Akşener’den çok önemli açıklamalar: “Ayıp yahu”

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada "Saray'daki görüşme" iddialarıyla ilgili "Gerçeklerin bir gün mutlaka gün yüzüne çıkmak gibi bir huyu var. Kim kimin kaynağı, siyaset kurumunu kim kirletiyor öğreneceğiz" dedi.

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener partisinin grup toplantısında konuştu. "Saray'daki göürşme" iddialarına iktidara yakın medyanın ilgisine dikkat çeken Akşener, "Gerçeklerin bir gün mutlaka gün yüzüne çıkmak gibi bir huyu var. Kim kimin kaynağı, siyaset kurumunu kim kirletiyor öğreneceğiz. Siyaset milletin huzuru için yapılır. İYİ Parti için bu yanıyla ilgilidir. Biz vatandaşın derdine sebep olanları. Vatandaşın sırtına yeni yükleri bindirenlerle ilgileniyoruz. Kimin kiminle görüştüğünü vatandaşa dokunuyorsa dikkat deriz" ifadelerini kullandı.

Akşener’in açıklamalarından satır başları şöyle:

Dün 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günüydü. Böyle bir günde kadınlara yapılan müdahale ve parti standımıza yönelik saldırı iktidarın kadına yönelik şiddetle mücadelede ne kadar samimiyetsiz olduğunu gözler önüne serdi. Ayrıca Kayseri İl teşkilatımıza yönelik taşlı saldırıyı esefle kınıyorum. Bunlar şu nedenle oluyor. Her bir çirkinlik hukuk karşısında herhangi bir hukuki yaptırımla karşılaşmadığı için böylesine namert tavır ve davranışlara sahne oluyor. Sayın Erdoğan’a sesleniyorum. İktidarınızda kimse güvenli değil. İktidarınızda hiçbir kadın ve çocuk birilerinin saldırmayacağından emin değil. Sabah işine gidip akşam evine dönerken taciz, tecavüz ve şiddete maruz kalmayacağından emin değil. Hukukun üstünlüğü önce size lazım olur ve görürsünüz ki o çakallar size sahip çıkmazlar. Anadolu’da bir söz var: Köpeksiz köy bulup değneksiz gezmek. Bunlar takipçisi olacağız. Biz üstümüze düşeni yapacağız. Herhangi bir sonuç alacak mıyız ? Hayır. Ama biz bunun üstüne gideceğiz. Demirden korksak trene binmezdik. Alıştılar başka anaların çocuklarıyla kabadayılık yapmaya ama bizi yolumuzdan alı koyamazlar.

İYİ Parti kadına yönelik şiddetin ve ayrımcılığın karşısında olmaya devam edecek. Bizim için güçlü Türkiye huzurlu kadınlarla mümkündür.

"BU KARARI HANGİ VİCDANLA ALDILAR"

Pazar günü 24 Kasımdı. Bir öğretmen olarak başta Başöğretmen Gazi Mustafa Kemal olmak üzere tüm öğretmenlerimizin öğretmenler gününü kutluyorum. Türkiye’nin geleceği için göğsünü teröre siper için şehit olan öğretmenlere selam olsun. Bu kutsal mesleği seçip atanamayan genç öğretmenlere selam olsun. Sizlere sözümdür. İYİ Parti iktidarında haklarınız teslim edilecek. Öğretmenlerimiz bize “yeşili sev, doğayı koru” derdi. Bu hayatın bugünü ve yarınını korumayı öğütleyen bir mesajdı. Bu mesajı alamayan iktidar ve küçük ortağı bir doğa katliamına imza attı. Özelleştirilen 15 termik santrallere baca filtre takılması için süre vermişti. Şimdi de filtre takmayan santrallere 2,5 yıl ek süre verdi. Havanın suyun bozulmasını, toprağın dengesinin bozulmasını sağlayan bu kararı hangi vicdanla aldılar. Çanakkale’de, Silopi’de, Soma’da, Zonguldak’ta, Orhaneli’nde yavrularımız zehir solumaya devam edecek. Bu karara evet oyu verenler, sizin torunlarınız yok mu? Allah sizleri ıslah etsin. Evlatlarımızın sağlığı için bu yasayı takip edeceğiz. Doymak bilmez heveslerin kirlettiği alanlardan biri de siyaset.

