YSK, CHP 22'nci Olağanüstü Kurultayı'na ilişkin iptal talebi reddetti
Erdoğan: Villa tahsis edilecek hali yok
Cumhurbaşkanı Erdoğan Afganistan dönüşünde uçakta soruları yanıtladı. Erdoğan, PKK lideri Abdullah Öcalan’ın şartlarının iyileştirilmesi taleplerine karşı çıktı; “Özel villa tahsis edilecek hali yok” dedi
Cumhurbaşkanı Erdoğan, günübirlik Afganistan ziyaretinden dönerken gazetecilerin sorularını yanıtladı. Erdoğan, PKK lideri Abdullah Öcalan’ın İmralı’daki koşullarının iyileştirilmesi taleplerine “Yapılması gereken herşeyi devlet yapmıştır” yanıtını verdi:
“Bundan daha ilerisi zaten olamaz. Herhalde kalkıp özel bir villa tahsis edilecek hali yok. Şu anda orada 2 odası var, 2 odasının dışında televizyonu, bunların hiçbirisi yoktu. Bunun dışında oradaki diğer beş mahkûmla sürekli görüşebilme imkanı var. Bunun dışında daha ne olacak? Başmüzakereci vesaire gibi birşey… Bunlar çok büyük tehlike, çok büyük yanlış. İstihbarat Müsteşarımız zaten gidiyor, kendisiyle görüşülmesi gereken konuları görüşüyorlar. Benim Cumhurbaşkanı olarak kanaatim, kesinlikle bugüne kadar olan tecrübemle 11 yıllık tecrübemle budur. Böyle bir genişletilmesi, şusu busu…Ne kadar genişletilecekse zaten genişletilmiş. İmkanlar, herşey verilmiş. Sağlık noktasında tedavi vesaire herşey aksatılmadan yapılıyor.”
“İmralı farklı, dağ farklı…”
Erdoğan son dönemde çözüm sürecinin bileşenlerinde değişiklik olduğunu söyledi.
“Son zamanlarda dikkat ederseniz bir şeyler değişti. Nedir o değişen? İmralı farklı bir havada, dağ farklı bir havada, parlamentodaki temsilcileri farklı bir havada. Böyle bir ayrışmanın böyle bir bölüşmenin olduğu yerde ülkemi karıştıranların hali ortada.”
“ABD’nin ‘evet’ ifadesi beklemesi yanlış olur”
Erdoğan, Türkiye’nin ABD öncülüğündeki koalisyonda yer alması için 4 şartı olduğunu hatırlatarak, bunları, uçuşa yasak bölge, güvenli bölge, eğit-donat ve Suriye’de rejim değişikliği olarak sıraladı. Erdoğan PYD’ye silah verilmesinin ise sözkonusu olamayacağını söyledi:
“Son günlerde birşeyler dolaşmaya başladı. Nedir o? PYD’ye silah desteği vermek ve PYD’ye verilecek silah desteği ile IŞİD’e karşı burada bir cephe oluşturmak. PYD şu anda bizim için PKK ile eştir. O da bir terör örgütüdür. Yani bir terör örgütüne kalkıp da bize dost olan, NATO’da beraber olan Amerika’nın böyle bir desteği, açıktan açığa bunu söyleyerek bizden böyle bir ‘evet’ ifadesini, yaklaşımını beklemesi bir defa çok çok yanlış olur. Böyle bir şeyi bizden beklemesi mümkün değil, böyle bir şeye ‘evet’ diyemeyiz.”
“İncirlik’te istenen belli değil”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “ABD İncirlik Üssü’nü talep etti mi?” sorusuna ise şu yanıtı verdi:
“İncirlik meselesi ayrı bir mesele. İncirlik’te bizden istenen ne, henüz belli değil. Bunu gördüğümüz anda değerlendiririz. Bizim güvenlik birimleriyle otururuz bunları konuşuruz. Uygun gördüğümüz birşey varsa ‘evet’ deriz ama uygun değilse buna ‘evet’ dememiz tabii ki mümkün değil.”
