Diyanet İşleri Başkanlığı'na İstanbul Müftüsü Prof. Dr. Safi Arpaguş atandı
Çetin Soysal’la ‘dobra dobra İstanbul’
CHP önceki dönem milletvekili Çetin Soysal yenisoluk.com’a konuştu.
Yeni Soluk Özel – Yayın Kurulu Başkanımız Hasan Hınıslı’ya Konuşan Soysal çok çarpıcı açıklamalar yaptı. İşte o röportaj:
CHP önseçime ve seçmen sayısındaki artışa rağmen İstanbul’da istediği milletvekili sayısını yakalayamadı. Bu durum CHP’nin İstanbul’da örgütsüz olmasından mı kaynaklı? Bu konudaki görüşleriniz nelerdir?
İstanbul, Türkiye’nin atar damarı, kalbidir. En önemli kentlerimizden biridir. 11 milyonluk seçmen ve Anadolu’yla bağı olan 25 milyon insan var. İstanbul’da etkin bir siyaset Anadolu’yu ayağa kaldırır. İstanbul merkezli bir çalışmanın önemini görmeli ve bunun gereğini yapmalıyız.
Şunu çok açık söyleyebilirim. Hiçbir seçim 30 gün kala 40 gün kala 50 gün kala kazanılmaz. Taraf olduğunu söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yönettiği AKP’nin içinin boş olduğunu görüyorum ve almış olduğu oylar hak ettiği oylar değildir. Sol oylar yüzde 30 sağ oylar yüzde 70’tir tembelliği ve hantallığına girmeden toplumun her kesimiyle kucaklaşıp etkin bir siyasi çalışma anlayışıyla seçim kazanmak mümkün. Çoğu zaman merkez sağdaki oyları talep edeceğiz diye kendi siyasi hayatlarını bitirmiş bir takım siyasetçileri partimize getirerek onlardan kurtarıcı görevi beklemek çok büyük bir hata olur. Nitekim yüzlerce kez denenmiş olmasına rağmen başarılamadı. Bunu başarmanın tek bir yolu vardır, kendi özgüvenin, kendi inancın, kendi umutların, kendi hedeflerin ve bunun topluma yansıması…
KARAYALÇIN ‘40 BİN KADINI HAREKETLENDİRECEĞİZ’ DEDİ, HAREKETLENDİREMEDİK
Bunları 30 günlük 40 günlük bir zaman diliminde değil. Örneğin İstanbul’dan Sayın Karayalçın ‘40 bin kadını hareketlendireceğiz’ dedi, hareketlendiremedik. 40 bin kadını toplamak mümkün mü? Elbette mümkün. Ancak bu 3 günlük 5 günlük 10 günlük olay değil. Çok haklı olan ideolojik yanımızla sosyal demokrasiyi bu toplumla bütünleştirmek mümkün. Bugün AKP dinsel öğeleri öne çıkarmasına rağmen vahşi kapitalizm yanlısıdır CHP ise hiçbir dinsel öğeyi öne çıkarmamasına rağmen İslami değerlerle örtüşen insan endeksli siyaset anlayışının ta kendisidir. İnsan endeksli diyorum çünkü insana daha iyi bir yaşam imkanı sunan bir anlayıştır. Dolayısıyla bizim toplumu zorlayacak. Zorluk lümpen, kendinci, ayrıcı bir siyaset anlayışının varlığından kaynaklanıyor.
BİZİM TEMEL HEDEFİMİZ TÜRKİYE VE TÜRKİYE’NİN GELECEĞİDİR
İnançları uğruna bedel ödemeyi göze alan bir siyasi hareket yerine alabildiğince faydacı bir siyaset anlayışı var olunca bu varlığın her türlü engele rağmen siyasi bedel ödemeye hazır bir siyasi parti haline dönüşmesini engelliyor. Bu engeli ortadan kaldırmak lazım. Bizim temel hedefimiz Türkiye ve Türkiye’nin geleceğidir. Bu ülkede insanların insanca yaşayacağı bir toplumsal düzeneği, barışçıl, özgür, demokratik bir sosyal devlete dönüşmesini sağlayabilecek bir siyasi hareketiz.