"KİM KİMİN KAYNAĞI ÖĞRENECEĞİZ"

Son günlerde CHP’yi merkez alan bir tartışma yaşanıyor. Muhalefet partilerinin sağlığıyla zerre ilgilenmeyen yandaş medyanın tavrı ilgimi çekti. Gerçeklerin bir gün mutlaka gün yüzüne çıkmak gibi bir huyu var. Kim kimin kaynağı, siyaset kurumunu kim kirletiyor öğreneceğiz. Siyaset milletin huzuru için yapılır. İYİ Parti için bu yanıyla ilgilidir. Biz vatandaşın derdine sebep olanları. Vatandaşın sırtına yeni yükleri bindirenlerle ilgileniyoruz. Kimin kiminle görüştüğünü vatandaşa dokunuyorsa dikkat deriz. Bizim siyaset anlayışımızda ikbal hesaplarıyla dümen çevirmek yoktur.

"KİM SARAY'A GİTTİ DE..."

Madem Saray’a gidenleri konuşuyoruz, Kim Saray’a gitti de Erdoğan’ı ikna etti de santral bacalarına filtre takılmasını engelledi onu merak ediyorum. Saray’a kim gitti de Sayın Erdoğan’ı elektiriğe, doğalgaza yüzde 70 zam yapmasına ikna etti onu merak ediyorum. Saray’a kim gitti de Sayın Erdoğan’ı Tank Palet Fabrikası’nı Katarlılara satmaya ikna etti onu merak ediyorum. Saray’a kim gitti de Sayın Erdoğan’ı teröristi devlet televizyonuna çıkarmayı ikna etti onu merak ediyorum.

"ÜLKENİN KADERİNİ UCUBE BİR SİSTEME BAĞLADILAR"

İktidara geldiklerinde bir lira olan mazot 6,60 lira oldu. İktidara geldiklerinde bir ton yemin fiyatı 780 lirayken 4 kat artmış. Benim çiftçim nasıl ayakta kalıyorlar onu merak etmiyorlar. Mesele vatandaşım olunca havaya bakıp ıslık çalıyorlar. Boş işlerle, kumpaslarla uğraşmayın.

Türkiye’nin en büyü şanssızlığı 17 yıldır vizyonsuz bir iktidar tarafından yönetilmesidir. Ülkenin kaderini ucube bir sisteme bağladılar. Tarımı geliştirmek için kıllarını bile kıpırdatmadılar.  Tarımda ithalata muhtaç, ekonomide yabancının parasına muhtaç, dış politikada Trump’a, akılda, fikirde damada muhtaç bir ülke…  İşte Türkiye böyle bir ülke haline geldi. Köylü milletin efendisidir diye başlayan tarım serüvenimiz 5 müteahhidin başını çektiği beton serüveni ile son buldu. Millet dedik mi kızıyorlar. Son 10 yıldır bu softa bizim değil. Amerikan pirincinden yapılmış pilava kaşık sallıyoruz. Son 10 yılda çiftçi sayımız yüzde 38 azaldı. Tarımsal üretimde dünyanın en büyük ikinci ülkesi olan Hollanda kadar tarım alanını kaybettik.

"İKTİDARIN İŞİ GÜCÜ ŞOV YAPMAK"

BM Gıda ve Tarım örgütü tüm ülkelerde yetişen 170'den fazla mahsulün veri tabanını tutuyor. Niçin biliyor musunuz? Çünkü bu veriler medeniyet günlüğü gibi okunuyor. Çünkü tarımı ölen ülkenin medeniyeti de ölüyor. Gelişmiş ülkeler teknolojik kalkınmanın yanına tarımsal üretimi ekliyor. Amerikan tarımının temeli olarak pamuğu ekliyorlar Her türlü teknolojiyi geliştiriyorlar ama temellerinde hâlâ pamuk var. İran petrolden başak kendine yeten bir tarımsal üretimin peşine düştü, muzun peşine düştü. Muz üretimini yüzde 1 milyon 300 bin artırdı. Kanada, 1960 yılında başladığı mercimek üretimini yüzde 464 milyon artırdı. Dünya mercimek ithalatının yüzde 80'den fazlasını yapıyor. Milyar nüfuslu Çin'i besliyorlar. Bizde ise azalıyor. Dünya tarım gerçeğinin farkında tarımı stratejik bir alan olarak görüyor. Bizim Tarım Bakanı da patatesi ithal ediyor. İktidarın işi gücü şov yapmak Sayın Erdoğan 15 yıl aradan sonra ilk kez 21 Kasım'da yüzlerce kişiyi konuşup uzun uzun nutuk attı. 11. kalkınma planında da konuşmuşlardı yeni ekonomik programı açıklarken damat da konuşmuştu. Bütün bu konuşmaların özeti ne yapılacak, edilecek, görülecek. Yani hep aynı nakarat, gerisi bayat. "

"ÇİFTÇİNİN AKLIYLA ALAY EDİYORLAR"

