CHP İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak'ın 7 Ocak 2024 tarihli raporu şöyle:
TÜRKİYE VE DÜNYA GÜNDEMİ
SICAK GÜNDEM
İÇ POLİTİKA
EKONOMİ
TARIM
DIŞ POLİTİKA
Yargıtay 3. Ceza Dairesi, AYM’nin Hatay Milletvekili Can Atalay hakkında 2. kez verdiği hak ihlali ve tahliye kararını tanımamakla yargıdaki siyasallaşmanın zirveye çıktığını somutlaştırdı. Kararda dile getirilen iddialar, AYM ve anayasal rejime karşı açılmış siyasi mücadele niteliğindedir. Cumhurbaşkanı, Yargıtay, Danıştay, Sayıştay, YÖK, Barolar Birliği ve TBMM’nin seçtiği yüksek yargıçlardan oluşan AYM’yi ‘demokratik rejime tehdit’, ihlal kararını ise ‘hukuken değersiz’ diye nitelemek kabul edilemez.
Yargıtay 3. Ceza Dairesi, hukuk devleti ilkesi başta olmak üzere anayasaya karşı siyasi manifestoya dönüştürdüğü kararında AYM’nin ‘terör örgütleriyle söylem birliği içinde’ olduğunu öne sürmektedir. AYM’nin kendisini Jüristokrasi konumunda gördüğünü iddia eden Yargıtay, TBMM’yi dizayn etmek istiyor. Seçimi ve seçmen iradesini yok sayıp seçilmiş bir vekilin görevini engelliyor. Anayasanın yanı sıra Yargıtay’ın en üst karar organı Yargıtay Genel Kurulu’nun defalarca verdiği ‘AYM kararları Yargıtay’ı da bağlar’ içtihadını yok sayıyor. Yeterli hukuki gerekçe bulamayınca Pakistan AYM’nin eski Başbakan İmran Han hakkındaki kararına sarılıyor. Buna dayanarak AYM’nin bir ihlal kararıyla seçimi geçersiz sayıp Cumhurbaşkanının meşruiyetini tartışmalı hale getirebileceği, terör örgütlerinin liderlerine milletvekilliği yolunu açabileceği varsayımlarıyla iktidara siyasi mesaj veriliyor. Bu iddialar, MHP’nin AYM’nin kapatılıp lağvedilmesi yönündeki siyasi söylemleriyle örtüşüyor. Oysa Pakistan AYM, parlamentoda çoğunluğu ele geçiren muhalefetin, yolsuzlukla suçlanan Başbakan İmran Han için güven oylaması isteğine karşı, İmran Han’ın bunu engellemesini anayasaya aykırı bulup güven oylaması yolunu açtı.
Arap Baharı ile Gezi eylemleri arasında paralellik kuran Yargıtay, AYM’nin Gezi tutuklusunun salınmasını istediğini dile getiriyor. Tunus, Mısır, Libya’da 30 yıllık diktatörlere karşı demokrasi talepli Arap Baharının en büyük destekçisi o dönemde Başbakan olan Erdoğan ve AKP iktidarıydı. Maddi ve siyasi destek yanında Tahrir Meydanındaki konuşmalarıyla eylemcilere, ılımlı İslamcılara, İhvan’a destek verdiler.
Yarğıtay, yine zorlama bir yorümla AYM’nin yerel mahkemeye tahliye emri verdiğ ini, anayasaya ğo re kimsenin mahkemelere ‘emir-talimat’ veremeyeceğ ini so ylü yor. Oysa Yarğıtay’ın da temyizde bozdüğ ü kararlara yerel mahkemenin üyması zorünlü. Anayasanın 153 ve 158’inci maddelerindeki ‘AYM kararları kesindir. Yarğı dahil herkesi bağ lar. Yarğı kürümları arasında yetki ihtilafı halinde AYM kararı esas alınır.’ hü kmü nü de ğo rmezden ğelerek tü mü yle siyasi tütüm serğiliyor.
Borsa İstanbul (BİST) Başkanının yatırımcı sayısının 8 milyonu aştığını, her 10 kişiden birisinin borsa yatırımcısı olduğunu ilan etmesine karşılık halka arzlardaki büyük vurgunlar, hisse senedi piyasalarındaki manipülasyonlar, peş peşe alınan işlem yasağı kararlarıyla küçük yatırımcı ağır kayıplar verip BİST’ten çıktı. Merkezi Kayıt Kuruluşu’nun (MKK) açıkladığı rakamlara göre aralık ayının son haftasında 1 milyon 182 bin küçük yatırımcı hesap kapattı. BİST’te yatırımcı sayısı 7,6 milyona geriledi.