Bugün bir hukuk devleti olduğumuzu söyleyemeyiz, demokratik bir devlet olduğumuzu söyleyemeyiz. Bir sosyal devlet olduğumuzu söyleyemeyiz. Bunca iş kazalarının olduğu, işçi güvenliğinin olmadığı bir sosyal devlet olamaz. Küçük yardımlarla insanların hayatlarını idame ettirmeyi sağlamak sosyal devlet anlayışıyla örtüşmez. Sosyal devlet iş güvenliğinin olduğu, iş sağlığının olduğu insani yaşam biçimlerinin alabildiğine hayata geçirildiği bir anlayıştır. Örneğin beğenmediğimiz bu anayasada bile insanın yaşam, barınma, iş hakkı olduğu ifadeleri var. Bütün bu değerlere, emeğe, insana sahip çıkan anlayış sosyal demokrat CHP anlayışıdır. Buradaki en büyük handikabımız. Bütün bu temel değerlere sahip çıkmamıza rağmen. İnsani yaşam biçimini öne çıkaran bir toplum anlayışı istememize rağmen, şeffaf bir devlet anlayışı olmasını istememize rağmen istediğimiz sonuca ulaşamıyoruz. Bu bizim hantal örgüt yapısından, bu bizim inançlı bir örgüt anlayışını ortaya koyamamamızdan kaynaklı.
Bunları ortaya koymak mümkün. Kayseri’de, Konya’da Erzurum’da oy almak istiyorsan İstanbul’u ayağa kaldırman lazım. İstanbul’da etkin bir siyaseti hayata geçirmeden bunu sağlamak mümkün değil.
BU MÜCADELENİN ARDINDA 31 MART VAKALARI VARDIR
Gerek yerel seçimlerde gerek genel seçimlerde seçime son bir iki ay kala seçimi alabileceğimizi düşünerek bir çabanın içine girdik. Aslında böyle bir şey mümkün değil. Niye değil, bunun bir çok tarihi örnekleri var. Bu mücadele bugün 3-5 günlük bir siyasi mücadele değil. Bu mücadelenin ardında 31 mart vakaları vardır. Cumhuriyetin o aydınlanma hareketini, ümmetten ulusa dönüş yarattığı bu aydınlanma dönemi devam etmektedir. Menemende Kubilay’ın asılışına kadar varmaktadır. Onun için 1 günlük 2 günlük 1o günlük zamanda mücadele edilecek birşey değil.
Bunun temellerini oluşturarak bu aydınlanma hareketi demokratik, sosyal, barışçıl bir siyaset anlayışını etkin kılmalı. Bunun için ikna edici bir siyaset anlayışına ihtiyaç var.
Ülkemizde bir kabadayı edasıyla, bir mahalle ağzıyla yeri geldiğinde ileri düzeyde tokatlayacak bir başbakanlık ve cumhurbaşkanlığı süresince tanıklık ettik. İsmini söylemiyorum onun. Bir demokratik hukuk devletinde yaşanmayacak, baskıcı, polisiye yöntemlerle kendi siyaset anlayışını dayatmaya çalışan bir siyaset anlayışıyla karşı karşıyayız. En önemlisi alabildiğine nefret suçu işleniyor. Ülkenin temel ihtiyacı daha barışçıl, daha insani, daha hümanist politikalar. Bir nefret suçu en tepede işlendiği zaman bir kartopu cama değdi diye insan öldürecek tipler yaratır.
Nefret suçunun olmadığı daha barışçıl bir toplumsal yapıyı oluşturmak bizim en temel görevlerimizden biridir. Tüm insani değerleri taşıyan bir siyasi parti olmamıza rağmen bunu halka ulaştıramamak büyük bir eksiklik.
ENERJİYİ SOKAĞA YANSITACAK BİR ÇALIŞMA LAZIM
Peki, bunu ulaştırmak mümkün mü?
Tabii ki mümkün. Birincisi şu; heyecanımızı, umutlarımızı ve hedeflerimizi, hantal bir yapıyla değil etkin bir yapıyla topluma yansıtmamız lazım. Bunun içinde büyük bir örgütsel dayanışmaya, büyük bir örgütsel birlikteliğe ihtiyacımız var. Kişisel, bencil, kendinci, faydacı siyaset anlayışını ortadan kaldırmamız lazım. Artık Türkiye’de daha kolektif daha sinerjik bunun enerjiye dönüştüğü bir siyaset anlayışına ihtiyacımız var.
Benim İstanbul İl Başkanı ol teklifini kabul edeceğini düşünmediğim, ilerleyen yaşına rağmen bu teklifi kabul eden, İstanbul’u tam bilmeyen ve yanına yaklaşmanın CHP Genel Başkanının yanına yaklaşmaktan zor olduğu bir insanı İstanbul’a yolladılar. Böyle bir anlayışla yönetilen İstanbul İl Örgütünden enerji beklemek biraz hayalcilik değil mi?