Güvenli bölgenin bir işgal hareketi olmadığını belirten Erdoğan, Suriye içinde arazi şartlarına göre 5, 15 ya da 25 km derinlikte olabileceğini söyledi. Erdoğan, konunun ABD, TSK ve Dışişleri Bakanlığı tarafından görüşüldüğünü belirtti. Ancak Türkiye’nin şartlarından taviz vermesinin sözkonusu olmadığını vurguladı:
“Ama şu anda bakıyorsunuz, Dışişleri Bakanları sözcüleri gerek Amerika’da, gerek Avrupa’da birşeyler söylüyorlar. Bunların bir kısmından haberimiz var, bir kısmından haberimiz yok. Ama haberimiz olan konularla ilgili dediğim gibi biz o 4 başlığı önemsiyoruz. Buralardan taviz vermek mümkün değil. Hele hele biz PYD’ye silah verelim… Sen şu anda arazide rejime karşı, IŞİD’e karşı mücadele verenlere niye bugüne kadar vermiyorsun bu desteği? Madem böyle bir destek vereceksin, arazide şu anda rejime karşı da, IŞİD’e karşı da mücadele verenler var. Onlara ver.”
“PYD dendiği zaman rahatsız olurum”
“Şimdi biraz gerçekçi olmamız lazım. Burada kalkıp da PYD dendiği zaman, ha ben o zaman bu işten ciddi manada 77 milyonun sorumlusu olarak rahatsız olurum. Tıpkı Kobani’ye sahip çıkıyoruz diyerek ülkemi karıştıranların Kobani dışındaki bölgelerde 250 bin insanın öldürülmesinden rahatsızlık duymadığı bir tabloyu görüyoruz.”
“Varsa yoksa Kobani. Neden?”
Erdoğan Suriye konusunda sorulması gereken bazı sorular olduğunu söyleyerek bunları şöyle sıraladı:
“Şu anda niye Suriye sorusunu da sormak lazım. İlla da niye Kobani diye sormak lazım. Irak’ın üçte biri gitti. Acaba bu üçte birde niye hiç rahatsız değiller bunlar. Bu soruyu da sormak lazım. Şu anda bu üçte bir ile ilgileniyorlar mı? Sadece varsa yoksa Kobani. Neden? Bunlar manidar.
Mesela İngiltere sadece Irak diyor. Niye sadece İngiltere, sadece Irak diyor da Suriye de demiyor. Biz hep söylüyoruz şu anda bizim 1290 km sınırımız var. Bütün dert bizde. Kalkıp bu dostlar hiçbiri ‘Ya senin derdin nedir?’, ‘Senin ihtiyacın nedir?’ böyle birşey sormuyor. 4.5 milyar dolar şu ana kadar biz harcama yapmışız. Bunların hiçbirinden böyle birşey tınlamıyor.”
“Paralel yapı ulusal güvenliği tehdit unsuru”
Erdoğan 30 Ekim’de yapılacak MGK toplantısında paralel yapı olarak tanımladığı Fethullah Gülen Cemaati’ne karşı atılacak “yeni adımlar” konusuna da açıklık getirdi. Ay sonunda kuruldan önce paralel yapı konusunda tavsiye kararı çıkması, bunun Bakanlar Kurulu Kararı ya da Kararlarına yansıması ve son adım olarak da Kırmızı Kitap olarak bilinen, Milli Güvenlik Siyaset Belgesi’ne (MGSB) girmesi gündemde. Erdoğan “paralel yapının” ulusal güvenliği tehdit eden unsur olarak MGSB’ye girmesinin anlamını şöyle açıkladı:
“Bu neyi getirir? Bu yargının da, uluslararası camianın da bu tür olaylara bakışını değiştirir. Önemli bir adımdır bu. Çünkü dostluk, kardeşlik bağlarıyla birbirine bağlı olduğunu söyleyen ülkeler bu tür şeylerde eğer o ülkenin gerek Bakanlar Kurulu, gerek Milli Güvenlik Kurulu gibi önemli bir kurumunun almış olduğu kararı veya tavsiyeyi gözardı etmezler.”