Toplam portföy hacmi 4 trilyon 156 milyar 690 milyon TL olarak açıklanan BİST’te, 10 milyon TL ve üzeri hesabı olanlar 15 bin 371 kişi. Bu 15 bin kişinin kontrol ettiği portföy büyüklüğü 3 trilyon 317 milyar 613 milyon TL. Dolayısıyla BİST’te dönen 4,1 trilyon TL’nin yüzde 80’i hesap sahiplerinin yüzde 0,2’sine ait. Borsada 10 bin liraya kadar portföyü olan küçük yatırımcı sayısı ise 4 milyon 273 bin 137 kişi. BİST’teki yatırımcıların yüzde 56’sını oluşturan bu kişilerin portföylerindeki tutar sadece 10 milyar 585 milyon TL. BİST’in 4,1 trilyon liralık parasal hacminin yüzde 0,25’i. Şimdi son kuruşuyla borsada kazanmayı uman milyonlarca küçük yatırımcı, elindekini de kaybederek borsadan kaçıyor.
İktidarın 85 milyonun ihtiyacı için TBMM’den geçirdiği 11 trilyon liralık 2024 bütçesinin üçte birinden fazla paranın döndüğü borsayı sadece 15 bin kişi kontrol ederken, Gelir İdaresi Başkanlığının (GİB) açıkladığı vergi rekortmenleri listesi çok daha vahim bir servet transferiyle gizli zenginleri sergiliyor. Gelir Vergisi rekortmenlerinde ilk 100 kişiden 76’sının ismi gizli. Kim olduklarını sadece iktidar biliyor. İsmi açıklanan 34 rekortmen ise Türkiye’nin önde gelen, tanınmış zenginleri. İlginç olan, gelir vergisi rekortmenlerinin milyarlarca liralık kazancının faiz ve menkul kıymetlerden elde edilmiş olması.
Kurumlar Vergisi rekortmenlerinde ise ilk 100 şirket ve holdingden 36’sı isminin gizli kalmasını istemiş. Açıklanan 74 kurumlar vergisi rekortmeni arasında bu iktidar döneminde en fazla kamu ihalesi alan, hazine garantili projelerle milyarlarca liralıkdolarlık kazançların sahibi olan şirketler yok. Muhtemelen iktidar zengini şirketler, tepki çekmemek için ismi gizlenen 36 rekortmen arasında.
Trilyonlarca liralık kişisel ve kürümsal kazançların sahibi bir avüç kişi ya da şirket. Milyonlarca asğari ü cretli, memür, emekli vb. için aylardır 3-4 bin liralık zam pazarlığ ı yapılıyor. Kü çü k bir azınlık ise bü iktidar sayesinde trilyonlara ve ülüsal servetin yü zde 80-90’ına sahip. Kazançları o ylesine bü yü k ki, yoksüllaşan bir ü lkede iyimser bir yaklaşımla bü kadar bü yü k paralar kazanmaktan ütanıyorlar. Olası tepkilerden kaçınmak için kendilerini gizliyorlar!
Yeni yılın ilk gününde Cumhurbaşkanı aile fertlerinin yönetiminde yer aldığı Türkiye Gençlik Vakfı (TÜGVA) öncülüğünde Gazze ve Filistin’e destek için düzenlenen miting ve yürüyüşte bugüne kadar uygulanan yasak ve engeller kaldırıldı. İstanbul Valiliği ve Emniyet Müdürlüğü her türlü olanağı, desteği ve önlemi devreye koydu.
Protesto, gösteri, miting ve yürüyüşler anayasal güvence altındaki temel haklardan birisidir. İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırıları giderek daha yaygın bir şekilde tüm dünyada, ABD ve Avrupa kentlerinde geniş katılımlı mitingler ve yürüyüşlerle protesto ediliyor. Bu açıdan ülkemizde de benzer eylemlerin yapılması insani bir durumdur. İsrail’e yönelik söylemlerine rağmen, arka kapı diplomasisi ve artan şekilde ticari ilişkileri sürdüren iktidar, bu görüntüyü örtmek için böyle mitinglerle toplumun tepkisini azaltmayı öngörmektedir. İsrail limanlarına 7 Ekim’den bu yana 500 dolayında geminin mal taşıdığı, askeri malzeme ve mühimmat ihracatı yapıldığı TÜİK ve Ticaret Bakanlığı’nın dış ticaret kayıtlarında yer alıyor. Mitingde ise İsrail ile ticaret yapan yerli-yabancı şirketlere boykot çağrısı yapılırken, sermayeden hesap sorulacağı tehditleri savruldu. Bu da muhtemelen aile içi ayrı bir çelişki. İsrail’e mal taşıyan gemilerin, iktidar yakınlarının denizcilik şirketlerine ait olduğu açığa çıktı.