Aslında Murat Karayalçın çok deneyimli ve tecrübeli bir siyaset adamıdır. Şayet iyi bir yapı oluşturulursa iyi bir orkestra şefi olacak yapıya sahip biridir. Sorun sinerji sorunu değil o sinerjinin enerjiye dönüşme sorunudur. CHP’de naif ve saygın bir yeri vardır. Onun bu saygınlığını bir sinerjiyle buluşturup onu enerjiye dönüştürüp sokağa yansıtacak bir çalışma lazım. Bu konuda büyük eksiklerimiz olduğunu da görüyorum. Örneğin bugün İstanbul büyük bir aymazlığın, büyük bir ilkelliğin, büyük bir ihanetin ve büyük bir rant dönüşümünün temeli haline gelmiş.
İSTANBUL KATLEDİLİYOR, YOK EDİLİYOR, ORTADAN KALDIRILIYOR
İstanbul büyük bir ihanetle karşı karşıya, tarihi kültürel değerlerimiz ortadan kaldırılıyor. İstanbul maalesef çağdaş bir kent yaşamından uzak. Ulaşım problemleriyle uğraşan, haramzade bürokratlara ve namussuz siyaset anlayışını benimseyenlere teslim edilmiş. Kentin kaynakları tahrip ediliyor. İstanbul 3 büyük imparatorluğa başkentlik yapmış bir şehirdir. Tarihi yarımadada 2 metre kazdığınızda Osmanlı, 4 metre kazdığınızda Bizans, 6 metre kazdığınızda Roma’yı görürsünüz. 8 metre kazdığınız da neolitik çağı görürsünüz.
Kültürel mirasın bu şekilde heba edilmesi kabul edilemez. İstanbul’un yüz binlik planı yok, beş binlik planı yok. İhtiyaca göre plan takip ediyor. Böyle bir kültürel mirası olana hele ki bir metropol olan bir kent neden plan takip etmiyor. İstanbul şu anki yöntem biçimiyle, bu yönetim anlayışıyla, gerçekten katlediliyor, yok ediliyor, ortadan kaldırılıyor.
3. KÖPRÜ, HAVALİMANI, KANAL İSTANBUL İSTANBUL’A İHANETTİR
İstanbul hakkında söyleyeceğimiz sadece kentsel dönüşümle ilgili değil, hem kültürel yapısıyla ilgili hem şehrin siluetiyle ilgili, hem şehrin geleceğiyle ilgili o kadar çok sözümüz var ki.
İstanbul’un en büyük ilçesi Fatih bugün AKP’nin yönetiminde. Ataşehir, Bakırköy, Şişli gibi gökdelenlerin çok yükseldiği ilçelerde CHP’nin yönetiminde. Burada bir çelişki yok mu?
Kent rantının ortağı mıyız yoksa kent rantının karşısında mıyız? 3. köprü, havalimanı, kanal İstanbul bunların hepsi işin özünde İstanbul’a ihanettir. İstanbul bunu hak etmiyor. Arkeoloji müzemiz ama bu müzeyi bilen bir taksiciye bugüne kadar rastlamadım. Senede giden yerli yabancı ortalama ziyaretçi sayısı 190. Müzede sergilenen eser sayısı 70 bin, depolarda 1.5 milyon eser var. Bu kadar tarihi bir kültürel miras dünyaya ev sahipliği yapacak iken görgüsüz, cahilce bir yapılanmaya İstanbul’a ve aynı zamanda Anadolu’ya haksızlık ediyoruz.
Biraz politik bir cevap oldu bu. CHP’li belediyelerin sınırlarında yer alan gökdelenleri kastetmiştim…
O tercihi koydum. Ya kentin rantına ortak olacağız, ya da kentin koruyucusu kollayıcısı olacağız.
KÜÇÜKBAKKALKÖY’DEKİ DAİREYİ SATIP ORAYI ALDILAR
Sayın Kılıçdaroğlu’nun kızının rezidansta dairesinin olması medyaya yansıyınca Kılıçdaroğlu’nu televizyon programlarında savundunuz. Gerçekten inanarak mı savundunuz?
