Diyanet İşleri Başkanlığı'na İstanbul Müftüsü Prof. Dr. Safi Arpaguş atandı
Bakırköy CHP emekçileri nasıl bir örgüt istiyor
7 Haziran Genel Seçimleri sonrası kongre sürecini başlatan Cumhuriyet Halk Partisi’nde üyenin nabzını yenisoluk.com tutacak.
Yeni Soluk Özel – Seçim takvimine göre ilçe kongreleri 28 Eylül-25 Ekim tarihleri arasında olacak.
yenisoluk.com, başta İstanbul, Ankara ve İzmir olmak üzere birçok ilin, ilçe örgütü emekçileriyle konuşacak. Parti emekçileri nasıl bir CHP istediğini anlatacak.
Bugünkü durağı İstanbul – Bakırköy
Tülay Ateş diyor ki:
Bence partinin en ağır, en yorucu görevi ilçe başkanlığı ve ilçe yöneticiliğidir. Ben kendilerini Uç beylerine benzetirim. Her tür parti çalışmasını fiilen yapanlar, Üye ile de vatandaşla da ilk ilişkiyi, direk teması kuranlar ilçe başkan ve yöneticileridir.
Bu kadar yorucu görev yapmalarına rağmen en çok eleştirilenler de, partinin seçim kaybetmesi veya oylarının azalması durumunda önce sorumlu tutulanlar da yine ilçe başkan ve yöneticileridir. Kimseye yaranamazlar, kongrede birden fazla aday varsa seçimi kaybedenler ilk günden itibaren seçilene muhalefet yapmaya başladığından ne yapsalar bu muhalif gruba yaranamazlar. Bu gerçekler ışığında benim ilçem nasıl olmalıdır.?
Öncelikle ilçe başkanı entelektüel, mesleği olan, ekonomik olarak şahsı için kimseden destek almadan politik çalışmalarını yürütebilecek, insanlarla ilişkisi, iletişimi iyi ama tatlı sert tarzda olmalıdır. Nasıl olsa en hoşgörülü, sevecen başkan olsanız bile sizin aleyhinizde söylenecek sözler olacağı için bari had bilmeyenlerle, sosyal demokrat ilkelere aykırı davrananlara karşı gereğini yapmaktan çekinmeyen biri olmalıdır.
İnsanlar, partiye verdikleri emek , bilgi-birikimleri ve tabi ki olmazsa olmazımız olan dürüstlükleri göz önüne alınarak ilçe yöneticisi seçilmelidir. Yaptıkları üye sayısına göre değil.
Resmi ideolojinin yıllarca öğrettiklerinden farklı düşünebilen, dogmatik olmayan, sosyal demokrasiyi içselleştirmiş, solculuğu sözde değil özde olan kişiler olmalıdır benim ilçe yöneticilerim.
Tülay Ateş/CHP Bakırköy Üyesi
Gökay Karabulut diyor ki:
Yalnızca Bakırköy ilçe örgütü değil bütün ilçe örgütlerinin siyasi bakımdan çok güçlü olması gerekiyor ki siyasete direkt olarak müdahale edebilsinler. Bunun için çok kuvvetli üye yapısının oluşması gerekmektedir ayrıca bu üye yapısı içerisinden seçilecek olan kongre delegelerinin siyasi yeterliliğe sahip olması gerekmektedir. Bu kongre delegeleri ile seçilecek olan ilçe başkanı ve yönetim kurulu siyasi gücünü kendisi için değil örgütü için kullanmayı hedeflenmelidir. Böylelikle il ve genel merkez boyutunda yapılacak olan haksızlıklar ve hatalar ilçe başkanlıkları vasıtasıyla üyenin ve delegenin doğrudan müdahalesi ile karşı karşıya kalacaktır. Aynı zamanda güçlü mahalle delegeleriyle oluşturulmuş delege yapıları sayesinde yönetimi ve kurultay delegeleri parti meclisinin seçiminde seçici davranacaktır. Bugüne kadar parti üyesi olmayan kişilerin partinin yöneticisi olması böylelikle engellenebilecektir. İlerleyen aşamada delegelik yapısını kaldırılarak bilinçli üye yapısının oluşturulması ile yönetim kademeleri üyeler tarafından seçilecektir. Her ilçede en az 15 tane çalışma grubu oluşturulmalı bu çalışma gruplarına da en az 10 15 arasında üye kaydı yapılmalıdır. Böylelikle siyaset üretimi ilçe altyapısı üzerinden başlatılmış olup yukarıya doğru üretim sağlanmış olacaktır.
Otur deyince oturan, kalk deyince kalkan il ve ilçe yönetim kurulları, genel merkez parti yöneticileri ve MYK üyelerinin yerlerini, idealist ve çözüm odaklı düşünen ve düşündüğünü uygulayan, halkın ne istediğini bilen ve buna göre davranan parti alt yapısından yetişmiş, yeterliliğe sahip yönetici kadrolarına devretmeleri gerekmektedir.