İktidara geldiklerinde 37 milyar olan tarımsal üretim 6 kat artmış. Peki çiftçinin durumu ne olmuş? Üretim parasal olarak 6 kat, borç ise 45 kat arttı. Tarımda, Ak Parti’nin el attığı her şey zarar ediyor. İşlerine geleni söyleyip çiftçinin aklıyla alay ediyorlar. Çiftçi haklı olarak soruyor. Biz kazanamadıysak kim kazandı? Faiz kazanıyor, rant kazanıyor. Bu yıl da en yüksek vergiyi bankalar ödedi. Yolcu garantili havalimanı yapanlar, geçiş garantili yollar yapanlar, hasta garantili şehir hastanesi yapanlar kazandı. Bu kadar kolay kazananların olduğu Ak Parti düzeninde çiftçi, memur, emekli, gençler kaybeder.

"SATA SATA BEŞ KOYUN KALDI"

"Anadolu ölüyor. Önümüzdeki 10 yılda Türkiye nüfusu 90 milyona çıkacak. Metropolleşme dinamiği toplumun doğasını umutlarını, ihtiyaçlarını temelden sarsacak. Yabancılar konuya medeniyet meselesi olarak bakıyor dedim ya tam da bundan dolayı. Mesele yalnızca mercimek meselesi değil Türk medeniyetinin hayatta kalma meselesi. Koltukları riske girince beka diye fırtına estirenler milletimizin bekası söz konusu olduğunda havaya bakıp ıslık öttürüyorlar. Söylemekten bıkmayacağım milletine bu kadar yabancılaşmış bir iktidarın milletine vereceği hiçbir şey yoktur. Her şeye sahibiz yeter ki işlemesini bilelim. işleyenin kıymetini bilelim. Muhalefete, 'beş koyun versen bunlar güdemezler' diyorsun da sen ne yaptın, millet sana bir sürü verdi sata sata beş koyun kaldı, onları da gittin 5 müteahhide teslim ettin." 

İYİ PARTİ GENEL BAŞKANI MERAL AKŞENER’İN 26 KASIM 2019 TARİHLİ GRUP TOPLANTISI KONUŞMASININ TAMAMI ŞÖYLE:

Aziz milletim, değerli milletvekilleri, sevgili gençler ve kıymetli basın mensupları;

Sizleri saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Grup toplantımıza hoş geldiniz, sefalar getirdiniz.

Allah’ın Arslan’ı, Hazreti Ali efendimiz buyuruyor ki;

“Bana bir harf öğretenin, 40 yıl kölesi olurum.”

Bir harfe kırk yıl köle olunuyorsa, hayatı öğretenlere nasıl bir vefa duyulur hesap edin.

Pazar günü 24 Kasım’dı.

Mukaddesatımızın bu kadar önemsediği eğitimin, kahraman ve fedakâr neferlerinin, öğretmenlerimizin günüydü.

Bir öğretmen olarak,

başta başöğretmenimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere,

öğretmenlerimin ve tüm öğretmenlerimizin gününü,

bir kez daha tebrik ediyor,

her birine saygılarımı sunuyorum.

Sabah evinden çıkarken “İşe gidiyorum.” değil, “Okula gidiyorum.” diyenlere selam olsun.

Türkiye’nin geleceği için göğsünü teröre siper eden şehit öğretmenlerimize rahmet olsun.

İktidarının ek iş yapmak zorunda bıraktığı çilekeş öğretmenlerimize selam olsun.

Bu kutsal mesleği seçip, atanamayan 900 bin genç öğretmen adayımıza selam olsun.

Sabredin, geliyoruz.

Sizlere sözümdür:

İYİ Parti iktidarında, hayat standardınız yükselecek, haklarınız teslim edilecek.

İYİ Parti iktidarında öğretmenlik, yeniden ülkemizin en itibarlı mesleği olacak.

Değerli milletvekilleri;

Öğretmenlerimiz bize hep aynı sözü fısıldadı; “Yeşili sev, doğayı koru.”

Bu söz afişlere hapsolmuş bir slogan değil, deyim yerindeyse bir parolaydı.

Yaradanın bize bir lütfu olan yemyeşil doğayı, tertemiz havayı, suyu,

aslında hayatın bugününü ve yarınını korumayı öğütleyen,

nesilden nesile aktarılan bir mesajdı.

Ama maalesef;

Bu kutlu mesajdan nasibini alamamış iktidar ve küçük ortağı, geçen hafta bir doğa katliamına daha imza attı.

Özelleştirilen 15 termik santrale, 1 Aralık 2019 tarihine kadar süre verilmişti.

Bu süre ne için verildi?

Bacalarına filtre takılsın; vatandaşlarımız, çocuklarımız zehirlenmesin diye.