Türkiye bugüne kadar tüm iktidarlar döneminde Filistin davasını sahiplendi. Filistinlilerin devlet kurma, topraklarında özgür ve güvenle yaşam hakkını savundu. Dolayısıyla yeni yılın ilk gününde böyle bir miting düzenlenmesi Türkiye’nin geleneksel tavrının sürdürülmesi doğrultusunda yapılan bir eylem.
İstanbul Valiliği bugüne kadar pek çok miting ve yürüyüş için toplum güvenliği, genel asayiş ve sağlık, ulaşım vb. gerekçelerle sadece Yenikapı ve Maltepe’ye izin verdi. Bunun dışındaki başvurular reddedildi. Yıllardır DİSK ve diğer sendikalar, meslek örgütlerince başta Taksim’de 1 Mayıs kutlaması olmak üzere başka alanlarda yapılmak istenen miting ve yürüyüşler yasaklandı. Meydanlar kapatıldı. Miting ve yürüyüş yapanlara sert müdahalelerde bulunuldu, gözaltılar, tutuklamalar yaşandı.
Bu yıl 1 Mayıs, Taksim dışında Sirkeci-Eminönü-Karaköy meydanı ve Galata Köprüsü’nde kutlanmak istendiğinde izin verilecek mi? DİSK, KESK, Türk Tabipler Birliği, Türkiye Mimar ve Mühendis Odaları Birliği bu meydanlarda miting ve yürüyüş yapmak isterse Valilik aynı toleransı ve yaklaşımı sergileyecek mi? Emniyet güçleri katılımcıların güvenliği için nezaketle her türlü önlemi alacak mı?
Anayasal ğü vence altındaki bir hakkın küllanımında çifte standart, benzer eylemleri, mitinğ ve yü rü yü şleri yapmak isteyen farklı kesimlere yönelik yasakçı ve engelleyici, müdahaleci tavırlar kabul edilemez.
Konya’da Necmettin Erbakan Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde görevli bir tıp profesörünün MS hastalığı ile ilgili bilimsel makalesinde bu ve benzeri hastalıkların ‘Allah’ın insana cezası olduğuna’ inandığını belirttiği Türkiye’de, üniversitelerin geldiği noktayı en somut şekilde sergileyen veriler, Akademik Özgürlük Endeksi 2023 değerlendirmesinde yer aldı. Almanya’nın en köklü üniversitelerinden Friedrich-Alexander Üniversitesi’nin her yıl güncellediği Küresel AÖE 2023 sıralamasında Türkiye 179 ülke arasında 165’inciliğe indi.
Akademik özgürlük sıralamasında Türkiye’nin yer aldığı grupta daha kötü durumdaki diğer 13 ülke; Suudi Arabistan, Güney Sudan, İran, Nikaragua, Çin, Suriye, Belarus, Ekvator Ginesi, Bahreyn, Türkmenistan, Eritre, Miyanmar, Kuzey Kore.
Dünyanın en iyi ilk 100, 500 üniversitesi arasında Türkiye’den girebilen üniversite yer almıyor. İlk 1000’e bazı Türk üniversiteleri ancak girebiliyor. AÖE’deki sıralamada ülkelerin üniversiteleri ve yüksek öğretim sistemleri beş kriter çerçevesinde değerlendiriliyor. Üniversitelere; araştırma ve öğretim özgürlüğü, kurumsal özerklik, akademik ve kültürel ifade özgürlüğü, kampüslerde güvenlik, eğitim ve yaşam kolaylığı, akademik çevrelerle ilişki kurma ve araştırmaların yayılması özgürlüğü kriterleri üzerinden verilen puanlar sıralamadaki yeri belirliyor. Akademik özgürlükte ilk 100’e hiçbir üniversitenin girememiş olması, ülkemiz açısından yüz kızartıcı bir tablo. Özerkliğin sıfırlandığı, akademik kurulların ve kadroların partizanlaştırıldığı, tüm rektörlerin tek kişi tarafından atandığı bir yüksek öğretim sisteminin bilgi, bilim, araştırma, yenilik üretmesi beklenemez.