Gökay Karabulut/CHP Bakırköy Üyesi
Mehmet Yıldırım diyor ki:
CHP’nin sorununu, ilçeler veya il düzeyinde düşünmek yerine, tüm Parti düzeyinde düşünmek, hep birlikte irdelemek ve ortak bir teşhise varmak gerektiği kanaatindeyim. -Çünkü ilçe ve illerde görülen sorunlar: genel hastalığın oralara yansıyan belirtilerinden başka bir şey değildir! -Ondan sonra da teşhis edilen hastalığın tedavisi için yine aynı yöntem ile hareket etmek: yani saptanan sorunların çözüm yollarını üyeler düzeyinde katılımcı demokrasi yoluyla belirlemek ve varılacak tedavi yöntemlerini uygulamak gerekmektedir.
BENİM TEŞHİSİM ŞUDUR:
CHP’nin ideolojik olarak bir sorunu yoktur. CHP, Altı Ok ve sosyal demokrasinin ilkelerini kabul etmiş ve bu iki ana ideolojik kavramın bir birlerini tamamladığı ideolojik bütünlüğe sahip bir partidir. -Ama CHP bu ideolojik bütünlüğe uygun şekilde örgütlenmiş ve sağlıklı şekilde yönetilen bir parti değildir!
Maalesef örgütsel ve yönetsel olarak hastadır! -CHP artık ideoloji partisi olmaktan uzaklaşmıştır. Yani altı ok ve sosyal demokrasinin ilkeleri şekilden ibaret hale getirilmiştir. -CHP önemli ölçüde bir rant partisine dönüşmüştür. CHP’de siyaset maalesef ciddi oranda rant için yapılmaktadır.
Bu durum: Sn Deniz Baykal döneminde böyle idi: şimdi de böyledir.
Sn Kılıçdaroğlu gelince epey ümitlenmiştik ama, maalesef kendileri bu ümidi boşa çıkarmışlardır.
Artık kendisinin ve ekibinin bir şey yapamayacağı net bir şekilde anlaşılmıştır. -Üstelik Sn Kılıçdaroğlu döneminde CHP’nin dönüştürülmek: altı ok ve sosyal demokrasi ilkelerinden uzaklaştırılmak istendiği hususunda ciddi kaygılar oluşmuştur.
Sağdan oy almak için, Cumhurbaşkanlığı seçiminde ve Genel Seçimde seçiminde üyelerin görüşü alınmadan tepeden sağcı adaylar göstermek, “ gidip tıpış tıpış oy kullanacaksınız” demek, Parti içinde bölgecilik, etnisite, mezhepçilik izlenimleri yaratan bir siyaset uygulamak, ön seçimde büyük şehirlerde Tüzüğün ruhuna aykırı şekilde fiilen %50 fiilen kontenjan uygulamak: bu kontenjanlardan sağcı, dinci parti kökenli ya da Genel Merkezin Memuru niteliğinde ve bilmem kaç dönem milletvekilliği yapmış kişileri aday yapmak, ön seçimleri belediye başkanları vasıtası ile yönlendirmek-ki bazı belediye başkanlarının yakınlarının ön seçimde gayet başarılı olmaları bunu açıkça gösteriyor!- önemli büyük hatalar idi. Ayrıca, seçimde başarısız olacağımız düşüncesi ile HDP’nin kazanması için bu Partiye her türlü desteği en azından hoş görmek. Yüzde 26’nın altında oy alırsam istifa edeceğim demesine rağmen istifa etmemek…
Tüm bu durum, CHP’nin bırakın bir sosyal demokrat parti olmasını, normal bir demokrat parti bile olmadığını ve öyle yönetilmediğini açıkça göstermektedir.
BENİM ÖNERDİĞİM TEDAVİ İSE ŞUDUR:
CHP: kurum ve kuralları ile gerçek bir halkçı ve sosyal demokrat bir parti olmalıdır. -Yani: örgütsel ve yönetsel olarak bir halkçı ve sosyal demokrat parti gibi örgütlenmeli ve yönetilmelidir. -O nedenle CHP’nin ciddi bir örgütsel ve yönetsel değişim geçirmesi gerekmektedir.
Sorunların saptanmasını ve tedavisini ise: katılımcı demokrasi (üye katılımlı kapsamlı kurultaylar) ile belirlemek ve uygulamak lazımdır.
Sosyal demokrat partiler: üye, örgüt ve program partileridir.
