Hakikat arayışı-1

Öylesi bir dönemden geçiyoruz ki görmediğimiz neredeyse hiçbir şey kalmadı.

Salgın hastalıklar, büyük ekonomik krizler, doğal afetler, kuraklıklar, depremler, küresel ısınma, eşitsizlikler, gittikçe derinleşen yoksulluk, savaşlar, terör, her türlü ayrımcılık 32 kısım tekmili birden bir filmin içinde. Hem oyuncusu hem seyircisi olduğumuz bir film, sahnesi dünya. Sahnesi dünya deyince William Shakespeare'in “Bütün dünya bir sahnedir ve bütün erkekler ve kadınlar sadece birer oyuncu; girerler, çıkarlar. Bir kişi birçok rolü birden oynar. Bu oyun insanın yedi çağıdır.” Sözleri geliyor aklıma. 

20 yüzyıl ve 21 yüzyıl zaman aralığında yaşanan hayatlar insani yolculuğun belki de en ilginç dönemine denk geliyor. Sahnede sergilenen oyun çok büyük, tüm teknolojik gelişmeler bu oyuna eşlik ediyor. Hatta yeni bir film platosu olarak dünya dışı mekanlar içinde Mars ilk sırayı kapıyor. Sembolik anlamda Mars’ın erkekleri, Venüs’ün kadınları temsil ettiği göz önüne alınırsa, ilk sıranın Mars olması hiç şaşırtıcı değil. Bu arada Venüs dünyaya 38 milyon km. Mars ise 55 milyon km. uzaklıkta.   Bu yazıda böyle bir bilgiye ihtiyaç var mı? Aslında ilginizi bir yere çekme ihtiyacı olabilir. Milyonlarca km uzaklıktaki mesafeler ile hemen yanı başımızda ki insanlar arasında ki mesafe farkı. Hangisi daha yakın? Hangisi daha hakiki? Uzaylıların varlığını sorgularken insanlık kaldı mı? Sorusuyla baş başa kalmak.  Hakikat arayışına yeniden başlamak.

Tam bu noktada zamanın ruhuna bağlı olarak ortaya çıkmış bir kavramdan bahsetmek yerinde olabilir.  Türkçeye “hakikat sonrası” olarak çevrilen “post truth” kavramı. Bu kavram siyaset alanında hakikat sonrası politika olarak yer alıyor. 2000’li yılların başında hızla gündeme giren, özellikle 2016 yılında İngiltere ve Amerika’da gerçekleşen siyasi gelişmeler ile öne çıkan bu ifadeyi kullandığımızda gerçeğin kaybolduğu, hakikatın önemini yitirdiği, hızlı bir şekilde yayılan yanlış bilgilerden oluşan süreci tanımlamış oluyoruz. Olgular, ilkeler ve hakikat yerini kişisel algılara, anlayışlara bırakırken çığ gibi büyüyen dezenformasyon sonucu bambaşka bir durum ile yüz yüze kalıyoruz. Politikada propaganda yöntemlerinden algı yönetimine, çok ta yabancı olmadığımız bir durumdan karalama, komplo, bir anda bir kişiyi veya bir lideri yüceltme, belki kendisiyle hiç oturmayacak değerleri yükleme, sonrasında bir anda yerin dibine vurma, linç kampanyaları, tek tek bireyler duygu ve algı durumlarından kitlesel bir harekete geçiş yapabiliyor. Burada yalanın çok hızlı bir şekilde örgütlendiğini ve sonuç aldığını söyleyebiliriz. Önyargılarımız her yanımızı kuşatan yargılara, kulaktan kulağa yayılan sözcükler sanal ortamda ışık hızında başka bir gerçeğe dönüşüyor. Sanal dünyanın sanal bilgileri, duygularımızı tetiklemeye devam ediyor. San ve al durumu, sanmak, zannetmek, öyle olduğu farz etmek ve bunu hakikat olarak görmek buna göre davranmak.

Kişisel hayatlarımızdan politikaya, politikadan medyaya uzanan bu süreçte yalana duyulan ihtiyacı sorgulamak, hakikat nedir sorusunu sormak gittikçe daha önemli hale geliyor. Kutuplaşmanın ve ötekini yok etme anlayışının temel aracı haline gelen bu durum herhangi bir bilgi ve durum ile karşılaştığımızda hemen refleks geliştirmek yerine bir nefes alıp ve sormak gerekiyor, doğru mu? Yoksa bu soruyu soracak kadar zamanımız mı yok? Zihinlerimiz kimin kontrolünde? Düşüncelerimiz duygularımız ve davranışlarımız arasında ki denge daha hızla bozulmakta. İnsanlık tarihi hakikat nedir sorusunu hep sormuş.

Sokrates’in üçlü Filtre Testi güzel bir örnek. “Sokrates bir gün tanıdığı ile yolda karşılaşır ve tanıdığı “arkadaşın ile ilgili ne duydum biliyor musun? der.  Bunun üzerine Sokrates bana ne duyduğunu söylemeden bir testten geçmeni istiyorum der. Birinci filtre “Gerçek Filtresi” dir.  “Bana söyleyeceğin şeyin tam anlamıyla gerçeği yansıttığından emin misin?” diye sorar. “Hayır aslında bunu sadece duydum” “Tamam,” der Sokrates. “Öyleyse, sen bunun gerçekten doğru olup olmadığını bilmiyorsun.  İkinci filtre “İyilik Filtresi” dir. Arkadaşım hakkında bana söylemek üzere olduğun şey iyi bir şey mi? “Hayır, tam tersi” der. “Öyleyse, onun hakkında bana kötü bir şey söylemek istiyorsun ve bunun doğru olduğundan emin değilsin fakat yine de testi geçebilirsin, çünkü geriye bir filtre daha kaldı” “İşe Yararlılık Filtresi”. Bana arkadaşım hakkında söyleyeceğin şey benim işime yarar mı?”“Hayır, gerçekten pek işine yaramayabilir” bunun üzerine Sokrates  “Eğer, bana söyleyeceğin şey doğru değilse, iyi değilse ve işe yarar, faydalı bir şey de değilse bana niye söyleyesin ki?”( Cevdet Kılıç, Felsefe Diyarından Hikmet Yurduna Bilgelik Hikayeleri, İnsan yayınları sayfa 15)

Hakikat ne sorusunu sormaktan vazgeçmeden ve Orson Welles’in “Yalanın evrensel olduğu bir zamanda gerçeği söylemek devrimci bir eylemdir”  sözünü unutmadan burada yer alan üçlü filtreden birini dahi günlük yaşamımızda kullansak belki bizi hakikate bir adım daha yaklaştırabilir.

Hakikat arayışımız Platonun mağara alegorisi ve sosyal medya ile devam edecek. Sahne hazır, 7 evreyi tamamlayacağız.