Türkiye Hukukun Üstünlüğü Endeksi’nde 2023’te daha alt sıralara geriledi. World Justice Project’in (WJP) 2023 raporunda 142 ülke arasında 117’nciliğe inen Türkiye’nin ülke puanı 100 üzerinden 41! Yolsuzluk endeksinde 71, temel haklarda 133, hukuk yargılamasında 119, ceza yargılamasında 107’nci sırada. İktidarın kullandığı güç ve yetkilere hukuki ve yasal sınırlama getirebilme kriterinde ise 142 ülke içinde 137’nci sırada yer alan Türkiye’nin gerisinde yer alan diğer 5 ülkenin hepsi diktatörlük.
Tek kişi yo netiminin ü lkeyi ğetirdiğ i yasasızlık, hüküksüzlük, yolsüzlük, yarğılamanın kalitesizliğ i ve siyasallaşmasını serğileyen bü tablo, temel hak ve o zğü rlü klerde de sondan 9’üncü olan Tü rkiye’de insan hak ve o zğü rlü klerinin adeta sıfırlandığ ını serğiliyor. U niversiteleri, bilim dü nyası, yarğısı, adaleti ço ken, yolsüzlük batağ ına her ğü n daha fazla saplanan bir fotoğ raftan yansıyan bü Tü rkiye ğo rü ntü sü nü 85 milyon hak etmiyor!
TÜİK verilerine göre aralık ayında yüzde 2,93 olarak hesaplanan Tüketici Enflasyonu (TÜFE) 2023 yılının tamamında ise yüzde 64,77 oranında açıklandı. İstanbul Ticaret Odası (İTO) aylık yüzde 3,52 olarak hesapladığı enflasyonu yıllık bazda ise TÜİK’in yaklaşık 10 puan üzerinde bir rakamla yüzde 74,88 oranında ilan etti. Enflasyon Araştırma Grubu (ENAG) ise aralık enflasyonunu yüzde 4,12, yıllık enflasyonu yüzde 127,21 olarak duyurdu. TÜİK ile ENAG’ın enflasyon hesapları arasında 62,44 puan fark oluşması dikkat çekerken, kamu çalışanları ve emeklilerin maaş zamlarında TÜİK verisinin esas alınacak olması milyonlarca kişi için oldukça ciddi mağduriyetlere ve kayıplara neden olacak.
İktidar Orta Vadeli Program’da (OVP) 2023 yılsonu enflasyon hedefini yüzde 65 olarak ilan etmişti. Merkez Bankası, 2023 başında yüzde 24,90 olarak ilan ettiği yılsonu enflasyon beklentisini sürekli yukarı yönlü revize ederek yüzde 65’e yükseltti. TÜİK, ilan edilen hedefleri tutturmak ve yüzde 65’i aşmamak için hesaplamalarını bu yönde oluşturdu.
TÜİK, lokanta ve otellerdeki yıllık enflasyonu yüzde 93,24, eğitimde yüzde 80, sağlıkta yüzde 79,59, ulaştırmada yüzde 77, gıdada yüzde 72 olarak açıkladı. Gelecek aylara ilişkin enflasyonun olası seyrini işaret eden çekirdek enflasyondaki yıllık artış ise yüzde 70,64 oldu. Çekirdek enflasyondaki yükseliş önümüzdeki süreçte oldukça yüksek aylık enflasyon artışları yaşanacağını gösteriyor. Özellikle ocak ayı başında yürürlüğe konulan akaryakıt, alkollü içkiler ve tütün mamullerindeki ÖTV artışları ve buna bağlı yapılan zamlar, özel iletişim vergisi artışı, harçlardaki artışlar vb. nedeniyle muhtemelen ocak ayı enflasyonu yüzde 5-7 arasında gerçekleşecek. TÜİK verileriyle temmuz-aralık 6 aylık enflasyon yüzde 37,56. Bu oran memur ve emekli maaşlarında yapılacak enflasyon farkı artışını gösteriyor. Memurların geçen yıl imzalanan toplu sözleşme ile yılbaşında alacakları zammın üzerine enflasyon farkı ilave edilecek. Memur ve memur emeklilerinin resmi zam oranı yüzde 49,25 olurken, SSK ve Bağ-Kur emeklilerine yüzde 37,56’lık enflasyon farkı yansıtılacak. Memur emeklileriyle SSK ve Bağ-Kur emeklileri arasında 11,7 puanlık bir zam farkı oluşacak. Temmuzda memurlara 8077 TL seyyanen zam ve enflasyon farkı verilirken, SSK ve Bağ-Kur emeklilerine sadece yüzde 25 zam yapılmış, seyyanen zam ve diğer iyileştirmelerin 2024’te yürürlüğe girmek üzere yılsonunda düzenleneceği vaat edilmişti.