O rezidanstaki dairenin değeri 22o bin lira. Velev ki 500 bin lira olduğunu kabul edelim. Bir genel başkan kendisine bağlı bir belediyede bir rant elde etmeye kalksa, herhalde çok sıfırlı rantlar olurdu. O dairenin çok mütevazı bir daire olduğu açık. Sayın genel başkanın bana söylediği; Küçükbakkalköy’deki daireyi satıp orayı aldılar. Geçmişte bir kooperatifin haberi yapılırken havuzlu villa diye haber yaptıkları gerçeği var. Allah aşkına insan elini vicdanına koyar, Balıkesir’de bir kooperatifin değerinin ne kadar olduğu belli. Sorulan sorulardan biri şu: sayın genel başkanın çocukları neden bu iddialara cevap vermiyorlar. Söyleyeyim, çünkü genel başkanın çocuklarını hiçbir zaman basının önüne çıkmamıştır. Bu mesele CHP’ye leke sürmek isteyen amigoların çamur at izi kalsın anlayışından kaynaklanıyor.
GENEL BAŞKAN BANA İSTANBUL İL BAŞKANLIĞINI TEKLİF ETTİ
8-9 ay önce CHP genel merkezinde İstanbul İl Başkanlığı için sizin isminiz konuşuluyordu. Hatta size hayırlı olsun bile demiştim. Geldiğimiz noktada kongreler süreci başlıyor ve gittiğim ilçelerde yine sizin isminiz konuşuluyor. Böyle bir niyetiniz var mı?
Sayın Genel Başkan son kongre öncesi bana İstanbul İl Başkanlığını teklif etti, İstanbul’da yapılmasını gerekenleri söyledi. Ben de kabul ettim. Ama sonra Murat Karayalçın ismi ortaya çıktı ve Sayın Karayalçın’da naif, deneyimli bir siyaset adamıdır. Bundan da bir rahatsızlık duymadım.
Ama şundan rahatsızlık duyuyorum. İstanbul’da etkin bir siyaset anlayışını geliştirmek gibi bir hedefimiz olmalı. Artık meseleye Ankara endeksli bakamayız. Bir seçim çalışması yürüyecekse bunun merkezi, atardamarı İstanbul’dur. Kimin olacağı önemli değil, Karayalçın’la olacaksa Karayalçın’la olur. Önemli olan İstanbul merkezli, Anadolu’yu etkileyecek bir siyasi anlayışı hayata geçirmek.
AÇ BIRAKILARAK AĞLATILAN, CAHİL BIRAKILARAK YALVARTILAN BİR TOPLUMSAL ANLAYIŞ
Son seçim kampanyamızda emekliye çift maaş ikramiye gibi, asgari ücret gibi sosyal devlet anlayışını ortaya koyan bir çalışma yaptık. Ancak bunları ifade etmek yetmiyor, bizim zaten özümüzde de bunların ötesinde yaşadığımız niceleri var. Önemli olan toplumu bu yönde etkilemek. Televizyon reklamları yayınladık, teması hiç CHP’ye oy vermemiştim, oy vereceğimi düşünmezdim ama artık oy verebilirimdi. Hani kararlılık, hani gerekçe? İnsanlara oy verebilirim değil, oy vereceğimi aşılamalısınız. Taşerona hayır diyen, işçiyi ezdirmeyen, iş kazalarını önleyen, sosyal devlet anlayışını benimsemiş CHP’ye kararlı bir biçimde oy vereceğim demeliydi insanlar.
Türkiye büyük bir çıkmazın içinde. Aç bırakılarak ağlatılan, cahil bırakılarak yalvartılan bir toplumsal anlayışa dönüştük. Bunu ortadan kaldırmak mümkün. Kimin görevi; bizim görevimiz. Bizim en birincil görevimiz. Bunu yapmak için de bu etkin çalışma anlayışını halkın umutlarını bizim hedeflerimizle buluşturmak zorundayız. Havanda su döverek değil.
KOCA BİR ÇINARIN PARÇALARIYIZ
Sokağa dönük siyaset anlayışının ta kendisi Cumhuriyet Halk Partisi’dir. Siz de o çizginin içinden gelmiş bir insan olarak 70’li yıllarda o örgütlenme anlayışı, o sokağa dönük, ses getiren anlayış bugün AKP modeli olarak karşımızda. Oysaki bizim işimiz bu. Biz bunları yapabiliriz, biz bunları yaptık. Koca bir çınarın parçalarıyız.