İktidar ve küçük ortağı, torba yasaya doldurdukları teklifle, bu süreyi Haziran 2022’ye kadar uzattılar.

Bu ne demek?

“Bu santraller, evlatlarımızı zehirlemeye,

toprağı, suyu kirletmeye, 2 buçuk yıl daha devam edecek.” demek.

Rahman suresinde buyuruluyor ki;

“Göğü Allah yükseltti ve mizanı O koydu.

Sakın dengeyi bozmayınız!”

Yüce Allah’ın emrine rağmen,

havanın, suyun, toprağın dengesinin bozulmasını devam ettirecek bu karara,

hangi vicdanla imza attılar bilemem.

Ama bildiğim bir şey var;

Üç-beş para babası, daha çok kar edip kasalarını doldursun diye evlatlarımızın sağlığı hiçe sayıldı.

Çanakkale’de, Silopi’de, Elbistan’da,

Karabük’te, Kütahya Tunçbilek ve Seyitömer’de,

Soma’da, Sivas’ta, Zonguldak Çatalağzı’nda,

Ankara Çayırhan’da, Muğla Yeniköy ve Kemerköy’de, Orhaneli’nde,

yavrularımız zehir solumaya devam edecek.

Bu karara evet oyu verenlere soruyorum;

Sizin evlatlarınız, torunlarınız yok mu?

Onlar zehir soluyunca vicdanınız sızlamayacak mı?

Bu dünyada olmasa da, ahirette bunun hesabı yok mu sanıyorsunuz?

Ne diyeyim, Allah ıslah etsin.

Ama bilin ki, evlatlarımızın sağlığı için bu işi takip edeceğiz.

Aziz milletim;

İnsanın gözünü para hırsı bürümüşse, sadece doğayı değil, hayatın her alanını kirletir, umurunda olmaz…

Doymak bilmez hevesler, doymak bilmez hırsların kirlettiği alanlardan biri de siyaset.

Son günlerin reytingi yüksek muhabbetini biliyorsunuz.

Cumhuriyet Halk Partisi’ni merkeze alan bir tartışma, tüm ekranları kapladı.

Bu konuda ilgimi çeken bir noktayı dikkatinize sunayım:

Muhalefet partilerinin sağlığı ve sıhhatiyle, zerre ilgilenmeyen iktidar medyasının,

Cumhuriyet Halk Partisi ile ilgili hassasiyeti gözlerimi yaşarttı.

Meğer yandaş kalemler ve havuz medyası, CHP’yi ne çok seviyormuş…

Ama unutmayalım ki, gerçeklerin bir gün mutlaka gün yüzüne çıkmak gibi bir huyu vardır.

Kim kiminle görüştü ya da görüşmedi,

kim kimin kaynağı,

ve her şeyden önemlisi,

milli iradenin temsilcisi siyaset kurumunu kim, nasıl kirletiyor,

bir gün mutlaka göreceğiz.

Yol arkadaşlarım;

Siyaset, kişisel çıkar için değil, milletin çıkarı, milletin refahı, milletin huzuru için yapılır.

İYİ Parti işin bu yanıyla ilgilidir.

Biz, vatandaşımın derdine sebep olanları,

Biz, vatandaşımın sırtına yeni yükler bindirenleri merak ediyoruz.

Bizim siyaset anlayışımızda, vatandaşımızın, annelerin, babaların, gençlerin, işçinin, emeklinin, çiftçinin, sanayicinin derdine çare aramak vardır.

Kimin kiminle ne görüştüğünü, vatandaşımıza dokunuyorsa merak eder, sonuna kadar da takip ederiz.

Havayı, suyu, toprağı kirletenler kadar, siyaseti kirletenleri de takip ederiz.

Ama bizim siyaset anlayışımızda, ikbal hesaplarıyla dümen çevirmek yoktur.

Millet çare bekliyor, bunların memlekete yaşattıklarına bakın…

Ayıptır ayıp.

Ekranları BBG evine çevirdiniz.

Ama, madem Saray’a gidenleri konuşuyoruz;

Mesela, ben;

Saraya kim gitti de, “Santral bacalarına filtre takılmasını erteleyelim.” diye Sayın Erdoğan’ı ikna etti, onu merak ediyorum.

Mesela ben;

Seçim döneminde “Bu sorunu çözeceğiz.” denildiği halde, saraya kim gitti de Sayın Erdoğan’ı ikna edip, EYTlileri yüz üstü bıraktı, onu merak ediyorum.

Mesela ben;

Seçimden önce “3600 ek göstergeyi vereceğiz.” dediği halde, saraya kim gitti de, Sayın Erdoğan’ı ikna edip, memurlarımızı yüzüstü bıraktı, onu merak ediyorum.

