TKP'li Okuyan: "Süreç, Türkiye için yıkıcı sonuçlar doğurabilir"

Yeni çözüm sürecine ilişkin soL Haber Portalı’na yazı kaleme alan Türkiye Komünist Partisi (TKP) Genel Sekreteri Kemal Okuyan, sürecin Türkiye için öngörülemez yıkıcı sonuçlar doğurabileceğini yazdı.

Türkiye Komünist Partisi (TKP) Genel Sekreteri Kemal Okuyan, yeni çözüm sürecine ilişkin bir yazı kaleme aldı.

“Çözüm Çıkmazı” başlıklı yazıda Okuyan, çözüm sürecine dolaylı ya da doğrudan müdahil olan uluslararası sermaye gruplarına değinirken; çok aktörlü bir çözüm sürecinin kriz yaratabileceğini belirtti.

Sürecin Türkiye için öngörülemez yıkıcı sonuçlar doğurabileceğini de ifade eden TKP Genel Sekreteri, “Bu kadar aktörün devrede olduğu bir bölgesel yeniden yapılandırma girişiminde büyük krizler ve kırılmalar beklenmelidir. Başka şeyler bir yana, sürecin Türkiye açısından öngörülemeyen yıkıcı sonuçlar üretmesi, evet ve ne yazık ki olasılık dahilindedir. Çünkü bu üç noktaya bir idari birim olarak Türkiye ile ulaşmak mümkündür ama değiştirilmiş-dönüştürülmüş-gevşetilmiş-başkalaştırılmış bir Türkiye ile ulaşmak daha mümkündür” ifadelerini kullandı.

Okuyan yazının tamamı şöyle:

"Bütün gelişmeler, adına “çözüm süreci” denmeyen “yeni çözüm süreci”nin çok bileşenli bir mücadele ve pazarlık süreci olduğunu gösteriyor. Bir değil, iki değil, üç değil, çok taraflı bir süreç. Şimdi daha iyi anlaşılıyor birilerinin “bu tamamen Türkiye’nin iç dinamiklerinin ürünü bir süreç” diye sağı solu ikna etmek için neden bu kadar uğraştığı…

Oysa çok uluslu tekellere, bu tekellerin egemenliğindeki dünya düzeninin saldırı örgütü NATO’ya yaslanarak tamamen iç dinamik olmuyor, yerli ve milli hiç olmuyor!

AKP iktidarı 2023’ten bu yana hem ekonomik hem siyasal nedenlerle ve telaşla “batı” ile ilişkileri düzeltme çabasına girdi. İngiltere bu çabaların merkezindeydi. Bu ülkenin birçok kilidi açmak için uygun anahtar olduğu düşünüldü. İç dengeleri sarsılmış ve kurumsal krizler yaşayan “büyük abi” ABD ile ilişkilerin gelişmesi için de İngiltere’ye gereksinim vardı.

Kabinede adı İngilizciye çıkan onca üyenin olması işleri kolaylaştırdı. Bu aşamadan sonra hükümet Suriye, Filistin, İsrail gibi kritik başlıklarda, ekonomi politikalarında ve de “çözüm süreci”nde temel muhatap olarak belirlediği İngiltere ve de batı ile yeni bir krizden uzak durmak zorunda.

Çünkü fazla açıldı ve saçıldı. Bazı başlıklarda geri dönüş yok.

Ancak kimsenin Türkiye’ye dışarıda hazırlanan bir plan dayattığı da yok. Dünyada böyle bir güç yok, tersine uluslararası alanda birbirini çelen, dengeleyen çok sayıda doğrultu var.

Bu bir mücadeledir. Bu mücadele bir kırılmayla sonuçlanabileceği gibi, gerilimli bir biçimde ortak doğrultu verebilir.