Milyonlarca emekli için enflasyon farkı dışında 8-10 bin TL seyyanen ve 2024’ü n yü zde 36’lık enflasyon hedefinin de ilavesiyle reel bir maaş artışı yapılması zorünlüdür. Bünün dışında yapılacak zam oranı ne olürsa olsün, milyonlarca kişi TÜİK’in siyasi talimatlı enflasyon hesabının mağduru olacaktır!
Kasım ayında 47,2 olan PMI endeksi, aralıkta 47,4 puana yükselse de 50 puan olan eşik değerin altında kalmaya devam etti. İSO-PMI tarafından kapsanan 10 stratejik sektörden 9’unda gelecek döneme ilişkin siparişlerde düşüş devam ederken, siparişlerini artıran tek sektör gıda oldu. Aralıkta imalat sanayi üretimi büyük ölçüde azalma sergilerken hem toplam yeni siparişlerde hem de yurt dışından alınan yeni siparişlerde yavaşlamanın devam etmesi iç ve dış talebin zayıfladığını, buna paralel olarak iç satışların ve ihracatın durgunluğa gireceğini işaret ediyor. Üretim ve siparişlerdeki gerileme beraberinde bazı sektörlerde istihdam düşüşü ve eleman çıkartmayı beraberinde getirirken, istihdamın en hızlı arttığı iki sektör kara ve deniz taşıtları sektörleri oldu. İstihdamdaki gerilemenin hızlanarak devam ettiği sektörler ise tekstil-hazır giyim ve deri-konfeksiyon. Kimya, plastik ve kauçuk sektörleri ise üretim ve siparişlerin en sert şekilde düştüğü sektörler olarak PMI Aralık endeksinde yer aldı.
PMI endeksinin aylardır eşik değerin altında kalmasında önemli etkenlerden birisi de girdi maliyetlerindeki artış ve buna bağlı olarak maliyet enflasyonu. Özellikle ihracata dönük üretim yapan sektörlerde ara malı, hammadde, yatırım malı ithal fiyatlarındaki artışlar, girdi maliyetindeki yükselişlerin hızlanmasına neden oluyor. Girdi maliyetlerindeki artıştan ötürü fiyatlarını en hızlı düzeyde yükseltmek zorunda kalan sektörlerde başı makine ve metal ürünleri çekiyor. Fiyat artışlarının en yavaş seyrettiği sektör ise talepteki sert daralma ve rekabetten dolayı, iç ve dış talebi canlandırabilmek için fiyat artışlarının sınırlı tutulmaya çalışıldığı tekstil ürünleri ve hazır giyim sektörü.
İmalat Sanayii PMI endeksi verileri, büyüme hızında ciddi bir yavaşlama yaşanacağını gösteriyor. Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, uygulanan parasal sıkılaştırma ve finansmana erişimi zorlaştırma politikaları sonucunda iç talebin önemli ölçüde düşeceğini belirterek sanayicileri, üreticileri ihracata yönelmeye, yeni ihraç pazarları bulmaya çağırmıştı.
U lke ekonomisi ve ihracatının can damarı olan imalat sanayiindeki bü dürüm beraberinde ekonomik kü çü lme ve daralmayı ğetirecektir. Devamında istihdamda dü şü ş ve işsizlik dalğası ğelecektir. Ekonomik toparlanma için o nce 2025 yılını hedef ğo steren iktidarın şimdi 2026 yılını işaret etmeye başlamasıyla, uygulanan ekonomik politikadan iktidarın da umudu kestiği anlaşılıyor!
2023 yılında 255 milyar dolarlık ihracata karşılık, 361 milyar dolarlık ithalat yapıldı. İhracatın ithalatı karşılama oranı yüzde 70. 2023 yılının tamamında ihracattaki artış yüzde 0,64 olurken, iktidarın 2023 yılında 500 milyar dolara ulaşacağını ilan ettiği ihracatta bu hedefin ancak yarısına ulaşılabildi. Dış ticaret açığı 106 milyar dolar tutarında gerçekleşti. Gazze savaşına rağmen İsrail ile ticari ilişkilerin ivme kazanması, bu ülkeye yönelik ihracatın artarak devam etmesi ön plana çıkıyor. Asıl dikkat çekici unsur, kurlardaki yükseliş ve TL’deki değer kaybıyla daha pahalı hale gelen ithalatta yaşanan hızlı artış.