Cumhuriyet Halk Partini bir okul, okulunda başöğretmeninin Mustafa Kemal Atatürk olarak düşündüğümüz zaman bu okulun yapabileceği o kadar çok şey var ki. Yeter ki örgütsel dayanışmamızı örgütsel kucaklaşmamızı feodal bir anlayış içinde hemşeriyi tutan bir anlayış içinde, faydacı lümpen bir siyaset anlayışı içinde değil aksine ortak paydalarımızın öne çıkartıldığı, umutlarımızın öne çıkartıldığı, inancımızın, heyecanımızın ortaya çıkartıldığı bir siyaset anlayışı lazım.
MHP İLE HDP BİR ARAYA GELMEZ
Önümüzde bir erken seçim ihtimali var. Kılıçdaroğlu’nun bu kadroyla yeniden seçime girmek istediği biliniyor. Bir önceki seçim için yapılan önseçim adaylarıyla yeni bir seçime girilmesine nasıl bakıyorsunuz?
Seçim iptal edilse önseçime girmiş adayların tekrar aday gösterilmesi doğru olurdu. Ancak seçim iptal edilmedi ve 25. dönem başladı. Tüzük iptal edilmediği sürece bir erken seçim durumunda yeni bir ön seçim yapılması daha doğru olur. Ancak tüzük değişir ise, genel merkez yeni sorumlulukların yetkisini alır ise o zaman mevcut önseçimi kazanmış vekillerle seçime girilebilir.
Ancak benim öngörüm şudur. Bugünde koalisyon görüşmeleri devam ediyor. Benim söylediğim hep şuydu. CHP-MHP-HDP koalisyonu asla olamaz. AKP’nin getirmiş olduğu uygulamalardan kaynaklı reaksiyonlardan ötürü kimi iyi niyetle, kimi aklı evvellikten, kimi siyaseti iyi okuyamayışından ötürü bu koalisyonu öngördü ama olmadı. %60’lık blok olabileceğini iddia ettiler, yüzlerce madde vardır anlaşırsın ama bir madde vardır ki MHP ile HDP’yi bir araya getiremez. Dolayısıyla bu mümkün değil. AKP’siz bir hükümet olur mu? Hayır, olmaz, şartlar bu. Şimdi buradan yola çıkarak AKP aslında hükümet kurulma arzusunda ve niyetinde değil. Bunun için de mızıkçılık yapacak yer ve gerekçe arıyor. Bu koalisyon görüşmelerinde de baştan beri söyleyip bir gerekçe bulup kurmayacak. Çünkü cumhurbaşkanı bir zar daha atmak istiyor. Nedir o? 2 puan daha alsa hiçbir şey değişmeyecek ancak 3 puan daha alsa tek başına iktidar olma ihtimali doğacak. Bunu gördüğü içinde hiçbir şekilde hiçbir bakanlığı verme arzusu ve talebinde değil. Ayrıca Genel Başkan Kılıçdaroğlu’nun bu koalisyon görüşmelerindeki duruşunu ve tavrını çok uygun buluyorum. AKP, CHP ile koalisyon kurulamayacağının bir gerekçesini arıyor ama bulamıyor. En son bulacağı nokta da “Efendim Cumhurbaşkanının meşruiyetini tartışmayız.” İyi de anayasa belli, cumhurbaşkanın yetkisi de belli. Ama cumhurbaşkanı bir siyasi parti lideri gibi tavrın içinde bulunursa bu doğru olmaz.
Yandaş medyanın manşetlerinden göreceğiniz üzere bir yüklenme içerisindeler. Kendilerini aklamaya dayalı bir saldırgan tutum içerisinde olduklarını görüyoruz. Bunlara koz vermemek lazım. Bizim en temel en birinci görevimiz şeffaf saydam bir anlayıştır. Yerel yönetimlerde de bu anlayış hakim olmalı.
Hiçbir ilçe belediyesi büyükşehirle iş birliği olmadan bir rant sağlayamaz. Eğer büyükşehirle bir uyum içinde yapılan şeyler varsa bu doğru değildir ve Genel Merkezin gereğini yapması gerekir. Bu uyum var ise bu doğru bir uyum değildir. Bizim kente karşı yapılan ihanetlere karşı bir duruşumuz var ve bu duruş neticesinde İstanbul’da 12 belediye, Ankara’da Çankaya, Yenimahalle, İzmir’de tüm belediyeleri kazandık bu bizim düzgün duruşumuz sayesindedir. Siyaset bir zenginleşme aracı değil, bir rant elde etme aracı değil, siyasetin temel unsuru insandır. Sorun yaratan değil, sorunları çözen bir anlayış içinde olmalıyız. Bunun adı sosyal demokrasi ve CHP ise bu en temel ve biricik görevimiz olmak zorundadır.
Yorum Yap