Martinez: ‘Meksika’daki başkanlık sistemi diktatörlüktür’

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Meksika ziyareti sonrası bu ülkedeki Başkanlık Sistemi’ni örnek göstermesi üzerine Meksika Devrimci Halk Cephesi Başkanı , Evrensel aracılığıyla seslendi: “Meksika’daki başkanlık sistemi demokrasi maskesi takmış bir diktatörlüktür. Senyor Erdoğan’ın uluslararası düzlemde de prestiji olmayan Meksika sistemini örnek gösterdiği anlaşılır değildir”

Geçtiğimiz 11 Şubat’ta Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Meksika’ya ilk ziyaretini gerçekleştirdi ve bu ziyarette ilk etkinliği Meksika’nın en nefret edilen Devlet Başkanı Enrique Peño Nieto ile görüştü. Bu ziyaretin sonucu iki ülke arasındaki diplomatik ve ticari ilişkilerin güçlendirilmesi oldu.
Bu tür bir ziyaretin doğallığında ve kısa sürmesi nedeniyle, emeniz ki senyor (sayın) Erdoğan Meksika’ın siyasi, toplumsal ve ekonomik durumunu tanımak için yeterli zaman bulamamıştır; eminiz ki Meksika’da iktidarda olan oligarşi grubu Erdoğan’a ülkemiz hakkında yalan söylemiş, Türkiye yönetiminin mevcut durumu; Afrika’nın en yoksul ülkelerinin seviyesine ulaşmış kentsel ve kırsal yoksulluğunu gerçekten görememiştir!

Yine senyor Erdoğan, Meksika’daki gün be gün tırmandırılan şiddet sarmalarını; Meksika Devleti’nin buradaki suç ortaklığını, ve işçi sınıfı ve halkların Peña Nieto siyasetine karşı ayaklandığını, ülkede görülmemiş eylemler yapıldığını farketmemiştir.

Meksika’da, Taksim Meydanı’ndaki yıkıma karşı muhalefete yönelik baskının ardından Türkiye’de yaşanan rahatsızlığın benzeri yaşanmış; 26 Eylül’de Guerrero’da, Ayotzinapa Öğretmen Okulu’nun 43 öğrencisinin kaybolmasıyla başlayan eylemler devam etmektedir.

Aslında sorun senyor Erdoğan’ın, Meksika’daki durumu anlayacak kadar zamanı olmamış olması değildir, tersine, Peña Nieto’nun ve Meksika oligarşisinin Meksika’daki yaşam üzerine yalanlarına inanmış görünerek, geri döndüğünde ülkesini, Meksika’daki siyasi sistemin örnek olduğuna; bu sistemin kurumlarının ve özel olarak da buradaki başkanlık sisteminin, mevcut başkana daha fazla yetkilerin verilerek Türkiye’deki yasaların reformuna ilham olabileceğine ikna etmek istemesidir.

KARDEŞLERİMİZİ UYARMAK GÖREVİMİZ

Türkiye’deki durumu uzaktan izleyen bizler, Erdoğan’ın bir yalan aracılığıyla Meksika başkanlık sistemini kendi ülkesindeki siyasi yapıyı yenilemek için kullanmak istediğinin farkındayız. Bu ülkedeki kardeşlerimizin, bizim ülkemizdeki ve kendi ülkelerindeki siyasi sınıfların sarf ettiği bu çirkin yalana düşmemeleri için Meksika’daki siyasi başkanlık sisteminin gerçekliğini göstermemiz gerektiğini düşünüyoruz.

HİÇ KİMSENİN HİÇ BİR HAKKI YOK TEK YETKİ ‘BAŞKAN’DA

Meksika’daki başkanlık sistemi, 1910’da başlayan burjuva demokratik devrimin zaferinden sonra kabul edilen 1917 Anayasası’yla kuruldu. Bu anayasada Meksika hükümeti üç kuvvet aracılığıyla yönetmeye başladı; yürütme, yasama ve yargı. Diğer ülkelerden farklı olarak, yasama kuvveti, her 6 yılda bir yeniden seçilme hakkı olmayacak şekilde seçilen Devlet Başkanını seçmek üzere her seferinde hileli şekilde yapılan seçimlerle hayata geçirildi.

Seçilen Başkanın tüm bakanları ve sekreterleri belirleme hakkı vardır, tüm iktidar yapısı başkanın arkadaşlarından, partisinden ya da desteklediği sermaye grubundan oluşur. Hiç kimsenin kabinenin belirlenmesinde oy kullanma ya da ses çıkarma hakkı yoktu.

NEREDEYSE MUTLAK BİR İKTİDAR

Başkan, en büyük şefe ve tüm hükümek yapısının tek adamına dönüşür, aynı zamanda ülkenin silahlı güçlerinin en üst komutanıdır, neredeyse mutlak bir iktidara sahiptir.

Yasama kuvveti iki meclisten oluşur: Milletvekili Meclisi (üç yılda bir seçilen 500 milletvekili) ve Senato (altı yılda bir seçilen 200 senatör), bu ikisi birlikte ülkenin yasama yetkisine sahip Ulusal Kongresi’ni oluştururlar.

Ancak Devlet Başkanı, yasaları yayınlama, geçerlilik tarihlerini belirlemekle görevlidir ve kabul etmediği yasayı veto etme hakkına sahiptir.