Mesela ben;

Saraya kim gitti de, Sayın Erdoğan’ı, elektriğe-doğalgaza yüzde 70’i bulan zamlar yapmaya ikna edip, vatandaşın sırtına yeni yükler bindirdi, onu merak ediyorum.

Mesela ben;

Saraya kim gitti de, Sayın Erdoğan’ı, Peygamber Ocağı’nın en stratejik tesislerinden biri olan, Tank Palet Fabrikası’nı, yabancılara satmaya ikna etti, onu merak ediyorum.

Mesela ben;

Saraya kim gitti de, Sayın Erdoğan’ı terörist mektubu okumaya, teröristi devletin televizyonuna çıkarmaya ikna etti, onu merak ediyorum.

Mesela ben;

Tarımda kendi kendine yetebilen Türkiye’de, saraya kim gitti de, Sayın Erdoğan’ı, patates, soğan, buğday, et, fasulye, nohut, hatta saman ithal edip, çiftçimizin belini bükmeye ikna etti, onu merak ediyorum.

Değerli milletvekilleri;

Biliyorum, onların merak ettikleri başka…

Ülkeyi, eğitimde, ekonomide, kültürde, ahlakta, tarımda perişan ettiler, sadece şahsi ikballerini merak ediyorlar.

Oysa ki;

“O oraya gitti.”, “Bu buraya geldi.” gibi dedikodularla uğraşacaklarına, vatandaşın ayağına gitseler, gerçeği görecekler.

Çiftçimizin kapısını çalıp, dertleşseler, acı tabloyu görecekler.

Umudum yok ama, belki de görecek, utanacaklar, bir şeyler yapmaya çalışacaklar.

Ama yapmıyorlar.

Hiç düşünmüyorlar…

İktidara geldiklerinde, 1,1 lira olan mazot fiyatı, 6,60 liraya çıkmış.

Tam altı kat artmış.

İktidara geldiklerinde, 237 lira olan bir ton gübrenin fiyatı, bugün 3300 lira.

14 kat artmış.

İktidara geldiklerinde, bir ton yemin fiyatı 784 lirayken, 5 kat artmış,

Bugün, 4 bin lira olmuş.

Benim hayvancılık yapan vatandaşım, çiftçim, “ne yapıyor, nasıl ayakta kalıyor?”  diye merak etmiyorlar.

Ne iktidar, ne küçük ortağı, ne de havuz medyası, hiçbiri merak etmiyor.

Mesele vatandaşım olunca, havaya bakıp ıslık çalıyorlar.

Dönün efendiler, dönün!

Hayatın gerçeklerine dönün.

Milletin dertlerine dönün.

Boş işlerle, kumpaslarla uğraşacağınıza, çare bulmaya uğraşın.

Ama nerdeeeee?

Fıtrat bu, değişmiyor işte…

Değerli milletvekilleri, sevgili gençler;

Türkiye’nin en büyük şanssızlığı, 17 yıldır, geleceği planlayamayan, vizyonsuz bir iktidar tarafından yönetilmesidir.

İlk dönemlerinde yaptıkları birkaç iyi işi de tüketip,

ülkenin kaderini getirip, ucube bir sisteme bağladılar.

Ve bu sistem yüzünden, ülkemizi düşürdükleri çukurdan çıkarmaları imkansız.

Çiftçiyi hiçbir zaman dikkate almadılar.

Tarımı geliştirmek için kıllarını bile kıpırdatmadılar.

Ve Avrupa’nın en geniş tarım alanlarına sahip Türkiye’yi,

tarımda ithalata muhtaç bir ülke haline getirdiler.

Tarımda ithalata muhtaç,

Ekonomide yabancının parasına muhtaç,

Dış politikada Trump’a muhtaç,

Akılda da damada muhtaç bir Türkiye…

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin ülkemizi getirdiği nokta işte bu.

Ne yaptılar biliyor musunuz?

Toprağa sırtlarını döndüler.

Ne diyor Aşık Veysel;

“Koyun verdi kuzu verdi süt verdi,

Yemek verdi ekmek verdi et verdi,

Kazma ile döğmeyince kıt verdi,

Benim sadık yârim kara topraktır…”

İşte o toprağa sırtlarını döndüler.

 “Köylü milletin efendisidir.” diye başlayan, modern tarım serüvenimiz;

“Beş müteahhit milletin efendisidir.” diyen, betona gömülmüş akıllarla son buldu.

O beş müteahhit, rantın efendisi,

Damat, ekonominin efendisi,

Kendisi de sarayın, şatafatın, israfın efendisi oldu.

Muratlarına erdiler.