İhracata ve iç talebe yönelik üretimin en temel unsurunu oluşturan ara malı, yatırım malı ve hammadde ithalatı gerilerken, tüketim malları ithalatında olağanüstü artış yaşanması dış ticaretteki önemli açmazlardan birisi.
Dayanıklı tüketim malları içinde en büyük artış yüzde 137,9 ile ithal otomobilde yaşandı. Elektrikli otomobil piyasasının genişlemesine paralel olarak Çinli firmaların birkaç markayla birden Türkiye pazarına girmesi, Çin otomobillerine ek gümrük vergisi getirilmesine rağmen ithal otomobilde adeta patlamaya neden oldu. İthal otomobile ödenen tutar 2022 yılında 6,8 milyar dolar iken, 2023’te 9,5 milyar dolar artışla 16,3 milyar dolara yükseldi. 2022’de 6,3 milyar dolar olan dayanıklı ve yarı dayanıklı tüketim malı ithalatı, 2023 yılında yaklaşık yüzde 50’ye varan artışla 13,3 milyar dolar tutarına yükseldi. Yarı dayanıklı ve dayanıksız tüketim malları ile işlenmemiş yiyecek-gıda ağırlıklı dayanıksız tüketim mallarına ödenen tutar ise 2022’ye göre yüzde 26 artışla 15,3 milyar dolar oldu. Sanayi kesiminin ihracata dönük üretimi için yapılan ara malı ve hammadde ithalatı 2023’te yüzde 9,8 düşüşle 241,4 milyar dolara indi. Otomobil, dayanıklı, yarı dayanıklı, dayanıksız tüketim malları ithalatına ödenen toplam tutar ise yüzde 59,9 artışla 43,4 milyar dolara tırmandı. Yatırım malları ithalatı yüzde 32 artışla 47,7 milyar dolar tutarında gerçekleşirken, tüketim malları ithalatındaki artış, yatırım malları ithalatının 18 puan üzerinde gerçekleşti.
Bü dış ticaret tablosü, ihracatı yavaşlayan Tü rkiye’nin tü ketim malı ithalatının hızlandığ ını ğo steriyor. Uyğülanan ekonomik proğramın kürü baskılayıp do vizdeki yü kselişi yavaşlatma hedefinin ithal tü ketimdeki artışa zemin yarattığ ı anlaşılıyor.
Ege bölgesinin yanı sıra Adana, Mersin ve Antalya’daki narenciye üreticileri bahçede mandalinanın kilosunu 1 TL, portakalın kilosunu 3 TL’ye sattıkları halde alıcı bulamadıklarını, ürünlerin dalda çürümeye terk edildiğini söylerken şehirlerde market ve pazarlarda narenciye ürünleri mevsime rağmen fahiş fiyattan satılıyor. Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) limondan mandalinaya, portakala varana kadar narenciye üreticisinin mağdur durumda olduğunu belirterek iktidar ve yerel yönetimlerin ürünleri satın alması, tüketiciye ucuz fiyattan ulaştırması çağrısında bulundu.
İşçilik maliyetlerinin yüksekliği nedeniyle pek çok üretici, kilosu 1-3 TL’ye kadar inen limon, mandalina, portakalı toplatıp, hale veya pazara götürme gücünden yoksun. Narenciye ürünleri toplanmadığı takdirde 20-25 gün sonra dalında çürümeye başlayacak. Halen kiloda 25-40 TL olan market ve pazar fiyatları daha da artacak. Üreticiyi de tüketiciyi de mutsuz ve mağdur eden bu tablonun ortadan kaldırılması için narenciye ürünlerine yönelik acil bir planlama yapılması gerekiyor. Halkın daha ucuza tüketmesi, üreticinin de aylardır emek verdiği üründen dolayı mağdur olmasını önleyecek bir çözümün devreye koyulması kaçınılmaz.