Ulusal Yüksek Adalet Mahkemesini ve tüm yapısının kapsayan yargı kuvveti ise gerçekte bağımsız değildir, çünkü birliğin (fedeasyonun) diğer iki kuvveti tarafından, pazarlıkların ve siyasi partilerin içindeki oligarşinin farklı fraksiyonları arasındaki iktidarın yeniden dağıtımını içeren, demokratik olmayan bir sürecin sonunda atanırlar.

Son olarak Yüksek Adalet Mahkemesi hakimleri de Başkan’ın arkadaşlarıdır ve Devlet Başkanı neyi dikte ederse o kararları alıyorlar.

Bu açıdan senyor Erdoğan’ın neden en gayri meşru sistemlerden biri olan, sadece ülke içinde değil uluslararası düzlemde de prestiji olmayan Meksika sistemini örnek gösterdiği hiçbir şekilde anlaşılır değil.

MEKSİKA’DA BAŞKANLIK SİSTEMİ DİKTATÖRLÜĞE NASIL DÖNÜŞTÜ?

Meksika’nın başkanlık sistemi nasıl bir diktatörlüğe dönüştü? Çok kolay; Meksika tarihini analiz edersek bu siyasi sistemin 98 yıldır yürürlükte olduğunu görürüz, bir sağ parti olan Kurumsal Devrimci Parti (PRI), aşırı sağcı Ulusal Eylem Partisi’nin (PAN) yönettiği 2 başkanlık sistemi dışında ülkeyi yönetti; bunu yapmayı başardı çünkü Seçim Kurumları, resmi insan hakları örgütleri ve diğer sözde merkeziyetçi olmayan mekanizmalar da Devlet Başkanlığı tarafından kontrol edilen özneler halindedir. O zaman demokrasi nerededir?

Demokrasi yoktur. Meksika demokrasi maskesi altında bir diktatörlük yaşanmaktadır; her 6 yılda yönetimleri sona eren devlet başkanları kendilerinden sonra kimin geleceğine karar vermekte, bürokratik yapıyı ve kamu kaynaklarını, kitle iletişim araçlarını vs. kullanarak Başkanlık için kendi yakınlarını öne çıkarmakta, bu nedenle aynı siyasi sistemin devamının sağlanması her zaman garanti altına alınmaktadır; Meksika’daki başkanlık, mali oligarşinin en sağlam diktatörlüğü olmuştur.

MEKSİKA PAKTI İLE NEOLİBERAL YASALAR GEÇİRİLDİ

Son yıllarda, Enrique Peña Nieto’nun başkanlığıyla bu diktatörlük güçlendi; Peña Nieto’nun iktidara gelmesinin hemen ardından ülkenin önde gelen üç siyasi partisine (PRI, PAN ve Demokratik Devrim Partisi) çağrı yaptı ve onlara bir anlaşma imzalattı, “Meksika Paktı” denilen bu anlaşmaya ile, Ulusal Kongre’de mutlak çoğunluğu elde ederek neoliberal eğilimde 11 yapısal refom içeren bir paket hazırlandı. Peña diktatörlüğüyle, Kuzey Amerika (ABD) emperyalizmi ve ulusal oligarşinin çıkarları hayata geçirildi.

UYUŞTURUCU TACİRLERİ HÜKÜMET ORTAKLIĞI

Meksika’da devlet ve uyuşturucu tacirleri arasında tırmanan şiddet de, Devlet Başkanının kendisinden başlayarak en yüksek iktidar sahiplerinden başlayarak hükümetlerin suç ortaklığı olmadan açıklanabilir değildir.

Gerçekte şiddet, hükümetler uyuşturucu ticaretine doğrudan müdahale etmek istedikleri zaman yükselmiştir; 2006 yılında zamanın devlet başkanı uyüşturucuyla mücadele adı altında şiddeti sertleştirmiş, orduyu Sinaloa uyuşturucu kartelini korumak adına Golfo karteliyle savaşması için sokaklara çıkarmıştı. Peña Nieto’nun gelişiyle hükümetin rolü tersine döndü.

Ülkede siyaset ve uyuşturucu ticareti artık ayrı çizgide değiller, birleşmeleri parçalı da olmadı, ya da medyanın iddia ettiği gibi izole olmuş da değiller. İki taraf da aynı egemen sınıfları temsil etmekte ve ülkede koordine halinde hareket etmektediler.

23 öğrencinin kaybedilmesi ve Devrimci Halk Cephesi’nin merkez yöneticisinin öldürülmesi (geçtiğimiz 3 şubatta) bu durumu en açık şekilde ortaya koymaktadır.

Hiç şüphesiz Meksika’daki siyasi sistem bitkin ve çürümüş bir sistemdir; hala senyor Erdoğan’ın korkunç şekilde yanıltıldığına dair kuşkularım bulunuyor; ya Meksika siyasi sınıfının kokan nefesini gizlemek için çok tatlandırdılar, ya da açıkça bu hataları Türkiye politikasına bu yoldan taşımak istiyor; fakat her şekilde de, politik açıdan en yüksek yöneticinin yapabileceği en kötü şey budur; soykırımla, insanların kaybedilmesiyle suçlanan ve bizzat Meksikalıların Meksika tarihinin en kötü başkanı olarak nitelendirdikleri bir rejimi, Türkiye halkı gibi büyük halkı ikna etmek için örnek olarak sunmak, hiç şüphe yok ki bir siyasi intihar eylemidir.

Evrensel/Çeviren Elif Görgü