“Temiz Anadolu çocuklarıyız.” diye diye gezdiler, sülaleleriyle beraber milyoner oldular.

Ama “millet” dedik mi, kızıyorlar.

“İş” dedik mi, “aş” dedik mi parlıyorlar.

Nasıl susalım ki?

Son 10 yıldır, bu sofra artık bizim soframız değil.

Biz misafir gibi oturup, Amerikan pirincinden yapılmış pilava kaşık sallıyoruz.

Rus buğdayından pişirilmiş ekmeği, Sırp koyunundan yapılmış kavurmanın suyuna banıyoruz.

Olacak iş değildir bu.

Son 10 yılda çiftçi sayımız yüzde 38 düştü.

400 binden fazla insanımız, toprak işlemeyi bıraktı.

2002’den bu yana tarım alanlarımızın yüzde 12’sini yitirdik.

Tarımsal üretimde dünyanın en büyük ikinci ülkesi olan Hollanda kadar,

bakın Hollanda kadar, tarım alanını kaybettik.

Aziz milletim;

Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü, tüm ülkelerde yetişen 170'ten fazla mahsulün veri tabanını tutuyor.

Mahsullerin hareketini izliyor.

Niçin izliyor biliyor musunuz?

Çünkü bu veriler, medeniyet günlüğü gibi okunuyor.

Çünkü her ülkenin tarımı, aslında medeniyetinin günlüğü.

Çünkü tarımı ölen ülkenin, medeniyeti de ölüyor.

Bakın;

gelişmiş ülkeler, teknolojik kalkınmanın yanına ne ekliyor biliyor musunuz?

Tarımsal üretimi ekliyorlar.

Mesela Amerikan medeniyetinin temeli olarak pamuk gösteriliyor.

Her tür teknolojiyi geliştiriyorlar, ama medeniyetlerinin temelinde, hala pamuk var.

Bakın, İran bile bu konuda önemli bir vaka:

ABD ve batı baskısına rağmen, İran kendi adımlarını attı.

Petrolden başka, kendine yeten bir tarımsal üretimin peşine düştü.

Ve neyi seçti? Muzu.

İran, 1980’den bugüne, muz üretimini yüzde 1 milyon 300 bin arttırdı.

Kanada ne yaptı biliyor musunuz?

1960 yılında başladığı mercimek üretimini, yüzde 64 milyon artırdı.

Dünya mercimek ihracatının yüzde 80’den fazlasını Kanada yapıyor.

50 yılda sıfırdan başlayıp dünya lideri oldular,

Milyar nüfuslu Çin’i besliyorlar.

Artış oranlarına bakar mısınız?

Bizdeyse bırakın artmayı, azalıyor…

Dünya, tarım gerçeğinin farkında.

Tarımı stratejik bir alan olarak görüyor.

Bizim Tarım Bakanı da, ithal patatesin önünü açıyor.

Çiftçimizin ürünü depolarda çürürken, elin çiftçisi bayram ediyor.

Vizyon bu, misyon bu.

Çiftçimiz bu gerçekle çırpınırken, iktidarın işi gücü şov yapmak.

Sayın Erdoğan, 15 yıl aradan sonra ilk kez,

21 Kasım’da yüzlerce kişiyi toplayıp,

3.Tarım Şurası’nda uzun uzun nutuk attı.

Geçtiğimiz Temmuz ayında, 11’inci kalkınma planında da konuşmuşlardı.

Yeni Ekonomik Programı açıklarken Damat da konuşmuştu.

En son bütçe görüşmelerinde Tarım Bakanı da konuştu.

Peki bütün bu konuşmaların özeti ne?

“Yapılacak, edilecek, görülecek… “

Yani, “Hep aynı nakarat, yarısı bayat…”

Peki sonuç ne?

Buyurun size bazı rakamlar vereyim:

İktidara geldiklerinde tarımsal üretim 37 milyar lirayken,

Bugün 216 milyar liraya çıkmış.

Yaklaşık 6 kat artmış.

Peki, bu süreçte çiftçimizin borcu ne duruma gelmiş?

2002 yılında tarım kesiminin toplam borcu 2 milyar 600 milyon lirayken, bugün 45 kat artmış ve 119 milyar lira olmuş.

Üretim parasal olarak 6 kat, borç ise 45 kat artmış.

Ama lafa gelince başarı var, “uçuyoruz, kaçıyoruz, aşıyoruz…”

Dava arkadaşlarım;

Tarımda, tarımsal endüstride, Ak Parti’nin el attığı her şey zarar ediyor.

Şeker fabrikaları ve ÇAYKUR, 2 yıl önce Varlık Fonu’na devredildi.

