara yönelik herhangi bir düzenlemenin mevcut mevzuatımızda yer almaması çok ciddi bir eksiklik olarak değerlendirilmelidir.

Avrupa Birliği üyesi ülkelerin büyük bir çoğunluğu nefret saikiyle işlenen suçlar için ceza kanunlarında ağırlaştırıcı hükümler koymuş veya ayrı bir Nefret Suçları Yasası çıkarmışlardır. Sadece Avrupa Birliği değil, aynı zamanda Avrupa Konseyi üyesi ülkelerde nefret suçları için ayrı yasa ve politikalar belirlenmektedir. Nefret suçlarının farklı bir cezai müeyyideye tabi tutulması gerektiği; Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin değişik kararlarında da dile getirilmiştir.

Nefret suçları mağdura ya da mağdurun ait olduğu grup, topluluk ve/veya kimlik ile ilgili önyargıdan kaynaklanan şiddet içerikli eylemlerdir. Bu tip şiddet eylemlerin cezasız kalması toplumsal barışın bozulmasına yol açmaktadır. Nefret suçları ile etkili bir mücadele, adli makamlarca yürütülecek etkin soruşturma ve kovuşturma ile birlikte ceza kanunlarında çok ciddi yaptırıma bağlanması gerekir. Çünkü nefret suçlarında mağdurla aynı özelliklere ve aidiyet duygusuna sahip toplumsal grup etkilenir. Bu gruba veya topluluğa ait kimse saldırının mağduru kendileriymiş gibi hisseder ve gelecekte muhtemel yeni saldırıların da potansiyel mağduru oldukları hissiyatına sahip olurlar.

Son yıllarda Türkiye’nin komşularının savaş halinde olması ve bu ülkelerdeki insanların Türkiye’ye göç etmesi ve dünyada sürdürülen ekonomi politikalarının sonucu nedeniyle yine ülkemizin göç alması sonucu ülkemizde farklı etnik unsurların sayısında ciddi bir artış olmuştur. Türkiye’nin zaten kozmopolit bir ülke olduğu göz önüne alındığında, yeni göç dalgasıyla birlikte ülke içindeki etnik grupların sayısının daha da artması toplumsal açıdan bazı olumsuz şartların ortaya çıkmasını da tetiklemiştir.

Son yıllarda ülkemizde nefret suçları kapsamında olan “ırkçılık” suçu önemli ölçüde artmaktadır. Özellikle Suriyeli insanların Türkiye’de içinde bulundukları zorlu ekonomik koşullar ve kendi ülkelerinde savaşın hâlâ sürüyor olması, Suriyelilerin Türkiye’de kendileri toplumsal olarak yeniden üretmelerini zorlaştırmakta ve bu nedenle çeşitli toplumsal baskılara maruz bırakmaktadır. Yanı sıra, Afrika’da süregelen savaşlar neticesiyle ülkesini terk etmiş insanlar da ülkemizde benzer süreçleri yaşamakta ve belli durumlarda ırkçılığa maruz kalmaktadırlar.

Son günlerde “Mevlana şehri” Konya’da siyahi insanların maruz kaldığı ırkçılık bunun en açık göstergesidir. “Kömüre bak” söylemiyle ötekileştirilen ve aşağılanan insanlar bu durumunda farkında olup görsel basında sürekli “Biz insan değil miyiz” ifadeleriyle kendilerini izah etmek zorunda bırakılmışlardır. Yine benzer şekilde sosyal medyada Kürt ve Ermeni yurttaşlarımıza karşı geliştirilen ırkçı söylemler özellikle sözlükler gibi genç kesimin sık kullandığı sitelerde yer almaktadır. Kürt yurttaşlarımız birçok portalda “cahillik”, “gelişmemişlik” vs. gibi aşağılayıcı kelimelerle nitelenmekte ve ırkçılığa karşı geliştirilen eleştiriler de etkisiz kalmaktadır. Suriyeli insanların yaşadığı durum ise daha vahim ve tehlikeli gerginliklerin yaşanmasına neden olmaktadır. Suriyeli insanların yerleştirildikleri bölgelerde asayişin eksikliği, hırsızlık, taciz gibi suçların odağında hep Suriyeli insanlar yer almakta ve bu durum Suriyelilere karşı bir önyargının oluşmasına neden olmaktadır. Medyanın büyük bir bölümünün bu noktadaki tutumu da benzer şekilde geçiştirici, sessiz kalıcı ve izleyici rol taşımaktadır. Bu noktada objektifliğin de aslında muktedirin yanında olmaktan bir farkı kalmamaktadır.

Son yıllarda gittikçe artan ırkçılığın gündelik hayatta ne derecede vuku bulduğunun tespiti, halkların ve etnik grupların ırkçılık konusunda ne kadar bilinçli olduğunun anlaşılması ve ırkçılığın önlenebilmesi için gerekli adımların belirlenmesi amacıyla Anayasa’nın 98’inci maddesi ve TBMM içtüzüğünün 104 ve 105’inci maddeleri gereğince bir araştırma komisyonu kurularak konunun tüm boyutları ile araştırılmasını saygılarımla arz ederim.