ABD, İngiltere, Fransa, İsrail ve Türkiye’nin aralarındaki bütün rekabete karşın anlaşabilecekleri bir zemin var. Bakmayın burada ülke isimlerini sayıyorum. Burada kastedilen bu ülkelerin hakim sınıflarıdır. Her bir başlıkta yaşadıkları gerilime rağmen şu noktalarda anlaşabilirler:

1. İsrail’in güvenliğinin ve bölge ile entegrasyonun sağlanması.
2. İran’ın etkisizleştirilmesi (Fransa’nın rezervlerine rağmen).
3. Bölgede (Irak, Suriye, Lübnan, Filistin) Çin’in devre dışı bırakılacağı (ucuz ve örgütsüz işgücüne, doğal zenginliklerin ve geniş toprakların yağma ve talanına, kuralsızlığa dayalı) bir ekonomi rejiminin kurulması.

Bu noktalar esaslı noktalardır. Başka birçok konu (örneğin Suriye’nin parçalanıp parçalanmaması) bu eksende ele alınmalıdır.

AKP’nin bu noktalara taş koyma olasılığı yok, zaten istekli. Ancak daha ötesini hedefliyor. Daha doğrusu kendi hedeflerini bu üç noktayla uyumlu hale getirmeye çalışıyor. Bölgenin en önemli gücü olmak, sınır geçişkenliği sayesinde ekonomik ve siyasi avantaj yakalamak, Sünni hegemonyasının yaratılması, ümmet kardeşliği söylemiyle kamusal ve toplumsal direncin tamamen ortadan kaldırılması, bu bölgesel iklimden yararlanarak içeride Osmanlıcılığın tahkimi, ittifakların bozulup yenilenmesi ve de iktidarın sürdürülmesi…

Yine bütün bu meselelerin orta yerinde duran ve kendi hedef ve stratejisi olan bir PKK var. Taraflardan biri de bu. Üstelik bazı açılardan bütünlüklü bazı açılardansa parçalı bir görüntü veriyor.

PKK yukarıdaki üç nokta ile uzlaştığını, bu tabloyu veri aldığını gösteriyor. Gerisi ise yine belirsiz. İktidar ile daha ayrıntılı bir plan doğrultusunda anlaşan bir kesim olabilir ancak her şeyin önceden belirlendiği bir sürecin işlediğini söylemek tam anlamıyla saçma.

Bu kadar aktörün devrede olduğu bir bölgesel yeniden yapılandırma girişiminde büyük krizler ve kırılmalar beklenmelidir. Başka şeyler bir yana, sürecin Türkiye açısından öngörülemeyen yıkıcı sonuçlar üretmesi, evet ve ne yazık ki olasılık dahilindedir. Çünkü bu üç noktaya bir idari birim olarak Türkiye ile ulaşmak mümkündür ama değiştirilmiş-dönüştürülmüş-gevşetilmiş-başkalaştırılmış bir Türkiye ile ulaşmak daha mümkündür.

İşte bu nedenle asıl şu uzlaşılan kısma bakarak karar verilmelidir. Buradan bir hayır, bir güzellik çıkar mı?

Eğer İsrail, saldırgan, katliamcı, yayılmacı ve sınırlarını sürekli genişletmeden varolamayan bir devlet olmasaydı İsrail’i içine alan bir barış iyi bir şey olurdu. Ama İsrail’in güvenliği, bölge halklarının köleliği demektir.

Eğer İran’ın etkisizleştirilmesi, dinsel temellerle siyaset yapılmasına karşı, aydınlanmacı bir perspektifin ürünü olsa, oturup düşünürdük. Ama bunun için işin içinde İran halkı olmalı, emekçiler olmalı. Oysa işin içinde siyonisti var, ABD emperyalizmi var, cihatçısı var, petrol zengini gerici Arap iktidarları var. Var da var!

Bölgenin kaynaklarının sanayileşmeye, kalkınmaya ayrılması… Kulağa hoş geliyor ama… Aması şu: Ucuz işgücü, piyasa güçlerinin önüne çıkan her şeyi yağmalaması, emperyalist ülkelerin emlakçılığa soyunup büyük toprak parçalarına el koyması… Sonra burada ortaya çıkan kâr ve rant olanakları üzerinden birbirlerine girip kan dökmeleri… Yeni üsler, çılgınca silahlanma yarışı… Buna geçtim devrimciliği, insanlık adına “evet” diyecek kimse olabilir mi?

Sonuç: Üç yanlıştan bir doğru çıkmaz. Bu kadar basit."