O gün bugündür zarar açıklıyor.

İşlerine gelen rakamları söyleyip, çiftçimizin aklıyla alay ediyorlar.

Tarımsal üretimin arttığı yerde, 1 milyon aile çiftçiliği bırakmış.

Çiftçimiz haklı olarak soruyor;

“Bize bu kadar yük vurulduysa, biz kazanmadıysak, kim kazandı?” diyor.

Ben söyleyeyim: 

2003 yılı başında 1 milyon dolarlık hazine kağıdı alan bir yatırımcı,

bu kağıdı ortalama 5 yıl içinde satıp tekrar dövize döndüğünde,

1 milyon doları, oluyor 3 milyon dolar.

Parasını üçe katlıyor.

Yani kim kazanıyor;

Faiz kazanıyor, rant kazanıyor.

Bu yıl da, en yüksek kurumlar vergisini bankalar ödedi.

Kim kazandı:

Faiz kazandı, rant kazandı.

500 büyük firmanın, brüt karının yüzde 85’ini finansman giderleri oluşturuyor.

Para kime gidiyor?

Faize gidiyor, ranta gidiyor.

Kazananlar belli;

Yolcu garantili Havalimanını yapanlar kazandı.

Geçiş garantili yolları, köprüleri yapanlar kazandı.

Sözleşmeleri saklanan, hasta garantili Şehir Hastanelerini yapanlar kazandı.

Satamadığı iş merkezini bakanlıklara kiraya verenler kazandı.

Bu kadar kolay ve çok kazananların olduğu, Ak Parti’nin israf düzeninde,

elbette ki, çiftçi kaybeder, esnaf kaybeder, memur kaybeder.

Orta ve dar gelirliler kaybeder.

Sanayide üretenler kaybeder.

Ne diyor Necip Fazıl;

“Allah'ın bir pulunu bekleyedursun on kul,

Bir kişiye dokuz, dokuz kişiye bir pul.

Bu taksimi kurt yapmaz, kuzulara şah olsa,

Yaşasın kefenimin kefili, kara borsa.”

Bizim buna itirazımız var.

Bizim bu israf düzenine itirazımız var.

İYİ Parti’nin varlık nedeni bu itirazdır.

Ayağa kalkışımız bu nedenledir.

Değerli milletvekilleri;

İlgili kanun diyor ki;

“Milli gelirin yüzde 1’i Tarımsal Destek olarak verilir.”

Hatta 2004’te topladığı Tarım Şurası’nda,

Sayın Erdoğan, “Tarımsal desteği yüzde 2’ye çıkaracağız.” dedi,

ama her zamanki gibi sözünden döndü…

Tutulmayan söze rağmen, bugünkü rakamlarla bu miktar 37 milyar lira.

Peki 2018’de ne verilmesi öngörülmüş?

14 milyar lira.

İktidara sesleniyorum;

Sırf bu kalemden bile tarıma, çiftçimize 23 milyar lira borcunuz var.

Bu borcu hemen ödeyin.

O nasırlı eller,

Çocuk evlendirecek.

Gübre alacak.

Tohum alacak.

Borçlarını kapatacak.

Sözünüzde durun, bu borcu ödeyin.

Devlet, sözünde durandır; söylediğinin peşinden gidendir.

Devlet, ağzından çıkanı bilendir.

Ama, bırakın ne dediğini bilmeyi, bunların hepsi farklı atıyor.

Damat, 100 milyon küçükbaş hayvandan söz ediyor,

Kayınpederi, “56 milyon” diyor.

Bir kurum, “28 milyon hektar”,

diğeri, “24 milyon hektar tarım arazisi var.” diyor,

Bir başka kurum ise çıkıp, “26 buçuk milyon hektar” diyor.

Bir kurum, “5 milyon 600 bin hektar sulanıyor.” diyor, yaptıkları plana göre 3 milyon 400 bin hektar sulanacak.

Erdoğan’ın damattan, damadın tarım bakanından;

Hiçbirinin birbirinden, kimsenin de kalkınma planından haberi yok.

Vah ki vah.

Vizyon bu olunca;

İktidar ciddiyetsiz,

Doktoralı bakanlar da beceriksiz olunca,

“Anasını alıp gitmesi” istenen çiftçilerin ülkesinde, tarım ölüyor.

Tarım ile birlikte medeniyetimiz de ölüyor.

Anadolu ölüyor.

Önümüzdeki on yılda, Türkiye nüfusu 90 milyona gelecek.

Bunun yüzde 75’i, 15 metropole toplaşmış olacak.

Bu metropolleşme dinamiği, toplumun doğasını, ihtiyaçlarını, taleplerini, umutlarını, dayanışma anlayışını temelden sarsacak.