Sadece narenciye ürünleri değil kış mevsimine ait pek çok sebze ve meyvede benzer durum söz konusu. Üretici mevcut maliyetlerden dolayı ürününü toplayıp satışa arz edemiyor. Pazar ve marketlere az ürün gelince de bu kez fiyatlar olağanüstü düzeylere ulaşıyor. Tarımsal üretimde destekleme ve planlama politikalarının yanlışlığı, yetersizliği son olarak mevsimin en bol ve en ucuz ürünü narenciyenin yanı sıra ıspanaktan kerevize, karnabahardan pırasaya varana kadar pek çok kış sebze ve meyvesinde bir kez daha karşımıza çıkıyor.
✓ Rüsya’nın mandalina ithalatı talebiyle bir kısım narenciye ü reticisinin solük alması ğü ndeme ğelirken üreticilerin büyük bölümünün mağ düriyeti devam ediyor!
Sebze-meyve yanında et, süt, yumurta vb. hayvansal ürünlerde de durum farklı değil. Yüzde 72’ye varan gıda enflasyonuyla kendi ülkesindeki ürünleri en pahalıya tüketen vatandaşlar başta kırmızı et olmak üzere ithal gıda için kur farkından dolayı her gün zamlı fiyat ödemeye mecbur kalıyor. 2023’ün 11 aylık döneminde Brezilya, Uruguay, Çekya başta olmak üzere farklı ülkelerden yapılan sığır ithalatı 1 milyar 3 milyon dolara ulaştı. Kur artışıyla her hafta otomatik zamlanan et fiyatları kontrolden çıktı.
Adana, Mersin, Antalya’daki ücüz narenciyeyi bile pazara ülaştıramayan, Brezilya’dan ithal sığ ırın dolara endeksli fiyatıyla tü keticiyi karşı karşıya bırakan iktidar, hızla yakıcı hale ğelen ğıda ve beslenme sorününa ço zü m ü retemiyor!
Her fırsatta Lozan Anlaşması ve beraberinde Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin Türkiye’ye sağladığı egemenlik hakkı ve kazanımları tartışmaya açan iktidar, geçen hafta ABD, İngiltere ve NATO’nun baskısına karşı Montrö Sözleşmesi’ni sahiplenmek zorunda kaldı.
2021’de İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararının ardından Cumhurbaşkanının Montrö
Boğazlar Sözleşmesi’nden de çekilme yetkisi gündeme getirildi. Kanal İstanbul projesiyle Montrö’nün yürürlükten kaldırılması tartışmaya açıldı. Montrö Sözleşmesi’nin hayati önemini gündeme getiren 103 emekli amiral darbecilikle itham edilip haklarında dava açıldı. ABD’nin Karadeniz’i uluslararası deniz haline getirme girişimlerine karşı ve Türkiye’nin Rusya-Ukrayna savaşındaki tarafsızlığının güvencesinin Montrö Sözleşmesi olduğu yaşanan olaylarla bir kez daha somutlaştı. 2022 Şubat’ında başlayan RusyaUkrayna savaşında bugüne kadar gerek Rusya gerekse ABD ve diğer NATO ülkelerine ait savaş gemilerinin boğazlardan geçişine izin verilmedi. Türkiye savaşta tarafsızlığını muhafaza ederken bu konudaki en büyük uluslararası güvencelerden birisi Montrö Boğazlar Sözleşmesi oldu. Türkiye’nin Çanakkale ve İstanbul Boğazları üzerindeki egemenliğini teyit eden sözleşme sayesinde geçen hafta İngiltere, ABD ve NATO ile yaşanan kriz bertaraf edildi. Birleşik Krallık hükümeti, İngiliz Kraliyet Donanmasına ait iki mayın avlama-tarama gemisinin Karadeniz’deki mayın temizleme ve Rusya’ya karşı deniz operasyonlarında kullanılmak üzere Ukrayna donanmasına hibe edilmesini kararlaştırdı. Kararın ardından yola çıkan mayın tarama gemileri geçen hafta Çanakkale boğazı girişine ulaştı. ABD ve İngiltere’nin yanı sıra NATO Müttefik Kuvvetler Komutanlığı gemilerin Karadeniz’e geçişi için Türkiye’ye baskı uygulamaya yöneldi. NATO söz konusu gemilerin Montrö kapsamına girmediğini savunuyor. Montrö Sözleşmesinde ise silahlı-silahsız ayrımı olmaksızın ‘savaş gemisi’ ifadesi yer alıyor.