“BMGK’da 140 ülke manevra yaptı”
Erdoğan Türkiye’nin ikinci kez aday olduğu BMGK geçici üyeliğini kaybetmesi konusunda ise tepkiliydi. Erdoğan Türkiye’ye oylama için söz veren 140 ülkenin “manevra yaptığını” söyledi:
“Bize söz verenlerin, 140 ülke söz verdiği halde, 140 ülkenin nasıl manevra yaptığını görmek, çok açık net bir şeylerin nasıl döndüğünü ortaya koydu. Ki ondan sonra da tabii İspanya’nın seçilmiş olmasından herhangi bir üzüntümüz falan yok ama İspanyol Dışişleri Bakanı’na sarılanlar bizi tabii bayağı ilgilendiriyordu. Çünkü onlarla farklı bazı birlikteliklerimiz vardı. Bunlar da tabii kendilerini orada ele vermiş oldular.”
BAŞMÜZAKERECİ ÇOK BÜYÜK TEHLİKE
“Çözüm Süreci’nde yeni bir aşamaya gelindi. Yeni aşamada da Öcalan’ın konumuna ilişkin bazı tartışmalar başladı. Talepler var, statüsü değişebilir, başmüzakereci statüsü verilsin gibi. İlerleyen aşamalarda şartlarında iyileşme söz konusu olabilir mi?”şeklindeki soruya Erdoğan’ın cevabı şöyle oldu:
“Taleplere yeni yanıt verilmesi söz konusu mu? Ağırlaştırılmış müebbet hapse mahkûm olmuş olan bir insan var. Bu insani şartların iyileştirilmesine yönelik yapılması gereken her şeyi bu devlet yapmıştır. Bundan daha ilerisi zaten olamaz. Herhalde kalkıp özel villa tahsis edilecek hal yok. Şu anda orada 2 odası var, 2 odasının dışında televizyonu… Bunların hiçbirisi yoktu, bizim iktidarımız döneminde bunları verdik. Bunun dışında oradaki 5 tane diğer mahkûmla görüşebilme imkânı var, bunun dışında daha ne olacak.
Başmüzakereci, vesaire gibi böyle bir şey… Bunlar çok büyük tehlike, çok büyük yanlış. İstihbarat Müsteşarımız gidiyor, zaten kendisiyle görüşülmesi gereken konuları görüşüyorlar. Ama son zamanlarda bir şeyler değişti. Şu anda bakıyorsunuz İmralı farklı bir havada, dağ farklı bir havada, Parlamento’daki temsilcileri farklı bir havada, böyle bir ayrışmanın, bölüşmenin olduğu yerde ülkemi karıştıranların hali de ortada.
Yarın akil insanlarla Başbakanımız toplantısı olacak, hafta içinde kendileriyle konuşur, görüşürüz. Benim Cumhurbaşkanı olarak kanaatim kesinlikle bugüne kadar olan 11 yıllık tecrübemle budur. Böyle bir genişletilmesi şusu, busu… Ne kadar genişletilecekse zaten genişletilmiş, imkân her şey verilmiş. Sağlık noktasında tedavi falan her şey aksatılmadan yapılıyor.”
Öcalan’ın başka bir cezaevine nakil edilmesi iddialarıyla ilgili olarak, “Onun sıkıntıları başkadır. Orası cezaevi değil dikkat ederseniz” dedi.
YARGIDA ‘YENİ’ SÜREÇ
Yeni bir süreç şudur; o da yargıdaki süreçtir. Yargıda atılacak olan yeni adımlar var, yeni adımlarla ilgili olarak da birçok şikâyetler var, biriken dosyalar… Görüyorsunuz birçok şeyler açığa çıkmaya başladı. Şu ana kadar birçok belgeyi veremeyen insanlar artık o belgeleri vermeye başladılar. Bu belgelerin verilmesiyle ben inanıyorum ki yargı çok daha farklı adımları atacaktır. Kararlarını da buna göre verecektir.”