“Yabancılar konuya medeniyet meselesi olarak bakıyor.” dedim ya,

işte tam da bundan dolayı öyle bakıyorlar.

Mesele, yalnızca mercimek, biber meselesi değil.

Mesele, Türk medeniyetinin hayatta kalma meselesi.

Koltukları zora girdiğinde seçim meydanlarında, “beka beka” diye fırtınalar estirenler,

Mesele, milletimizin, medeniyetimizin bekası olduğunda havaya bakıp ıslık çalıyor…

Değerli milletvekilleri;

Söylemekten bıkmayacağım:

“Milletine bu kadar yabancılaşmış bir iktidarın, Türkiye’ye vereceği hiçbir şey yoktur.”

Sahip olduğumuz bu bereketli topraklar üzerinde ihtiyacımız olan her şeye sahibiz.

Yeter ki, işlemesini bilelim.

Yeter ki, işleyenin hakkını verelim.

Sayın Erdoğan lafa geldi mi, muhalefete çemkiriyor:

“Bunlara beş koyun versen güdemezler.” diyor.

Peki sen ne yaptın?

Millet sana koca bir sürüyü teslim etti.

Hepsini sata sata bugüne geldin.

Kalan beş koyunu da götürüp, o beş müteahhide teslim ediyorsun.

17 yıldır yaptıkları bu.

Ağustos böceği gibi, çalıp söylediler.

Şatafata boğuldular.

İsraf ettiler.

Bu böyle gitmez.

Bu böyle gitmeyecek.

Biz geleceğiz ve bu israf düzeni değişecek.

Sözlerimiz bir kulaklarından girip diğerinden çıkıyor.

Ama İyi Parti iktidarının daha ilk yılında, işler nasıl yoluna girermiş uygulamalı görecekler.

Kalkınma Politikaları Başkanlığımız şimdiden çalışmalarına başladı.

Arkadaşlarımız şehir şehir gezip, çiftçinin, hayvancının dertlerini dinleyip, projelerimizi anlatıyor.

30 Kasım’da Adana’da olacaklar.

Biz diyoruz ki;

“Tarımın yapısal sorunlarını çözmeden atacağınız her adım boşa gider.”

Üretmeden, çiftçiye para kazandırmadan, gıda enflasyonuna da, tarımın diğer problemlerine de çözüm bulamazsınız.

İyi Parti iktidarında, tarımın milli gelirdeki payını, %10’un üzerine çıkaracağız.

Çiftçimize dünya şartlarında girdi temin edip, dünya şartlarında destek olacağız.

Çiftçi üretecek, para kazanacak.

Çiftçinin ürettiği ürün, vatandaşa uygun şartlarda sunulacak.

İyi Parti iktidarında, Amerikan çiftçisi, Kanada çiftçisi değil, Türk çiftçisi kazanacak.

İyi Parti iktidarında, küresel şirketlerin, faiz lobilerinin değil, milletimizin dediği olacak.

Biz biliyoruz ki:

Türkiye, büyük bir ülkedir.

Türkiye, Allah’ın lütfu bir hazinenin üzerine kurulmuştur.

Türkiye, yayından fırlamaya hazır bir ok gibidir.

Eğer bu ok fırlamıyorsa, adam kayırmacılıktandır, rantçılıktandır, israf düzenindendir.

Eğer bu ok fırlamıyorsa, eli kolu bağlayan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ndendir.

Eğer bu ok fırlamıyorsa, çapsız damattan, vizyonsuz bakanlardandır.

Eğer bu ok fırlamıyorsa, kendinden ve sarayından başka bir şey düşünmeyen nobranlıktandır.

Az kaldı değerli dava arkadaşlarım;

İyileştirilmiş Parlamenter Sistem’i inşa edeceğiz.

Milletimizle el ele verip, tek adamı değil, ülkemizi güçlendireceğiz.

O el değişecek, o ok fırlayacak.

Ve öyle bir zenginliğe kavuşacağız ki,

Öyle büyük bir güce kavuşacağız ki,

Tarih, Ak Parti iktidarını, Türkiye’nin altın çağından önceki “son buhran devri” olarak hatırlayacak.

Az kaldı.

Biz geleceğiz ve her şey değişecek.

Biz geleceğiz ve gençlerimiz gülecek.

Biz geleceğiz ve insanımız mutlu, ülkemiz güçlü olacak.

Biz geleceğiz ve Türkiye İyi Olacak!

Bu kutlu yolda Allah, yar ve yardımcımız olsun.

Toplantımızı şereflendirdiniz.

Her birinize teşekkür ediyorum.

Sağ olun, var olun.

Allah’a emanet olun.