Türkiye, tüm taraflara Montrö Sözleşmesi’nin NATO müttefikleri için farklı bir ayrıcalık sağlamadığını, sürecin müttefiklik ilişkisiyle bağlantısının olmadığını belirterek tarafsızlık çerçevesinde geçişe izin vermeyeceğini bildirdi. MSB ise Türkiye’nin 1936’dan beri Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ni hassas bir şekilde tarafsızlıkla uyguladığını, Rusya-Ukrayna savaşının başından beri de aynı tarafsızlıkla savaşan tarafların bayraklarını taşıyan gemilerin boğazlardan geçişini durdurduğunu açıkladı. Tarafsızlık pozisyonunun devam ettiği belirtilen açıklamada anlaşmanın ihlal edildiği iddialarının ‘reddedildiği’ kaydedildi.
Yaşanan ğelişmeler Lozan ve Montrö Anlaşmalarının Türkiye’nin bağımsızlık ve egemenliği açısından hayati önemini bir kez daha sergiledi. Boğ azlardaki eğemenlik, Karadeniz’de savaşın yayılmaması yanında, olası barışın da ğü vencesi. Cümhürbaşkanı kararıyla ülüslararası anlaşmalardan çekilme tartışmalarının, Kanal İ stanbül’ün ne kadar temelsiz ve o nğo rü sü z oldüğ ü apaçık ğo rü ldü .
Hamas’ın 7 Ekim’deki Aksa Tufanı saldırılarına yanıt olarak İsrail’in Gazze’de başlattığı ve katliama dönüşen savaş 3 ayı geride bıraktı. Başbakan Netanyahu hükümeti, içeride ve dışarıda köşeye sıkışmaya başladı. İsrail Anayasa Mahkemesi Netanyahu’nun yolsuzluklarını örtme ve yargıyı siyasi kontrole almayı hedefleyen yasayı iptal etti. Üç aydır kurtarılamayan rehineler nedeniyle halkın hükümete tepkisi büyüyor. İsrail muhalefeti, Netanyahu’ya istifa çağrıları yapıyor. Güney Afrika’nın İsrail ve Netanyahu aleyhine Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne (UCM) açtığı soykırım davasını uluslararası üne sahip yüzlerce avukat üstlenince davanın sumen altı edilmesi olanaksızlaştı. ABD Başkanı Biden ve AB liderleri özellikle sivillere yönelik saldırıların katliama dönüşmesi, insani yardımların engellenmesi ile yükselen uluslararası tepkiler sonrası Netanyahu’ya karşı daha mesafeli bir tutuma yöneliyor.
Netanyahu’nun siyasi-askeri suikastlarla savaşı Suriye, İran, Lübnan’a da yayarak ABD’yi ve batılı ülkeleri sahaya çekmeyi planladığı anlaşılıyor. Bu çerçevede 25 Aralık 2023’te İran Devrim Muhafızları’nın Suriye’deki komutanı Seyyid Razi Musavi Şam’daki konutunda füzeyle öldürüldü. 2 Ocak’ta Hamas Siyasi Büro Başkan Yardımcısı Salih el Aruri İsrail’in Beyrut’a düzenlediği SİHA saldırısıyla öldürüldü. 3 Ocak’ta İran’ın Kirman kentinde Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani’yi anma törenindeki bombalı saldırıda 103 kişi öldü,171 kişi yaralandı. Saldırıyı IŞİD üstlendi ancak inandırıcı bulunmadı.
Tam bu aşamada dikkat çeken bir operasyonla İstanbul ve 8 ilde Mossad için ajanlık yaptığı iddia edilen 33 kişi gözaltına alınırken, 15’i tutuklandı. Kaçak olarak Türkiye’ye girdiği saptanan yabancı uyruklu 8’i sınır dışı edildi.
Hamas’a destek ve o rğü tü n finans ağ ı için Tü rkiye’yi itham ederek yaptırım tehdidinde bülünan ABD’nin daha önce dışladığı Türkiye’yi yeniden sü rece ve ziyaret programına dahil etmesi pazarlık işareti. 6 Ocak’ta ğerçekleşen ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken’in ziyaretinde o ncelikli konü İ sveç’in NATO ü yeliğ inin TBMM’den ğeçirilmesi ve F-16 satışı oldü. Bünün yanında İ srail- Hamas mü zakerelerinde Katar dışında bir arabülücü seçeneğ i olarak Tü rkiye ile diyaloğ arayışı ğü ndeme ğelmiş olabilir. Ancak iktidarın İsrail-Hamas pazarlığına dahil olması ve İsrail ile masaya oturması zayıf bir ihtimal olarak gözüküyor.