“ESED’İN GİTMESİNDEN DAHA FAYDALI BİR ŞEY OLAMAZ”
“Oradan İran, Irak, Suriye’ye geldiğimizde. İran ve Suriye noktasında biz İranlı kardeşlerimize hep şunu söyledik; Burada Türkiye ve İran aktif rol almak suretiyle bu işi biz çözelim, başkalarına bırakmayalım. Ama ne yazık ki şu ana kadar İran ile bu konuda bir mutabakat sağlayamadık. Halbuki bu mutabakatı sağlayabilseydik, belki de şu anda bu kadar kan dökülmez, bu kadar insan ölmezdi. Gün geçmiyor ki Irak’ta onlarca insan, yüzlerce insan ölmesin. Suriye’nin zaten tablosu ortada, 250 bine varan ölüm sayısı. Sığınmacılara baktığınızda 5 milyonu aşkın sığınmacı var, bunların 1,5’u bizde, 2 milyonu Lübnan’da, Ürdün’de ciddi sayıda var, Irak’ta aynı sayıda var. Bütün bu insanlar evlerinden, yerlerinden yurtlarından oluyorlarsa burada acaba kim sorumlu? Ben şu soruyu bize yönetenlere hep şaşıyorum, o da nedir? ‘Esed gidince yerine kim gelecek?’ Esed gidince yerine kim gelecek diyenler aslında şecead arz ederken, sirkatin söylüyorlar. Esed’in neyini orada tutuyoruz, neyi var, başarılı ne yapıyor ki Esed’in orada durmasını soruyorsunuz. Onun gitmesinden daha faydalı hiçbir şey olamaz. Ne olacak, olması gereken halkı sandığa götürüp, halk kendi iradesiyle ortaya çıkan adaylardan bir tanesini seçecek ve Esed ile mukayese edilmeyecek derecede başarılı olur. En azından 250 bin ölü sayısını görmeyiz, yaşamayız. Ortada böyle bir felaket var. Aynı şeyi biz Sayın Putin ile de çok müzakere ettik, çok görüştük. Dışişleri Bakanlarımıza görev verelim, onlar çalışsınlar vesaire, dışişleri bakanlarımız defaetle bir araya geldiler, onlardan da bir netice alamadık. Çalışmaları beşli yapalım dendi, onarı da denedik, maalesef şu ana kadar netice alamadık. Umutsuz olacak mıyız? Olmaya gerek yok, çünkü biliyorsunuz Nahçıvan – Karabağ meselesinde bile 22 – 23 yıl oldu Minsk Üçlüsü ABD, Rusya, Fransa hala çözemediler. Kimse ‘yav bu 23 yıldır çözülmüyor’ diye soru sormuyor. ‘Duralım bakalım’ diyorlar, kime esiyorsa bir davet ediyor, liderlerle görüşmeler yapıyor vesaire, bu şekilde süreçtir gidiyor. Bunlar siyasetin taktikleri midir, farklı bir şey midir onu o sorumluluğu üstlenenlere sormak lazım.
BM’ye gelince bu konudaki kanaatim çok açık. Ben, BM’nin bu konularda üstlendiği görevi yerine getirdiğine zaten inanmıyorum. Son genel kurulda yaptığım konuşmada da bunu açık, net ifade ettim. ‘Bu Birleşmiş Milletler ne iş yapar, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi ne iş yapar’… BM Güvenlik Konseyi’nin geçici üyelikleri için seçimler yapıldı. Biz bir kez buna girebilmiştik, bu defa da aday olduk. Fakat seçimin neticesinde bize söz verenlerin, 140 ülke söz verdiği halde, 140 ülkenin nasıl manevra yaptığını görmek çok açık net bir şeylerin nasıl döndüğünü ortaya koyuyor. İspanya’nın seçilmiş olmasından herhangi bir üzüntümüz yok, ama İspanyol Dışişleri Bakanı’na sarılanlar bizi ilgilendiriyordu. Çünkü onlarla farklı bazı birlikteliğimiz vardı, bunlar da kendilerini orada ele vermiş oldu.
Yorum Yap