Sağlıklı bir üyelik sistemleri vardır. Bu üyelik sistemi: üye hukukuna, çalışan ve emek veren üyeye değer veren bir sistemdir. CHP’deki gibi 1 milyon adı var sanı yok üyeye gerek yoktur. Çalışan ve emek veren, nitelikli üyeye gerek vardır. Bizim 1 milyon üyemiz var ama Parti çalışmalarına katılan kaç kişi kaç?! Ya aidatını ödeyen kaç kişi var?!
Alman Sosyal Demokrat Partisi’nin 550 bin üyesi var: ama başka bir parti ile koalisyona bu üyeler tarafından karar veriliyor! Fransız Sosyalist Partisi’nin 200 bin, İngiliz işçi Partisi’nin 300 bir civarında üyesi vardır. Ama bu Partilerde hem üyeler adam yerine konur ve üyelik hukuku işler, hem de onlar kendi partilerinin kazanması için seçimlerde gereken emeği verirler.
Bahsedilen Partilerde önce parti içinde sosyal demokrasi ve sosyal adalet vardır!
Böylesi sağlıklı bir üyelik sistemi ise: sağlıklı bir örgütün oluşmasını sağlar.
Sağlıklı bir üyelik sistemi ve sağlıklı örgüt de: sağlıklı bir siyasi parti programı üretmenin yolunu açar. -Bu nedenle sosyal demokrat partiler: üye, örgüt ve program partileridir.
Sosyal demokrat partilerde programlar ve seçim bildirgeleri tepeden üretilmez. Parti programları: 3-4 yıl, seçim bildirgeleri(uygulama programları) ise seçim öncesinde bir yıla yakın parti tabanında tartışılarak oluşturulur.
Yani üyeler arasında ve yeterli zaman ayrılarak: tabandan tavana doğru üretilir.
Böylesi programlar da doğaldır ki sağlıklı ve tutarlı olur! Ayrıca üretimine kendilerinin de katıldığı bu programları parti üyeleri, halk arasında heyecanla ve yeterli şekilde savunabilirler. Halkı daha rahat ikna edebilirler.
Örneğin: Parti üyesi emekliler: seçim bildirgesindeki emeklilere ilişkin önerilerin oluşturulmasına bizzat katılırlar. CHP Üyesi emekliler gibi, emeklilere ilişkin parti politikalarını gazetelerden okuyarak öğrenmezler!
Aynı şey: kadın ve gençlik kolları için önerilen politikalar için de geçerlidir.
Partide yükselmek için birinin adamı olmaya gerek yoktur. Hak eden ve emek veren ancak yükselir. Çünkü bu şekilde işleyen köklü bir sistem vardır: bu sistemin ölçütlerine uyanlar yükselir.
Hiç kimse tepeden getirilip: Doçentmiş veya Profesörmüş vb diye Genel Başkan yardımcısı veya milletvekili yapılamaz. O makamlara örgüt tabanından yukarıya doğru yükselerek gelinir! -Kendi adamlarını seçtirmek için Genel Merkez büyük şehirlerde fiilen ve Tüzüğün ruhuna aykırı %50 kontenjan uygulayamaz.
Tüm bunlar: başarı için sistem ve kurumsallaşmanın ne kadar şart olduğunu açıkça gösteriyor. -Sosyal demokrat partilerin siyasi görüşleri çok nettir. Oy almak için: sağcılaşmaya ve ya muhafazakârlaşmaya gitmezler!
Sağ kesimden oy almak amacıyla: sağcılar tepeden milletvekili adayı yapılmaz! -Dincilerden oy almak için de tepeden dinci partililerden aday konulmaz!
Çünkü sosyal adalet ve sosyal demokrasi ilkeleri: önce parti içinde yürürlüktedir. -Açıktır ki, kendisi sosyal demokrasi esaslarına göre yönetilmeyen bir parti: ülkesine de sosyal demokrasiyi getiremez. Hatta demokrasiyi bile getiremez.
Her isteyen: her istediği yere aday olamamalıdır. Aday olmanın ölçütleri olmalıdır. Örneğin: Fransız sosyal demokrat(sosyalist) partisinde milletvekili adayı olmak için önce belediye meclisi üyeliği yapmış olmak gereklidir. Danimarka’da da 3-4 yıl parti üyeliği yapmadan bir yere aday yapılamaz. -CHP’deki gibi: dün gelip parayı bastırıp aday olunamaz.
Anlayacağınız işimiz zor! Bu durumdan çıkmanın tek yolu: tabanda üyeler arasında katılımcı demokrasiyi işletmektir. -Partinin yapamadığını bizzat üyelerin inisiyatif alarak yapmalarıdır.
Yani üyeler olarak bir araya gelmektir. Katılımcı demokrasiyi önce kendi aramızda işleterek: sorunlarımızı tartışmak ve çözümler üretmektir. -Ürettiğimiz çözümlerin Partide uygulaması için de gereken basıncı ve çabayı göstermektir.
Mehmet Yıldırım/CHP Bakırköy Üyesi
Yorum Yap